Karların bile örtemediği bencillik, umut(suzluk), kayıt(sızlık) ve kaygı hikayeleri
Nuri Bilge Ceylan bir kez daha hikayesi,oyunculukları ve yönetimi ile ortaya bir başyapıt çıkarmış...
Murat OBENLER-ADANA
Yönetmen Nuri Bilge Ceylan'ın Cannes'da oyuncu Merve Dizdar'a "En İyi Kadın Oyuncu" ödülünü kazandıran ve sonrasında da Türkiye'nin 96'ncı Akademi Ödülleri'ndeki adayı "Kuru Otlar Üstüne" filminin, Türkiye prömiyeri 30. Adana Altın Koza Film Festivali'nde yapıldı.
5 ayrı salonda aynı anda gösterilen film içinde sinema yazarlarına özel bir basın özel gösterimi yapıldı. Başarılı filmleri ile Türkiye ve dünya sinemasında kendisine çok iyi bir yer edinmiş Ceylan’ın Almanya,Fransa,Türkiye ortak yapımı bu son film de bu yolculuğa başyapıt daha ekledi.
Halktan olduğu kadar zaman zaman sıkıntılı da olabilen insan hikayeleri, müthiş mekanlar ve renkler, karakteri yansıtan yakın planlar, uzun çekimlerle bezeli görüntü yönetimi, başarılı oyunculuklar ve felsefe ile siyaset tartışılan uzun diyalog sahneleriyle 197 dakikalık sürükleyici bir başyapıt ortaya çıkaran Nuri Bilge Ceylan, kendisi Ebru Ceylan ve Akın Aksu’dan oluşan senaryo ekibinin ürettiği şiirsel sinemayı Türkiye’de Adana’dan başlayarak seyirciyle buluşturmaya başladı.
Başrollerdeki Deniz Celiloğlu’nun canlandırdığı 4 yıllık köyde görev yapan resim öğretmeni Samet, Merve Dizdar’ın canlandırdığı ve patlama sonucu ayağının birini kaybedip protez bacakla hayatına devam eden Doğu Anadolulu-Alevi İngilizce öğretmeni Nuray, Musab Ekici'nin canlandırdığı Doğu Anadolulu ve Alevi köy öğretmeni Kenan ile aynı zamanda öğretmenine de çocuksu bir sevgi besleyen öğrenci Sevim arasında ilerleyen "Kuru Otlar Üstüne", insan ilişkilerini, insan-toplum ilişkilerini,insan-devlet ilişkilerini, özel ilişkileri, okul hayatını, köy yaşamını Anadolu’da geçen bir hikaye üstünden anlatıyor.
Baş karakter Samet iyi eğitimli bir öğretmen olarak köy okulunda hayatını sürdürürken aynı zamanda bencilliğin de uç boyutlarında dolaşarak hem etrafındakileri aşağılar hem de hedefe ulaşmak için her yolu mübah sayıp uygulayan bir dengesiz karakter çiziyor.
Davranışsal çelişkilerine rağmen bir öğretmen olarak zaman zaman hayatın anlamına yönelik muhabbetlerden de geri kalmayan Samet, köy okuluna,öğrencilere, köy ahalisine, öğretmenlere ve hatta ev arkadaşına bile üstten bakan bir karaktere hayat veriyor.
Filmde karakterlerin adeta birbirlerini karşıya kabul ettirmek için ilginç,etik dışı, dolambaçlı,yalanlarla bezenmiş yöntemlere başvurduğu filmde oyunculuklar da yine kendini en iyi şekilde Ceylan’ın sinemasındaki yerini aldı. İnsanın birbirine olan kayıtsızlığını da filmine oldukça yansıtan Ceylan’ın 3 saati aşan filminde sadece iki mevsimi(gerçekliği yansıtan kış ve hayali yansıtan yaz) yansıtması da siyah-beyaz düzleminde bir bakışa atıf yapıyor.
Fotoğraf ve portre çalışmalarının hatırı sayılır bir ağırlığa sahip olduğu film boyunca fotoğraf kareleri düzleminde karşılaştığımız tüm çehreler bir anlamda filmin karakter odaklı temasını gelişimini güçlendiriyor. Kış mevsiminin sert şartlarının adeta bir doğal set oluşturduğu filmde bazen kar insanın yaptığı “pis” işleri örtmeye bazen de mistik bir romantizm yaratılmasına hizmet ediyor.
Sol görüşlü öğretmen Nuray ile Samet’in özellikle ev sahnesindeki fikirsel münakaşaları hem bir yerde toplumsal güncel meselelere eğiliyor hem de entelektüel boyutta tartışmayı seven kesimlere yeniden insanı, işi, aileye, toplumu, hayat üzerine düşünme sistematiğini gözden geçirme imkanı sağlıyor.
Umut etmek üzerine yorulmuş insanların hikayelerini karanlık bir yapıda ve artan bir melankoliyle anlatan filmin birçok sinema eleştirmeninden de olumlu eleştiriler aldığını da eklemek gerekiyor.