“Kardeşim İbrahim, çok efendi bir çocuktu... Annemle babam onun kaybını hiç atlatamadı...” (1)
Aslında herşey Piskobu’da 1974 savaşı esnasında bulunduğu mevziden “kayıp” edilen Zübeyir Hamit’i arayışımızla başladı... Son on senedir, belki de daha fazla bir süreden beridir “kayıp” Zübeyir Hamit’in akibetini öğrenebilmek için uğraş veriyoruz... Ne yazık ki Zübeyir Hamit, resmi “Kayıplar Listesi”ne konmamış vakt-i zamanında Kayıplar Komitesi yetkilileri tarafından... Bu yüzden, bu durum işleri zorlaştırıyor çünkü Kayıplar Komitesi, resmi “Kayıplar Listesi”nde olmayan ama aslında “kayıp” niteliği taşıyan insanlar için çalışma yapmıyor... Tesadüfen kazılarda kalıntıları bulunursa – ki bu zaman zaman oluyor – o zaman, onlara herhangi bir ayırımcılık uygulamadan kimliklendirme ardından ailelerine defin için iadeleri gerçekleştiriliyor. Ancak eğer bir “kayıp” şahıs, resmi listede yoksa, onun için yer gösterdiğinizde dahi, kazı ya da araştırmaya pek yanaşılmıyor... Kayıplar Komitesi’nin çeşitli yetkilileri, çeşitli zamanlarda bize bu durumu “Bizim anlaşmamız resmi Kayıplar Listesi’ndekileri arayıp bulmaktır” diye izah etmeye çalıştılar. Oysa aslında Denktaş’la Kliridis’in yaptığı anlaşmada, hem resmi “Kayıplar Listesi”nde bulunanlar, hem de “known dead” yani “ölü olduğu bilinenler”in aranıp bulunması öngörülmekteydi...
ZÜBEYİR HAMİT İÇİN ARAYIŞ SÜRÜYOR...
İşte bu yüzden “kayıtsız kayıp” Zübeyir Hamit’le ilgili değerli ailesinin başvurusu üzerine araştırmayı ve gömü yerini aramayı Kıbrıs Cumhuriyeti İnsani İşler Komiserliği yürütüyor... İnsani İşler Komiserliği, resmi “Kayıplar Listesi”nde olmayan, Kayıplar Komitesi’nin kazı yapmadığı veya yapmayacağı akibeti belirsiz “kayıtsız” kayıplar üzerinde senelerdir uğraş veriyor...
ORHAN İSMAİL İLE AYNI MEVZİDEYDİ...
Zübeyir Hamit’le aynı mevzide bulunan Orhan İsmail’in kalıntılarının Piskobu (Yalova) Kıbrıslıtürk mezarlığında ailesinin isteği ve gözetiminde bu şekilde yürütülen bir kazıda bulunarak kimliklendirilmesi ve daha sonra defin için ailesine geçen ay iadesi de bu çerçevede gerçekleştirilmişti... Orhan İsmail’le bir yarım inşaatın terasında bulunan Zübeyir Hamit’in, 1974’te Piskobu’daki çatışmalarda ağır yaralandığı, Orhan İsmail’in terasa atılan el bombasından ötürü vefat ettiği anlatılmaktaydı. Orhan İsmail bu yarım inşaatın altına gömülmüş ve ailesi daha sonra giderek onu bulunduğu yerden çıkarmış, Kıbrıslırumlar’ın da yardımıyla onu Piskobu’daki mezarlığa defnetmişti... Fakat Zübeyir Hamit’in nerede olduğu bilinmiyordu...
Zübeyir Hamit’in ailesi, “kayıtsız kayıp” olan kardeşçiklerini bulmakta kararlıydı... Onlarla birlikte uğraş verdik ve İnsani İşler Komiserliği’nden değerli görevli Ksenofon Kallis de bu konuda elinden geleni yapmaya devam ediyor... Umarız ki yakın zamanda Zübeyir Hamit’in de gömü yerini bulmayı başaracağız...
AHMET CEMAL...
Piskobu’nun (Yalova) 1974’te üç kaybı daha vardır: Ahmet Cemal, İbrahim Mehmet Goççino Gürsoy ve Hilmi Hilmi...
Ahmet Cemal, 1974’te evinden alınarak Leymosun’dan iki başka Kıbrıslıtürk’le birlikte “kayıp” edilmişti – nihayetinde Kallis’in çabalarıyla Ayios Yeorgios Alamanos’taki bir mağarada kalıntıları bulundu her üçünün de... Bu mağarada gömü olduğunu bir incir ağacı ele vermişti... Ahmet Cemal, en son evinde “Anadoliga” türü incirlerden yemişti ve onu alıp götürenler, diğer iki Kıbrıslıtürk’le birlikte onu Ayios Yeorgios Alamanos’ta ancak denizden ulaşılabilen bir mağarada öldürmüşler, ardından da bu mağarayı kapatma düşüncesiyle dinamit patlatmışlardı...
Oysa dinamit başka bir etki yapacak, mağaranın tavanında bir delik açılacaktı dinamitin patlamasıyla ve böylece güneş ışığı içeri süzülmeye başlayacak, o en son yenen incirden dev bir incir ağacı büyüyüp tavandaki delikten dışarıya çıkacaktı... Kallis’in her zaman gittiği ve denizde yüzdüğü bu sahilde, mağaradan çıkan bu incir ağacı dikkatini çekmişti. O tür incir bu sahillerde pek yoktu... Araştıra araştıra burada 1974’te dinamit patlatıldığını, bunun da bir şekilde Birleşmiş Milletler kayıtlarına geçtiğini öğrendi... Biraz daha araştırınca, buraya üç Kıbrıslıtürk’ün getirilerek öldürüldüğünü ve gömüldüğünü, “kayıp” Ahmet Cemal’ın Piskobu’daki evinde en son mağarada biten o incir ağacının verdiği türde incirlerden yediğini öğrendi. Kayıplar Komitesi’nin bu incir ağacını kesip mağarada yürüttüğü kazıda da Piskobulu Ahmet Cemal’ın ve diğer iki Kıbrıslıtürk “kayıp” insanın kalıntılarına ulaşıldı... Kimliklendirilip defnedilmek üzere ailelerine küçük tabutlarda iade edildiler...
İBRAHİM MEHMET GOÇÇİNO GÜRSOY...
İbrahim Mehmet Goççino Gürsoy ise Piskobu’da (Yalova) eski mezarlığın yakınında vurulmuştu... Daha sonra babası köye gidip onun gömü yerini Kıbrıslırum arkadaşlarından ve köyde kalan yaşlılardan öğrenecek ve bilahare Ağrotur İngiliz Üssü’nden bir de ambulans alarak tekrardan köye gidecek, oğlucuğunu oradan çıkararak onu da Piskobu’daki mezarlığın girişinde bir mezara defnedecekti. Fakat ailesine bu mezarı gösterme fırsatı hiç olmamıştı çünkü üslerden ayrılmışlar, Adana’ya gitmişler, oradan kuzeye geçmişler ve iki taraf arasında normal geçişlerin başladığı 2003 yılı öncesinde İbrahim’in babası Mehmet Bey vefat etmişti 1995’te...
Zübeyir Hamit’in de bu mezarlığın girişinde gömülü olabileceği kuşkusuyla mezarlık girişinde Orhan İsmail’in yanındaki isimsiz mezarda yapılan kazıda İbrahim’den geride kalanlar ortaya çıkacaktı... Ailesi onun bu mezarlıkta, başka bir mezarda olduğunu sanmaktaydı... Yapılan DNA testleri sonucunda İbrahim Mehmet Goççino Gürsoy’un DNA’sı, kardeşçiklerinin DNA’sıyla %99.99999 eşleşecekti... Ve böylece İbrahim Mehmet Goççino Gürsoy’un da ailesine dönüş yolculuğu başlıyor önümüzdeki günlerde...
HİLMİ HİLMİ...
Hilmi Hilmi de 1974’te Piskobu’dan “kayıp” edilmiş... Onun için de arayışımız devam ediyor... Hilmi Hilmi, ailesi köyden ayrılıp Piskobu’daki İngiliz kampına sığındığı zaman kendisi evinde kalmış, kaçmamıştı... Kızlarına iki ev yaptırmıştı, iki kızı da evliydi... Kendisi de onların karşısında kalıyordu... Piskobu’da Kıbrıslıtürkler’in köyden ayrılıp İngiliz kampına sığınmasını fırsat bilen bazı Kıbrıslırumlar, Hilmi Hilmi’nin kızlarının evlerine ganimete gitmişler... Hilmi Hilmi de onları engellemeye çalışırken öldürülmüş, öldürülen bedeni bahçede bırakılmış. Sonra köye birşeyler almaya giden bazı insanlar, onun ölü bedenini evlerin avlusunda bir ağacın altında, üstüne kerpiç serpilmiş vaziyette görmüşler... Fakat tekrar gidişlerinde aile onu orada bulamamış... “Kayıtsız kayıp” Hilmi Hilmi için de çalışmalarımızı devam ettiriyoruz ve önümüzdeki haftalarda onun olası gömü yerini araştırıp bulmaya çalışmak üzere yeniden Piskobu’ya gideceğiz oğlucuğuyla birlikte... Umarız onun da akibetini en kısa sürede açıklığa kavuştururuz...
MUSTAFA GÜRSOY’LA RÖPORTAJ...
İbrahim Mehmet Goççino Gürsoy’un abisi Mustafa Gürsoy’la, 20 Temmuz 1974’te Piskobu’da savaşta öldürülen kardeşi ve ailenin yaşadıkları hakkında geniş bir röportaj yaptık. Mustafa Gürsoy’la röportajımızın ilk bölümü şöyle:
Mustafa Gürsoy...
SORU: Kaç yaşındasınız Mustafa Bey?
MUSTAFA GÜRSOY: 1950 doğumlu, 71 yaşındayım.
SORU: Piskobulusunuz...
MUSTAFA GÜRSOY: Evet, Piskobuluyuk... Yalova... Annemin adı Meryem Mehmet Gürsoy, babamın Mehmet Gürsoy.
SORU: Kaç kardeştiniz?
MUSTAFA GÜRSOY: Beş kardeş. Ben Mustafa Gürsoy, en büyükleri... İbrahim Mehmet Goççino Gürsoy, 18 aydı aramız. Emine Kocatepe... Kemal Gürsoy... Süleyman Gürsoy...
Ondan önce da küçük birer çocuk iken iki kardeşçiğimiz öldüydü, boğmaca olduydu, hastaneye yattılardı, o zaman tetanoz yoktu...
SORU: Piskobu nasıl bir yerdi?
MUSTAFA GÜRSOY: Piskobu, güneyin en güzel köylerinden biridir. Yani denize ovası olan bir köy... Ve Yalova Körfezi vardır, denizi çok güzeldi, ovası çok güzel. İnsanları çok güzel...
SORU: Neler yetiştirirlerdi?
MUSTAFA GÜRSOY: Vallahi insanlar arpa-buğday, fasulya... Karpuz, kavun... Domadez... Onları hep yetiştirirlerdi...
SORU: Fasulya dediğiniz taze fasulya?
MUSTAFA GÜRSOY: Taze fasulya da, ayvalı fasulya da... Bir Mandirga, bir da Piskobu, fasulyanın anası-babasıydı... Mandirga’ynan Piskobu yakın değildi, onun da denize ovası vardı...
SORU: Ha espiri denize ovası olmasıydı?
MUSTAFA GÜRSOY: Evet...
SORU: Karma bir köydü...
MUSTAFA GÜRSOY: Yalova karma bir köydü. 1963’e kadar 800 Kıbrıslırum vardı, 1,200 da Kıbrıslıtürk vardı. 63 olaylarından sonra Yalova’daki Kıbrıslıtürkler’in sayısı 3 bini aştı...
SORU: “Reception centre” yani “göçmen kabul merkezi”ne dönüştüydü yani...
MUSTAFA GÜRSOY: Evet. Civar köylerden gelenlerla, 3 bini aşmıştı Kıbrıslıtürkler’in köydeki nüfusu.
SORU: Hangi köylerden geldilerdi? Koloş’tan (Kollosi) geldilerdi...
MUSTAFA GÜRSOY: Koloş’tan geldilerdi, Trahon’dan, Asomodo’dan, Ciyas’tan, Ayyorgi’den, Malya’dan, daha aklıma gelmeyen bir çok insan geldiydi...
SORU: Malya da kaçtıydı?
MUSTAFA GÜRSOY: Malya da kaçtıydı...
SORU: Sonra geri döndüler miydi?
MUSTAFA GÜRSOY: Bazısı döndü ama geri dönmeyen aileler da vardı.
SORU: O zaman yapıldıydı göçmen evleri?
MUSTAFA GÜRSOY: Evet... 1963’ten sonra yapıldıydı göçmen evleri. İlk geldiklerinde işte herkes kendi evinden bir odasını, bir garajını verdi. Yerleştirdiler insanları... Aynı evde yaşadılar... Ondan sonra da göçmen evleri yapılmaya başlandı...
SORU: Tahmininiz kabaca kaç tane göçmen evi yapıldıydı?
MUSTAFA GÜRSOY: Yüze yakın göçmen evi yapıldıydı...
SORU: Kim yaptıydı onları?
MUSTAFA GÜRSOY: “Teşkilat” yaptı zamanında...
SORU: Yani mücahitler işler da yapardı, yoksa?
MUSTAFA GÜRSOY: Mücahitler da işlerdi, halktan da işleyen vardı, herkes katkıda bulundu – o zaman bilin, öyleydi...
SORU: 1950 doğumluyum dediniz... Piskobu’da gittiniz ilkokula...
MUSTAFA GÜRSOY: İlkokula Yalova’da gittim. Ortaokul ve liseyi da, Leymosun’da 19 Mayıs’ta okudum...
SORU: Bana dediydiniz ki babanız sizi Amerikan Akademisi’ne yazdırdıydı, isterdi oraya gidesiniz fakat 63 olayları çıkınca devam edemedinizdi...
MUSTAFA GÜRSOY: Amerikan Akademisi’ne evet... 63’te, Amerikan okuluna kaydolundum, Aralığa kadar gittim. Aralık’ta, onlarda, İngilizler’de yılbaşı tatili daha erken gelirdi. 21’inde falan, 21 Aralık’ta... Ben geri evime döndüm tatilde. Ardından 63 olayları çıktı, artık gidemedim...
SORU: Ondan sonra Leymosun’a kaydoldunuz, her gün gider gelirdiniz Leymosun’da okula yoksa?
MUSTAFA GÜRSOY: Her gün Limasol’a gider gelirdim. Zaten Limasol ile Piskobu arası 9-10 mil idi...
SORU: Leymosun size çok farklı gelir miydi Piskobu’dan?
MUSTAFA GÜRSOY: Yok, çok farklı gelmezdi.
SORU: Sizin köyden herhalde başka çocuklar da giderdi oraya?
MUSTAFA GÜRSOY: Evet, evet... Zaten ortaokul ve liseyi ben hep Limasol’a gidip gelip okudum. Çünkü Limasol bize yakındı.
SORU: Peki hatırladığınız mesela 55’lerde, 58’lerde sizin köyde bir şey oldu muydu?
MUSTAFA GÜRSOY: Hayır, 63’te, 67’de oldu... 63’te çarpışma oldu. Yani Türkler, Rumlar köyün içinde çarpıştılar. Birkaç saat...
SORU: Ayrı mahallelerde miydiler?
MUSTAFA GÜRSOY: Ayrı mahallelerdeydiler. Rum, Türk vardı köyde ama mahalleler ayrıydı. Karışık değildi. Yani en yakını yanyana, bir yol ayırırdı...
(Devam edecek)