1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. ‘Kayıp An’
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

‘Kayıp An’

A+A-

 

Lüzinyanlar ‘Cenevizliler gelecek’ korkusuyla örmüştü Kıbrıs’a surlarını…
Cenevizliler değilse de Venedikliler geldi, yıktı bunları…
Ve kendi surlarını ördü, Lefkoşa’ya…
Osmanlı tehlikesinden korunmak için (!)
İşte o surlarda bir başka görüntü vardı, seneler seneler sonra….
Kim bilir belki yine ‘korunma’ iç sesiyle…

***

Venedik surlarının üzerine yansıyan henüz taç yapraklarını açmamış yaseminler, acılı başşehrin boynuna asılmış bir kolye edasıyla adalı kokular salarken gökyüzüne; gölgeler ile bedenlerin birleştiği mistik dans hepimizi “kayıp an”lara götürdü.
Kurşun deliklerinin izi ve barut artıklarının onca lekesi henüz silinmemiş Ledra Palace otelin gölgesi düştü, surlarla toprak yol arasına bir yere…
Emin Çizenel ile Machi Dimitriadou imzasını taşıyan enfes bir proje izledik böylece, ‘Kayıp An’ diye
Sufi müziğinin tüm yaralarımızı yalayan tadı, ney çığlığında ruhumuza üfledi geceyi.
Asomates Dynameis dans kumpanyasının gençleri, yasemin dizmeleri önünde zamana ve mekana meydan okudu, naif bir estetikle…

***

Böylesi etkileyici bir performansın ardından asıl sürpriz geldi!..
Emin hocam (Çizenel), “yürü, yemeğe gidiyoruz” dedi.
“Hocam” diyorum ya, lafın gelişi değil… Girne Anafartalar Lisesi’nden öğretmenim…
İnsanın öğretmeniyle gurur duyması bir başka duygu…

***

Selimiye meydanında  ‘şeher’ esintisi karşıladı bizi, Sabor’un bahçesinde...
Şarap seçimi de mükemmel olunca, tam da ‘nefes’ oldu ‘soyguncu’ günün gecesine…
Derken, rengarenk şapkası ve bisikletiyle Fidel yaklaşmaz mı, hem de elinde, ipe dizili yaseminlerle…
Emin hocamın gözlerinde bir gülüş, iki yasemin dizisi aldı hemen, Venedik surlarından sonra bu kez masamızın koynuna...
‘Memleket’ koktu ortalık.

***

Ve tatlı bir sohbet başladı, Fransa’daki sanat etkinliğinden göçmenlik günlerine, ‘ganimet’ zehrinin yozlaştırdığı değerler manzumesinden ‘adalar’ gerçeğine kadar…
Bir kiliseyi restore edecek kadar duyarlı ve çok kültürlü bir sanatçı var karşımda ki, ‘deniz derya’ bir insan, Kıbrıs’a ‘dikkatle’ bakan özel bir göz Emin hocam…
Gülümsüyoruz, hatta kahkahalar atıyoruz sonra…
Girne’deki son sergisinde ‘bronz’ üzerine uyguladığı ‘mühürler’ var, Emin hocanın… ‘Ekmek’ mühürleri bunlar, geleneksel…
İstanbul’dan bir koleksiyoncu bu eseri satın alıyor.
Ancak eser Ercan’dan çıkarken ‘tutuklanıyor!..’
Niye mi?
“Eski eser” teşhisi konuyor çünkü!..
Tam bir macera, ‘eski eser’ olmadığını ispat etmek…
Neyse ki başarılıyor!..

***

Böyle güzel bir geceydi işte.
İçimizdeki ‘surları’ yıktığımız...
Bu ülkenin ‘güzel’ insanlarına sarıldığımız...

(Performans bu akşam son kez, yine ara bölgede, saat 20.15’te. Hepsi hepsi 35 dakika, kaçırmayınız derim.)

Bu yazı toplam 1975 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar