Kaş yaparken göz çıkmaz umarım!
Nedir bu ”Reçete Operasyonu?”
Her gün daha çok insan “nedir bu reçete ya da ilaç yolsuzluğu operasyonu” diye soruyor ve kapsamını sorguluyor. Fark ettim ki operasyonun içeriğine dair asıl hedefin ne olduğu anlaşılmadı.
Polislerin mahkemedeki söylemlerine bakacak olursak şu: “Muayene edilmeyen ve ilaç teslim edilmeyen hastalar üzerinden Sosyal Sigortalar Dairesi’nin resmi evrağı olan reçeteleri düzenleyerek, Sosyal Sigorta Dairesi’nden ilgili ücreti almak suretiyle sahtekarlıkla para temin etmek.”
Öyle de aklımızın almadığı şu:
Tutuklanan kimi isimler geçtim sahtekarlıkla para temin etmek, en doğal hakları olan ücreti bile çoğu zaman hastadan talep etmiyorlar!
Operasyon öncesi planlama yapıldı mı?
Yeni bakanın biraz da kendini göstermek hırsı ve parti içi kaygılarıyla, gerekli altyapı tamamlanmadan ve olası senaryolar gözden geçirilmeden operasyonu başlattığını düşünüyorum.
Meselenin denetim ve insan sağlığı yönü değil de “kasa hesabı” gündem oluyor şimdilik!
Bir de “kelepçe.”
Hedefte kimler var?
Operasyon başlarken “hedefte kimler var” diye sormuştuk ve bize anlatılan şuydu…
Bir grup doktor ve eczacı, hayali reçeteler ile sigorta bütçesinden haksız gelir ediyor.
Daha açık anlatalım.
- Doktor, bir hasta adına ilaç yazıyor ama hastanın bundan haberi yok.
- Eczacı bu ilaçları hastaya satmış gibi görünüyor ama ortada satış yok.
- Hasta ilaç almadığı gibi kendi adına düzenlenen reçeteden de haberi yok.
Söylenen buydu!
Hâlbuki şu iddia gündeme geliyor şimdi: “Doktor bazı tanıdığı hastaları görmeden ilaç yazdı.”
Doktorlar bunu hep yapıyor!
Bir hasta; bir ömür tansiyon ya da şeker ilacı kullanıyorsa, doktorun her reçetede hastasını görmesine gerek var mı?
Hastayı görse çok daha fazla para kazanacak üstelik!
Polis sahtekarları mı tutukluyor, yoksa tutuklayıp “sahtekar” mı arıyor?
Yine en başa dönelim…
Operasyon başlarken bize anlatılan, polisin yalnızca “hayali reçete yazan ve sahtekarlıkla gelir elde eden doktor ve eczacıları tutukladığı” yönündeydi.
Çünkü şu pratik yıllardır biliniyor.
Hastaların - özellikle de kronik hastaların - düzenli kullandığı ilaçlar için her ay doktora gitme imkanı olmuyor; doktorlar, tanıdık hastalarına sigorta indiriminden yararlanması için muayene etmeden de ilaç reçete edebiliyor, bu işlemi ya bir hasta yakını ya da eczacı aracılığı ile yapıyor.
İşte bu pratikte ilaç hastaya ulaşıyor. Ortada gerçek bir hasta ve hastaya gerçekten satılan, hasta tarafından da gerçekten kullanılan ilaç var.
Bürokratik eziyete karşı geliştirilen bu yöntemin operasyon dâhilinde olmadığı söylenmişti.
Asıl hedef “organize suç işleyen sahtekarlar” denmişti.
Eski Başbakan, Meclis Başkanı, Dr. Sibel Siber’in tutuklanması ile birlikte en azından yaygın toplum vicdanı operasyona dair güvenini yitirdi.
Tutuklu diğer hekimleri tanımadığım ya da kimliklerini bilmediğim için tenzih ediyorum ama Dr. Sibel Siber’in hileyle para kazanmaya tenezzül edeceğini asla düşünmüyorum.
Akıl var mantık var, hastasından para almayan, hali vakti yerinde, hayatını toplumun gözü önünde yaşayan bir hekim bunu niye yapsın?
Polis ve bakanlığın, sahtekarları tutuklamak yerine, kontrolsüz bir operasyonla, tutukladıkları isimlerden “sahtekar aradığı” gibi bir izlenim çıkıyor ortaya…
Kaş yaparken, göz çıkmaz umarım!
Kelepçe var diye elleri kirlenmiyor Siber’in
Çalışma Bakanlığı ve Sigortalar Dairesi Uzmanları ile mali polis bu işin altından nasıl kalkacak merek ediyorum.
İtibar sahibi insanları elleri kelepçeli halkın önüne atıyor, dünya aleme rezil ediyorlar.
Sibel Siber’i sınır ötesi televizyonlarda izledik.
İnsanlar doktoru değil, polisi ayıpladı.
***
Kelepçe meselesi ne büyük bir rezillik öyle…
Katil değil saldırgan değil bu insanlar ve henüz suçlu da değil…
Sibel Siber özelinde demiyorum, önceden de yazdım zaten…
Kelepçe ya da tutuklama işi maksadını aşıyor.
Hele hele polisin “sergi” varmış gibi zanlıları duvar önüne sıralaması, yargılama ötesinde bir teşhir ve güç gösterisi görüntüsü veriyor.
Bu insanlar suçlu bulunmazsa kim verecek hesabını acaba?
Polis mi yoksa Çalışma Bakanı mı? Takipçi toplama hırsına yenilen sorumsuz gazeteciler mi yoksa Sigortalar Dairesi uzmanları mı?
Yargının suçlu bulduğu ve “mahkum” ettiği isimler cezasını alacak da "suçsuz” bulunanlara yaşatılan zulmün bedelini kim ödeyecek?
Bir de unutmadan…
Kelepçe var diye elleri kirlenmiyor Doktor Siber’in…
Bir denetim faciası
Bağımsız Hesap Uzmanı Ceren Ataker Etçi, ilaç skandalının denetim yönünü sorguladı, haklı olarak…
“Hassasiyetle bekliyoruz; bir koca sistem suiistimali var onu anlıyoruz, ama bir türlü denetim sürecini göremiyoruz; deliller, bulgular, şematik olarak sistemin nereden açık verdiği, sistem denetimlerinin neden bunu ilk suiistimalde fark etmediğini, sistem güvenlik testlerini, bu süreçleri kontrol ermekle yükümlü olan devlet yapısını... Hiçbir derinlemesine sorgu ve inceleme göremiyoruz, sadece gözümüzün önünde doktorlar eczacılar kelepçelenip götürülüyorlar…”
Elbette sistemi suistimal etmenin bir cezai yaptırımı olmalı… Elbette yapanın yanına kalmamalı…
Peki, sistem açıkları ne olacak? Bu sistem açıklarını zamanında tespit edemeyerek devletin zarara uğramasına sebep verenleri kim soruşturacak?
Hiç mi “sorumlu” yok orada?
SİSTEM NASIL ÇALIŞIYOR?
Sosyal Sigortalar Dairesi ile eczaneler arasında yapılan anlaşmaya göre sigortalı çalışanlar veya sigorta emeklileri indirimli ilaç alabiliyor.
Sigortalı hasta ‘sigorta reçetesi’ ile ilacın fiyatının yüzde 20’sini ödüyor, geriye kalan yüzde 80 ise Sigortalar Dairesi tarafından eczaneye ödeniyor.
Kıbrıs’ın kuzeyinde kayıtlı 440 eczaneden 291'inin ve 950 serbest hekimden 92'sinin Sosyal Sigortalar Dairesi sisteminde kaydı var.
Yani…
Sigorta reçetesi yazabilen 92 hekim, bu reçeteleri veren de 291 eczane var.