1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. ‘KATİL’ Sürecinde Katil Olmamak
‘KATİL’ Sürecinde Katil Olmamak

‘KATİL’ Sürecinde Katil Olmamak

Azeri Türk rejisör Mehriban Alekperzadeh ile geçtiğimiz Kasım ayında tanıştığımızı düşündüğümde... o günden bugüne birlikte bir ömür geçirmişiz gibi geliyor bana. Lise yıllarında gittiğim bir falcı bana sol gözümde üç tane melek yaşadığını, kendimi ne z

A+A-

 

 

 

Azeri Türk rejisör Mehriban Alekperzadeh ile geçtiğimiz Kasım ayında tanıştığımızı düşündüğümde... o günden bugüne birlikte bir ömür geçirmişiz gibi geliyor bana.

Lise yıllarında gittiğim bir falcı bana sol gözümde üç tane melek yaşadığını, kendimi ne zaman çıkmazda hissetsem bu meleklerin bana doğru yolu göstereceğini söylemişti. Hayatım boyunca ne zaman bir kapıyı kapatma, birtakım kurumlardan, bir yer(ler)den ya da kişi(ler)den uzaklaşma kararı almışsam önüme girerken hep ‘evde’ hissedeceğim bir kapı açılmış, kendimi daha huzurlu olduğum bir yerde, daha yakın hissettiğim kişiler arasında buldum...

Bu da o üç meleğin işi mi bilmiyorum ama, Mehriban Alekperzadeh ile tanışmam da kendimi tiyatro/oyunculuk açısından cul-de-sac içerisinde hissettiğim bir zamana denk gelir. Ne yaptığımı, neden ve kimler için yaptığımı sorguladığım bir karar alma arifesine...

Almanya’dan yeni dönmüş, Avrupa’nın çeşitli yerlerindeki tiyatro ekiplerinin ne amaçlarla, kimler için tiyatro ürettiğini birebir görmüş, Ada’ya dönüp, aslında her alan için genellenerek sorulabilecek o nefes daraltan soruları sormuştum: “Ya biz? Ya biz buralarda neler yapıyoruz?” İşte bu sorular noktasına takılıp kaldığım bir gece sevgili Ertaç (Hazer) abimden gelen bir telefonla Akademik Milli Dram Tiyatrosu ile KTDT arasında imzalanan protokol çerçevesinde Ada’da bulunan rejisör Mehriban Alekperzadeh’in hazırlayacağı ‘Katil’ oyununun haberini almış, hafiften heyecanlanmıştım. Ertesi gün oyunu alıp okuduğumda bu heyecanım artmıştı. Şimdi dönüp baktığımda aslında okuduklarımın değil de okuduklarımın potansiyelinin bu heyecana sebep olmuş olabileceğini daha iyi anlıyorum.

Yine bu sayfalardan, “…Oyunlarımızı hiç kaçırmayanlar ve/veya hiç uğramayanlar, turne ile gittiğimiz şehirler, köyler, okullar, bizi karşılayan özenli ya da özensiz, döküntü salonlar, ilgili-ilgisiz idareciler, öğretmenler, aileler, ve en önemlisi çocuklar... Gelmiş, geçmiş, ya da geçirmiş tüm müdürler, Hakan Yozcu ve sıradakiler... Bazılarınız tatlı birer anı, bazılarınızsa tuz biber oldunuz. Hoşçakalın...” diyerek kapatmıştım, Devlet Tiyatroları’nda geçen altı yılımı. Açıkçası 12 Haziran 2010 tarihli bu yazı sonrasında yeniden Devlet Tiyatroları’na ait herhangi bir oyunda görev almayı kesinlikle düşünmüyordum.

Yine de oyuna yönelik hissettiğim heyecan (ya da meleklerimin dürtmesi), KTDT’na yönelik hissedilmesi muhtemel tüm olumsuzluklarımı bastırmış olmalı ki, Mehriban Alekperzadeh ile telefonlaşıp, o sıralarda kaldığı Dome Hotel’in lobisinde buluşmak üzere anlaştık. Birlikte, benim heyecandan lokmalarımı yutmakta zorluk çektiğim bir yemek yedik. Yediklerimin değil ama sohbetimizin tadı hala damağımda...

Ve sonrası o kadar hızlı, bir o kadar da keyifli gelişti ki... Bana ‘hazırla’ dediği monoloğu ona sunarken daha ilk cümleyi bitirmeden “gel otur, bana çalışma saatlerini yaz” demesi ve önce Dome Hotel’in toplantı salonunda başladığımız, sonra Bakanlık altındaki sahnede sürdürdüğümüz provalar...

Tabii hepten pembe bir tablo çizmek mümkün değil. Göçebe kuşlar misali gittiğimiz her yeni mekana göre değişen mizansenlerimiz, sahnelerimiz... Sahnesizlik, bu sahnesizlikle bize hissettirilen umarsızlık, duyarsızlık. İnsafsızlık. Bu prova sürecinde öyle anlar yaşadık, öyle zorluklarla yüzleştik ki katil olmamak elde değildi. Olmadık neyse ki...

Ama ben olumluluklarda ısrarlıyım. Bu süreç içerisinde kısa bir süre için bile olsa daha yakından tanıma ve çalışma fırsatı yakaladığım Deniz Aslım... Ve siz, Yılsay (Özbudak) abi, yıllar öncesinden bir başka proje çerçevesinde tanıştığım ve yeniden birlikte çalışmaktan keyif aldığım Bilen Kılıç... Mustafa Kral, Utku Yerebakan, Cevahir Caşgir, Türkey Öztigin, Yalçın Arıcı...

Ve Mehriban Alekperzadeh’den sonra (çünkü o yüreğimde hep birinci!), başta haksız bir önyargıyla yaklaştığım, şu an en önemli kazanımlarımdan biri, oyun partnerim Tuygun Töre... Biz ne kadar güzel bir aile olduk. Bizden başka kimsenin inanmadığı, adeta istemediği, desteklemediği bir iş yapıyoruz gibi hissettiğimiz/hissettirildiğimiz o kadar çok zaman oldu ki bu süreç içerisinde...

Azerbeycan’da 2012 yılının en iyi oyunu seçilen ‘Katil’ ve yılın en iyi rejisörü seçilen Mehriban Alekperzadeh... Bugüne kadar çalıştığım en mükemmel/iyetçi, oyun sahnelerini adeta nakış işler gibi işleyen, oyuncularını/ekibini seven, yücelten, onlara sahip çıkan rejisörsünüz. Sizden çok şey öğrendim, öğreniyorum. Ve size karşı o kadar mahçubum ki. Kuzey Kıbrıs sizin değerinizi bilmedi, bilmiyor... ama biz biliyoruz... Dilerim seyircisi de bilecek.

Oyunumuz 18 Ocak’ta prömiyerini gerçekleştirdi, bundan böyle ise Atatürk Kültür Merkezi’nde haftada bir kez sahnelenmeye devam edecek. Oyunun sloganı gibi olduğu için tekrarlıyorum: Rahatsız olmayı göze alan herkesi bekleriz.  

 


*Yazıda kullanılan fotoğraflar Ayla Çağla Öztaşçı’ya aittir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1105 defa okunmuştur