Karma köylerde ilişkiler farklıydı… 2
Bir zamanlar karma bir köy olan Komikebir’in düşündürdükleri…
Özellikle eğer bir köy “Türk mahallesi” ve “Rum mahallesi” diye iki ayrı bölgeye ayrılmamışsa ve insanlar karma biçimde yaşıyorlarsa, o zaman ilişkileri de “komşuluk”tan da öte “akrabalığa” benzer bir şekil alıyordu… Ben doğmadan çok seneler önce Lefkonuk köyünde Areti ebe köyleri dolaşıp doğumlara giderken, nenem Faika da kapı komşusu olan Areti’nin çocuklarına bakar, onları yedirir içirirmiş. Geçen sene Pirgo’da tatildeyken bir tesadüf eseri Areti’nin oğluyla karşılaştığımda bir zamanların karma Lefkonuk köyünden anlattığı öyküler beni çok etkilemişti – nenemi, dedemi, Areti’nin oğlu yurtdışında eğitime gittiği zaman ona mektuplar yazan babamı anlatmıştı bana… Areti Ebe, babam annemle evleneceği zaman ona “çeyiz” olarak perdeler ve masa örtüleri ile çarşaflar hazırlamıştı – hala bu el işi perdelerle masa örtüsünü saklıyorum – bir zamanlar babamın köyü Lefkonuk’ta, babamın ailesiyle Areti’nin ailesinin nasıl da yakın yaşadıklarını hatırlatıyor bana bu el işleri…
O günlerde insanların mentalitesi, bugünkünden çok farklıydı – henüz politikacılar, propaganda, eğitim sistemi ve medya tarafından zehirlenmemişlerdi… O günlerde Areti Hanım ile Faika nene birbirlerine yardımcı oluyorlar, evlatları birbirlerinin evinde uyuyor ya da koşturarak birer dilim ekmek, birer avuç zeytin kapıp oynarken bunları yemeye birlikte gidiyorlardı. Kimsecikler de bunu sorgulamıyordu… Evlerinin kapıları ve pencereleri içeri hava girsin, güneş girsin, çocuklar girsin, hem kendi çocukları, hem de komşuların çocukları girsin diye ardına kadar açık dururdu o zamanlar…
Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın karma yaşadığı bu köylerde bu uyumu oertadan kaldırmak üzere kimi zaman Kıbrıslıtürk ya da Kıbrıslırum liderliğinin bu tür köylere “mesincerler” gönderdiği kimi hallerde, muhtarların ve köylülerin birlikte hareket ederek buna prim vermedikleri, en azından bunun için çaba gösterdikleri durumlar da olmuştu. Vitsada’da Kıbrıslırum muhtar, dıştan gelip Kıbrıslıtürkler’e saldırmaya çalışan Kıbrıslırumlar’a karşı durmuştu – aynı şekilde Stroncilo’da (Turunçlu) Kıbrıslırum muhtar Poyrazis, hem 1963’te, hem de 1974’te köylüsü Kıbrıslıtürkler’in hayatlarını kurtarmış, dıştan gelen Kıbrıslırumlar’I köye sokmamıştı. Lapatoz’da muhtar Andreas hem cesaret, hem de zekasını kullanarak Kıbrıslıtürk köylülerinin kılına bile zarar gelmemesini sağlamıştı. Muttayaga’da (Mutluyaka) Kıbrıslıtürk muhtar, 1974’te kuzeyden kaçarak güneye geçen Kıbrıslırum göçmenlere yardım etmişti – bunu ona birisi söylememişti, bunu kendisi görüp düşünecek, anlayacak ve yardım etmek istediğini söyleyecekti… Kıbrıslırum göçmenlerin sefaletini gören Kıbrıslıtürk muhtar, göçmenler için köyden topladığı koyun, keçi, battaniye, yiyecek ve göçmenlerin diğer temel ihtiyaçlarını onlara sunmuştu. Genellikle karma köylerde köylüler arasında ciddi sorunlar yoktu, meğer ki dıştan direktifler ve müdahalelerle bu uyum ve sükunet bozulsun… Kıbrıslıtürkler’in küçük birer azınlık durumunda olduğu bazı karma köylerde, Kıbrıslıtürk liderliği “güvenlik” gerekçesiyle onların köylerinden ayrılarak daha büyük “saf” Kıbrıslıtürk köylerine göç etmeleri talimatını verdiği zamanlarda dahi, bazı Kıbrıslırum muhtarlar, köylüleri Kıbrıslıtürkler’in evlerini yerlerini bırakıp gitmemeleri için Kıbrıslıtürk muhtarlarla ya da köyün Kıbrıslıtürk liderliğiyle konuşarak onları kalmaları için ikna etmeye çalışmışlardı… Örneğin Koloş (Kollosi) köyüne bir talimat verilmiş ve Kıbrıslıtürkler’in Piskobu’ya (Episkopi) göç etmeleri istenmişti. Kıbrıslırum muhtar, Kıbrıslıtürk muhtara yalvaracak, “Ne olur köyü bırakıp gitmeyin” diyecekti. Kıbrıslıtürk muhtar ise, “Sizden, bu köyün köylülerinden bizlere bir zarar gelmeyeceğini biliriz ama ya dışarıdan gelip de bize bir kötülük yapmak isteyebilecek olan başka Kıbrıslırumlar ne olacak? Onları durdurabilecek misiniz? Belki de böyle bir tehlike karşısında bizi korumaya gücünüz yetmeyecektir, onun için köyden ayrılıyoruz” demişti.
1963-64 yıllarında Palekitre’de de (Balıkesir) Kıbrıslırum muhtar, Kıbrıslıtürk muhtarı ziyaret ederek, Kıbrıslıtürkler’in köyden ayrılmamasını rica etmişti. Fakat Balıkesirli Kıbrıslıtürkler’e, Kıbrıslıtürk liderliği “Türk uçakları bu köyü bombalayacak, onun için köyden kaçmanız lazım!” demişti. Böylece pek fazla seçenekleri olmayan köylüler buradan ayrılıp göçmen durumunda yaşamlarını sürdürmek zorunda bırakılmışlar, evlerini, mallarını, topraklarını kaybetmişlerdi…
Kimsecikler güle oynaya, isteyerek evini barkını, mandrasını, doğduğu toprakları gönüllü olarak terketmemişti ama güvenliğin olmadığı yerde isteksiz olsa dahi köylerini terkedecekler ve kendi ülkelerinde göçmen durumuna düşeceklerdi. Bazı durumlarda, örneğin Kutrafa köyünde Kıbrıslıtürkler köyden ayrılır ayrılmaz, birkaç gün içerisinde bazı Kıbrıslırumlar, Kıbrıslıtürkler’e ait evleri yıkarak, onların geri dönmemesini garanti altına almaya çalışmışlardı… Ancak bunlar kendi işinde gücünde, ekmek derdindeki sade köylüler değildi - bunlar siyasi bir amacı, bir gündemi olan gruplardı. Lefkonuk’ta da aynı şey yaşanacaktı: 1964-65 yıllarında, Kıbrıslıtürkler’in köye geri dönmemesini garanti altına almak amacıyla, Kıbrıslıtürkler’e ait pek çok ev şiroyla dümdüz edilmiş, yıkılmıştı…
Karma köylerde işinde gücünde, ekmek derdinde olan sade köylüler birbirlerine saldırmazdı genelde… Ancak Komikebir’de (Büyükkonuk) 1974 sonrası bazı genç Kıbrıslıtürk köylüler 1963’ün “intikamını” almaya kalkışmıştı – çünkü aileleri 1963 sonrası acı çekmişti – bu acıyı onlara yaşatan Komikebirli Kıbrıslırumlar değildi, başka Kıbrıslırumlar’dı ancak herhalde bunu içlerinde tutmuşlar ve karşılarına çıkan ilk fırsatta Hristina’nın ailesi gibi başka Kıbrıslırum ailelere de zarar veren hareketlere girişmişlerdi…
Hristina’nın köyüne gidiyoruz ve Kayıplar Komitesi yetkililerine olası gömü yerini gösteriyoruz…
Lefkoşa’ya dönerken Hristina bana Komikebir’den, çocukluğundan öyküler anlatıyor, annesinden dinlediği hikayeleri anlatıyor… Bir zamanlar Komikebir’deki ortak hayata ilişkin bu hikayeleri dinliyorum…
Adamızın bölünmesiyle birlikte karma köylerde oluşturulmuş tüm güzel ilişkileri ve tüm iyi özellikleri yitirdik – bu ilişkileri yeniden kurmak çok zor, neredeyse imkansız bu koşullarda… Ancak bu bizim barış ve adamızda barışçıl ilişkiler için çaba harcamamıza engel olmamalı. Tam tersine, geçmişten gelen güzel örnekler karşımızda duruyor – bu güzel örneklerin nasıl yok edildiğini de tam olarak biliyoruz şimdi. Tüm bunlardan ders çıkarıp tıpkı Lefkonuk’tan Areti ebenin, nenem Faika’ya geçmişte güvendiği gibi insanların birbirine güvenebileceği bir gelecek yaratabiliriz…