Karşıt siyasetçilerle kucaklaşmak…
Ara seçimler için YSK’ya aday başvuruları sırasında karşılaşan CTP Genel Başkanı Erhürman ile UBP Genel Başkanı Üstel’in kucaklaşarak birbirlerine başarılar dilemesinin fotoğrafı ile iki partinin heyetlerinin birlikte çektikleri fotoğraflar medyanın tüm mecralarında paylaşıldı.
Sosyal medyada bu resimlere yönelik olarak genel kamuoyundan olumlu, sol çevrelerin bazılarından ise olumsuz tepkiler geldi… Eleştirilerin odağında Erhürman’ın gayri meşru dediği hükümetin başı ile kucaklaşması vardı; bunu siyasi tutum çelişkisi olarak yorumluyorlardı. Aslında saldırı altına giren Erhürman değil, Kıbrıs Türk siyasetinin özellikle Türkiye siyasetine örnek olarak gösterilen, onlar tarafından imrenerek söz edilen karşıt siyaset erbabının dostane ilişkisi, saygılı iletişimi, seviyeli yaklaşımlarıdır. Kıbrıs Türk siyasetinin çok önemli bir gerçeğidir ki, hükümetin ve muhalefetin siyasileri mecliste, bir oturumda, bir konferansta ve benzeri toplantılarda birbirlerini kıyasıya eleştiriyorlar; oturum bitip de dışarı çıktıklarında birlikte dostane bir tutumla sosyalleşebiliyorlar, sohbet edebiliyorlar, espri yapabiliyorlar, oturumla ilgili yorum ve değerlendirmelerini karşılıklı paylaşabiliyorlar.
Resmi bir toplantıda siyasi görüşleri ortaya koyarken bir siyasetçi eleştirilerini de demokrasi kuralları içinde elbette en sert şekilde söyleyebilmelidir; karşıt görüşün siyasetçisi de aynı tarz ile kendi duruşunu anlatabilir. Sonrasında ise ilişkiler normalleşmelidir. Bunu yapamayan Türkiye siyasetinde bugün gelinen siyasi ortamın kutuplaşma olduğunu söylemek abartı olamaz…
Hele ki geçen haftalarda yapılan seçimlerden sonra Türkiye’de siyasi taraflar daha bir ikiye ayrılmıştır; tarafların birbiri ile dostane ilişkisi, iletişimi ve eşgüdümü de yoktur. Bu kutuplaşma içinde olan siyasetin Türkiye’nin tamamının hayrına faaliyette olması da olası değildir. Olan da sorunları bir türlü kökten çözümlenemeyen halka oluyor. Ama o halka da kutuplaşmanın parçası değil mi?! Militan partili olmayan halk, ki geniş kitlelerdir, kutuplaşmanın parçası değildir; saf saf, sorunlarının çözümlenmesini bekleyenlerdir…
Kıbrıslı Türklere gelince… Henüz kutuplaşmadık; kutuplaşmamızı isteyenler yok değil ama… Onların “Böl ve yönet” stratejisini uygulama ihtiyacı vardır çünkü halkın tamamının benimsemediği bir siyasi idarenin etkin kalabilmesi için en kestirme yol budur. Dolayısıyla, Kıbrıslı Türklerin “Böl ve yönet” siyasetine maruz kalmaması önemlidir, bunun için de kutuplaşmaması gereklidir. Ve kutuplaşmamak için de karşıt siyasi partilerin üyeleri arasında dostane iletişim ve ilişki sürdürülmelidir. “Siyaseten bizden değilsin” diye karşıt görüştekileri ret ve inkâr etmek, iletişim kurmamak ve hatta düşmanca tavırlar içinde saldırgan olmak kutuplaşmanın başlangıcı olur.
Değişik siyasi görüşlere sahip Kıbrıslı Türkler tıpkı Erhürman’ın Üstel’le kucaklaştığı ve CTP’liler ile UBP’lilerin tebessümlü yüzlerle birlikte resim çektiği gibi yapmalıdır. Hem de Kuzey Kıbrıs üzerinde daha etkin olabilmek için Kıbrıslı Türkler arasında siyasi kutuplaşma yaratıp “Böl ve yönet” stratejisini uygulamaya koymayı önlemek için bu tarz fotoğraflar çekebilmek çok önemlidir. Kutuplaşma olgusuna genellikle sağ siyaset kapılıp gider, özellikle de milliyetçilik kavramları üzerinden şoven söylemler ve eylemlerle sürüklenip giderler… Sol siyasetin, bunun bilinci ile, kutuplaşmayı önleyecek bir siyasi strateji ve eylem planına sahip olması kaçınılmazdır.
Ancak, ne garip bir durumdur ki Erhürman’nın ve CTP’lilerin UBP’liler ile bir sosyal ortamda dostane resim vermesi radikal sol çevrelerce eleştiriliyor. Kuzey Kıbrıs halkı için sol siyaset yapılıyorsa stratejik hatalar yapılmadan yapılmalıdır. Solun solu “döverek” sağın yıpranmasını ve kaybetmesini beklemek siyasi saflıktır. Birbirleri ile didişen sol siyaset partilerinin varacağı sonucun ne olduğuna dair en güzel örnek Türkiye soludur; “Böl ve yönet” stratejik planını başarı ile uygulayanlar bugün Türkiye’nin siyasi yönetimindeki devamlılıklarını sağlayabilmiştir. Dolayısıyla, Kıbrıs Türk solunun, sosyalizmin temel niteliklerinden olan “Hümanist” tavırları sergilemesi, siyasi duruşunda kendine karşıt olanlarla medeni, demokratik ve dostane iletişim içinde olması çok önemlidir, yeter ki faşist ve şeriatçı siyaset erbabı olmasınlar…
Gündem olan o resimlerden dahasını görebilmek, Kıbrıs Türk siyasetinin kendine özgü bir değeridir.