“Kayıp” bir babayı beklemek…3
55 yıl önce babası Hüseyin Ali, Mia Milya’da çalıştığı çiftlikten “kayıp” edilmiş olan ve bunca yıldır babasının akibeti hakkında bilgi edinmek için hala bekleyen Fatma Hüseyin Ağdıran anlatıyor…
55 yıl önce babası Hüseyin Ali, Mia Milya’da çalıştığı çiftlikten “kayıp” edilmiş olan ve bunca yıldır babasının akibeti hakkında bilgi edinmek için hala bekleyen Fatma Hüseyin Ağdıran’la röportajımızın son bölümü şöyle:
SORU: Avustralya nasıl geldiydi size?
FATMA HÜSEYİN AĞDIRAN: Avustralya çok güzel bir memlekettir. İlk iki sene kimseye şikayet etmedim ama hep böyle dışarı çıktığımda aman teyzemlere gideceğim, aman… Hep öyle bir duygu yaşadım… Öyle bir yalnızlık yaşadım ama alıştım sonra… Çocuklarım oldu… İki sene sonra annem geldi yanımıza, kardeşim geldi yanımıza… Ümit geldi yanımıza. 13 yaşındaydı Ümit geldiğinde… Sonra Osman da geldi Londra’dan. O evlendiydi Londra’da, çocukları da vardı iki tane geldiğinde. Ondan sonra hep beraber işte, Avustralya’dayız… Syndey’ye yakın, Wollongong’dayız… Ve işte, Kıbrıs’a geliriz, ikide birde Kıbrıs’a tatile geliriz. Ben de gelirim, kardeşlerim de gelir… Annem hep gelirdi ama artık gelemez… 90 yaşında oluyor şimdi… Evet, hayat bu… Ve hala daha o özlem yani, hala daha bekleriz, belki bulunur babamız, belki biri duyar, belki biri bir şeyler anlatır… İnşallah biri bir şey söyler… Hiç olmazsa bir mezarı olsun…
SORU: Babanızın ailesiyle ilgili hatırladığınız, mesela kaç kardeştiler?
FATMA HÜSEYİN AĞDIRAN: Üç kızkardeş, bir da babam…
SORU: Onlar nerededir?
FATMA HÜSEYİN AĞDIRAN: Gönyeli’de halam var… Öbürleri sizlere ömür… Halamları kaybettik, bir halam kaldı. Onun adı Nefise Maydanozcu, o da yataktadır yani, kaldırırız, oturur biraz. İlle “Ölecem” der, derim “Aman halacığım ölme! Bir tek sen kaldın babamın ailesinden…”
O da bana der, “Siz varsınız ya…”
SORU: Anneniz kaç kardeşti?
FATMA HÜSEYİN AĞDIRAN: Onlar sekiz kardeştir. Altısı kız, ikisi erkek… Onların fazlası Lurucina’dadır, bir tek dayım var İngiltere’de, bir de teyzem var Günay Güzelgün… O da Yeni İskele’dedir.
SORU: Anneniz Lurucinalı’ydı – ailenin lakabı neydi?
FATMA HÜSEYİN AĞDIRAN: Mandayı… “Osman Dayı”dan gelir, “Mandayı”…
MEHMET AĞDIRAN: Kabul etmediler soyadı olarak alsınlar bu ismi da “Madan” olarak aldı dayısı…
FATMA HÜSEYİN AĞDIRAN: Veli Madan’dır şimdi dayım…
MEHMET AĞDIRAN: Sanki da “Mandayı” Rumca’dır?
FATMA HÜSEYİN AĞDIRAN: Kabul etmemişler… Çok isim istediler, ona yakın şeyler istediler da alamadılar.
SORU: Çok “absürd” soyadları verdiler insanlara… Bizim tarihimiznan, kendi kültürümüznan hiç alakası olmayan isimler…
FATMA HÜSEYİN AĞDIRAN: Saygısızlıktır bence… Mesela illa “Akıncılar” yapacaklar köyümüzü… Ne ilgisi var Akıncılar’nan köyümüzün? Hiç o “Akıncılık”, yalandır o – anlatırlar ya… Öyle bir şey duymadım ben büyürken. Lurucina’yık biz… Odur bizim köyümüz. Bir da başka bir olay var, bilmem anlatsam mı onu? Bize bir ev vereceklerdi Değirmenlik’te, anlatayım onu da sana… Ben çok etkilendim, bilmem…
Başka insanlar nasıl yaşarlar, kabul ederler öyle bir yerde, bilmem…
Bize Değirmenlik’te (Kitrea – Cirga) bir ev verdiler, almadık yani… O gün görmeye gittik, ben ve küçük kardeşim gittik. Hatırlamam annem varsaydı yanımızda, geçmiş zaman…
SORU: 1974’te savaştan sonra herhalde… Veya 1975’te?
FATMA HÜSEYİN AĞDIRAN: 1974’te da olabilir, sonuna doğru, hatırlamam… 1974’ün sonu olabilir.
Savaştan sonra gittik, çoğu gitti o gün… Ben girdim o evin içine, girmez olaydım… Masalarda tabaklar, küflenmiş yemekler… Yerde atılı çocuk resimleri, pasaportları, elbiseleri… E ben ağla ağla öldüm… Bütün fotoğrafları, bütün pasaportları, hepsini topladım… O kadar çok ağladım, artık gözüm görmezdi bir şey oralarda, çok duygulandım. Bir “Burda” dergisi buldum orada ve bütün resimleri koydum arasına çünkü tutamazdım artık, çoğaldıydı resimler çünkü… Ve aldım hepsini yanıma. Dışarı çıktığımda ne göreyim? Kamyonlara beyaz eşya doldurmuş bütün millet!
SORU: Ganimet…
FATMA HÜSEYİN AĞDIRAN: Evet! E ben o kadar daha çok ağladım… Hiçbir şey anlamadım, nasıl yapabilir yahu bu insanlar bunları? O fotoğraflar evde kaldı, ben iki sene onları sakladım. 1976’da hamileydim ayrıldığımızda Kıbrıs’tan, neden o fotoğrafları yanıma alıp gitmedim o zaman, bilmem…
SORU: Onları nerede bıraktıydınız?
FATMA HÜSEYİN AĞDIRAN: Bıraktım Lurucina’daki evde, onu bile bulmadım döndüğümde! Yıkıldı… Ben kendime kızgınım, neden yanımda götürmedim diye…
SORU: Kök söküp kök salacaktınız Kıbrıs’tan Avustralya’ya… Hangi bir şeyi götürecektiniz yanınızda…
FATMA HÜSEYİN AĞDIRAN: Ama emin ol, götürecektim… Ama nasıl oldu? Çünkü çok duygulandık, annem ağla ağla kör oldu, “Gitme, çok uzaktır da…” Herkes kim gelirse, onlar da, sanki ben kuyuya düşüyorum da ağlarlar, o şekilde, hiç aklıma gelmedi bu yüzden o fotoğrafları da yanıma almak o günlerde… Evet, kendime çok kızgınım, ben oradan aldım o resimleri, onlara sahip çıkmalıydım…
SORU: Sonuçta o Değirmenlik’teki evi almadınız…
FATMA HÜSEYİN AĞDIRAN: Yok… Ben kabul etmem, öyle bir yerde yaşayamam, ne kardeşimi karşılar, ne babamı karşılar… Bir tek telini ödemez babamın veya kardeşimin, ben o evde yaşayamam ve istemem de öyle bir şey…
SORU: Kaç çocuğunuz var?
FATMA HÜSEYİN AĞDIRAN: Üç… 41 yaşında kızım var, 38 yaşında oğlum var, bir da 33 yaşında oğlum var.
SORU: Çok memnun oldum ki tanıştık…
FATMA HÜSEYİN AĞDIRAN: Ben de memnun oldum…