1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kararsızlık Kararı
Kararsızlık Kararı

Kararsızlık Kararı

Benim kararım, benim hayatım ve benim düşüncem...

A+A-

Seda Argün
[email protected]

Tam bir sıcak yaz günü, ağaçların arasına gölgeye kurulmuş bir hamak, üstünde uzanmış ben, rüzgar ile birlikte dans eden yapraklar ve öte yandan kafamda dolanan düşünceler.

Kendi zihnimi dizginleyip, sakinleştirmeye çabaladığım bir gün daha. Ne zaman bunu yapmaya çalışsam seslerini daha da yükseltiyor sanki zihnimin gerçek sahipleri. Yaş alıp da bu hayattan ne istediğime karar verdiğim zamandan itibaren karşıma çıkanlarla daha da güçlü şekilde kendimden emin boğuşmayı öğrendim. Yalan değil daha önce kararsızlıklar ve aslında ‘acaba?’ düşüncesi temelinde kendimi bulmaya çalıştığım zamanlarım oldu. Kayboluşlar, kararsızlıklar ve tam da ne istediğini bilememe hali. Daha sonra kararsızlıkların aslında verilmiş kararların bir nevi üstünü kapatma çabası olduğunun farkına vardım ve o anda kararımı verdim. Ne kadar garip duyulsa da kararsızlığıma son verme kararım beni daha büyük bir kapının önüne getirmişti: Ne yapmaya, nasıl davranmaya karar verirsem benim kararım olacaktı; doğru ama yanlış fark etmez. Benim kararım, benim hayatım ve benim düşüncem...

Kararsızlıkların günlük hayatımızı ne kadar zorladığının hepimiz farkındayız ama genellikle- özellikle de istemediğimiz sonuçları doğuracak durumlar karşısında- olaylar bizim istediğimiz yöne doğru gitmeyecekse kararsız kalmayı tercih ediyoruz. Ama neden? Hayat hep bizim istediğimiz gibi mi olacak? Yoksa hayat illa bizi mutlu etmek mi zorunda? Tabii ki hayır. Mutluluk ve mutsuzluk da el ele yürüyorsa bu hayatın içerisinde, bizim de gözümüzü kapayıp belki de bizi kısa vadede mutsuz edecek ama uzun vadede verilen kararın doğurduğu sonucun doğruluğu ile baş başa bırakacak kararları vermek zorundayız.

Kararsızlığının denizinde yüzüp bir türlü varış noktaya ulaşamayan her insan felç olmaya mahkumdur. Kısılır kalır düşüncelerinin arasında. Ne doğru karar vardır onun için ne de yanlış. Beyni sürekli konuşur durur, sessiz moda giremez. İşte o anda tam da bu soru gelir aklıma: Beynimizde bizi yönlendiren düşünceleri ne ölçüde sessize almalıyız?

Hayatın bizi koşuşturmacaları ve sorunları ile yorgun düşürdüğü günlerde kafamızın içindeki düşüncelerin bizimle daha da yüksek seste konuştuğunu deneyimleriz. Yirmili yaşların başında o kadar da bizi rahatsız etmeyen düşünceler 30’lu yaşlardaki sorumluklarla birlikte daha da gün ışığına çıkıyor. Kimi zaman kendi düşüncelerimi birazcık da sakinleştirmek için kendimi boğulmuş hissederek kafamı sağa sola salladığım da oldu, işe yaradı mı? Hayır. Bizi biz yapan ve kararlarımızın temelini oluşturan düşüncelerimiz olduğundan dolayı, onları susturmaktan ziyade daha çok onları kontrol altına almayı öğrenmemiz lazım. Günümüzde bunu yapmanın bir çok yolu var; ruhsal bir dinlenme sürecine girmek, yalnız kalmaya çalışmak, belki de düşünceleri paylaşmak ama yapılması gereken ve benim de yapmayı öğrendiğim olumsuz ve gerçek dışı öğeler barındıran düşüncelerim karşısında dimdik durmak oldu. Zihnimiz bize kimi zaman omuzlarımızdaki şeytan ve melek üzerinden oyunlar oynamaya bayılır. Bizi yanlış yollara saptırmaya çalışır ve hatta bizi çaresiz bırakır. Yapılması gereken derin bir nefes alıp ne istediğimizi kendimize sormak. Kendimizi tam da yazımın başında bahsettiğim yerdeymişçesine hayal ederek rüzgarın yüzümüze dokunup anın keyfini çıkardığımız yerde kalmayı öğrenmek. Beğensek de beğenmesek de aslında kalbimiz ve beynimiz eşgüdüm içerisinde çalışmayı öğrendiği anda, tam da ortamdaki kalabalıkların -ki bu düşünce kalabalığı da olabilir- dışına doğru bir adım atıp kendimize uzaktan bakabilmeyi öğrenmemiz lazım.

İlle de mutsuz olacağız diye hayatı erteleyip yaşamımızın keyifli anlarını heba etmememiz lazım. Bizi biz yapan doğrusuyla yanlışıyla düşüncelerimiz ve kararlarımız. Her bir karar bizi de etrafımızı da mutlu etmeyecektir; ideal dünyada herkesin de mutlu olmayacağının farkına varıp biraz kendimizi tanıma yoluna gitmemiz lazım. Yeri geldiğinde yalnız kalıp teker teker kafamızdaki düşüncelerle konuşup, gereksiz ve boşuna ürettiğimiz düşüncelere güle güle deyip bizi optimum durumda tutacak kararlara yönelmemiz lazım.

Her bir karar bir vazgeçişse ve hayatımız hep gidişler ve gelişlerden oluşuyorsa hiç bir zaman için korkmamayı öğrenmemiz gerekiyor. Karar vermek ile ilgili ‘özlü sözler’ arasında gidip gelirken aslında aklıma en fazla yatan söz karşıma çıktı. Amerikalı yazar Napoleon Hill “Kendine ait bir beyne ve akla sahipsin. Bunu kullan ve kendi kararlarını ver”. Bu söz tam olarak yapılması gereken şeyin altını çiziyor. Hayat, akıl, beyin, düşünceler, kararlar vb., bunların hepsi sana ait ve senin olmaya devam edecekler. Korkular, bahaneler ve kararsızlık içerisine yeri geldiğinde üzülmeme pahasına alınmayan kararlar, kalbin ve beynin apaçık ortaya koyduğu gerçek resmi görmemek, bizim adımıza başkalarının tasarladığı ve yaşamamız için önümüze koyduğu hayatı bize dikte edecektir. Ne olursa olsun korkusuz bir şekilde kendimizin farkında olmalı, kendi duygu ve düşüncelerimizi hayatımıza yansıtmayı bilmeliyiz. Her karar bir vazgeçiş ama aynı zamanda önümüze açılan yeni bir kapının da ta kendisi. Bizi biz yapan düşüncelerimiz ışığında kaybolmadan, kendi beynimizi de manipüle etmeden önümüzde duran işaretleri takip edip, beynimize kulağımızı tıkamadan önümüze gelen hep bir kararı vermekle yükümlüyüz. Aksi takdirde yaşayacağımız hayat bizim olmaz, yaşamak zorunda kaldığımız mutsuzluk ve kendimizi göz ardı ettiğimiz düzen ortaya çıkar.

Yarattığımız dünya benim, senin, bizim dünyamız. Düşüncelerimizi yoldaş, davranış ve kararlarımızı kendimize bir zırh yapıp hayatımıza devam etmeliyiz. Mutsuzluk da mutlu olma hali de değişim ve kararların tam ortasından doğar ve değişim kötü bir şey değil. Gözlerimiz kapalı, hayatımızda olmak istediğimiz noktada bir hamağın üstünde, belki de elimizde bir kadeh şarapla hayatı kucaklamalı ve kendimiz için en doğru şeyi yapmanın kararını vermeliyiz. Sürekli dörtyol ağzında durarak yaşadığımız hayatta karar alışlar verişlerde arkamıza bakmadan devam etmeliyiz. Asla doğru karar diye bir şey yoktur, aksine bizim kararlarımız, bizim hayatlarımız vardır.

Bu haber toplam 3124 defa okunmuştur
Gaile 455. Sayısı

Gaile 455. Sayısı