KARİKATÜR davası ve CAN SİMİDİ
Kimi zaman Türkiye gibi burası...
Kimi zaman Kıbrıs...
* * *
Hakim “beraat” dediği an, “burası Kıbrıs” dedim içimden...
“İyi ki yargımız halen kuşatılmamış.”
Bir düşünsenize bu davanın Erdoğan Türkiye’sinde görüldüğünü...
“Devlet başkanının başına işeyen bir heykel”den söz ediyoruz.
* * *
Genç yargıç Cenkay İnan adeta “ders” nitelikli bir karar okudu.
Hem “basın özgürlüğü” anlamında...
Hem de “kişilerin haysiyeti...”
“Kişilik hakları ile basın özgürlüğü birbiriyle en fazla çatışan değerlerdir” dedi. “Basın özgürlüğü hiçbir şekilde kısıtlanamaz, diyemeyiz, tüm özgürlüklerin sınırları vardır” notunu düştü... Özgürlükle hakaret arasındaki ince çizgiyi dünyadan örneklerle anlattı.
İfade özgürlüğünün demokratik toplumların olmazsa olmazı olduğunu fısıldayan bir sesle adeta haykırdı.
“Demokratik bir toplumda ifade özgürlüğü, devlet yöneticilerinin hoşuna gidecek şeyleri söylemek anlamında değildir” derken, içimden neler neler geçti.
* * *
Güya “Kıbrıs Türkü adına” açılmıştı bu dava, dönemin TC Büyükelçisi tarafından (!)
Bir ara “yasa”yı okurken hakim, “yabancı hükümdar” tanımını kullandı.
Gülümsedim.
* * *
Bir heykel...
Bir devlet başkanının başına işiyor...
Yaratıcılıktan uzak, espri anlayışı sıradan, son derece kolaycı bir görsel.
Yine de bir eleştiri bu...
Ne bu yayından dolayı gerildi “Türkiye-KKTC ilişkileri...”
Ne de bu yayınla birinin kişilik hakları ihlal edildi, hakarete uğradı.
Hakim açık açık şunu söyledi aslında:
“İddia makamı bizi ikna edemedi.”
Basın özgürlüğüne müdahaleyi gerektirecek ölçüde bir “hakaret” ya da “iki ülke arasındaki ilişkilerin bozulduğu” iddiası tutarlılıkla kanıtlanamadı.
* * *
Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere yönelik müdahaleleri dünden bugüne epeyce çoktur.
Demokrasimiz için yine endişeli olduğumuz bir süreçte, bu karar “can simidi” gibi geldi.
Bir süre daha batmadan suda çırpınabiliriz.
Karaya ulaşana dek!