1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Kayıp Davlos papazı”nın öyküsü…4
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Kayıp Davlos papazı”nın öyküsü…4

A+A-

***  Davlos’tan alınarak Livadya’da (Sazlıköy) “kayıp” edilen papaz Papahrisostomos Hristofi Karayorgi’nin biricik oğlu Hristakis Hristofi anlatıyor…

 

Davlos’tan alınarak Livadya’da (Sazlıköy) “kayıp” edilen “Davlos papazı” Papahrisostomos Hristofi Karayorgi’yle ilgili olarak biricik oğlu Hristakis Hristofi’yle röportajımızın devamı şöyle:


SORU: Kıbrıslıtürk askerler mi demek istersiniz?
HRİSTAKİS HRİSTOFİ:
Hayır, Milli Muhafız Ordusu’ndan Kıbrıslırum askerlerdi bunlar. Şunu söylemeliyim: Kıbrıslıtürkler’le hiç ilişkimiz yoktu. Kıbrıslıtürk tanımıyorduk, hiç Kıbrıslıtürk asker de görmemiştik.
Hatırladığım şöyle bir şey var: Darbeden bir gün önce yani 14 Temmuz 1974’te akşamüstü bir Kıbrıslıtürk bir eşek satın almak istemişti… Bladani’den (Balalan) geliyordu bu Kıbrıslıtürk – onun köye geldiğini ve bizim bir eşeğimizi ona sattığımızı hatırlıyorum. O günlerde herhangi bir Kıbrıslıtürk’le tek temasımız bu olmuştu. Evet, Kritya, Komikebir, Eftagomi’yle (Kilitkaya, Büyükkonuk, Yedikonuk) komşuyduk… Komikebir ve Eftagomi karma köylerdi. Ancak bizim gerçekte Kıbrıslıtürkler’le hiçbir ilişkimiz yoktu. Galatya’nın sadece Kıbrıslıtürkler’den oluşan bir köy olduğunu biliyorduk. 1967’de örneğin bazı köylülerimizin o bölgeyi koruma göreviyle oralara gittiğini biliyordum. Ancak herhangi bir karışma görüşme veya ilişki yoktu aramızda Kıbrıslıtürkler’le…
Böylece köye Milli Muhafız’dan Kıbrıslırum askerler geliyordu.

SORU: Ne istiyorlardı?
HRİSTAKİS HRİSTOFİS:
Sığınmak istiyorlardı. Bazıları üniformalarını çıkarıp sivil giysiler giydiler. Bazıları üniformalarıylaydılar. Ancak sonuçta sanırım sivil giysi buldular ve değiştiler üstlerini başlarını. Bunların çoğu Türk ordusu köyümüze geldiğinin ilk günü tutuklanmışlardı. Onları köyün hemen dışında bulmuşlardı. Tümü de tutuklanmıştı. Türk askerleri eşliğinde köyün kilisesine getirilmişlerdi.

SORU: Aşağı yukarı kaç kişiydi bunlar?
HRİSTAKİS HRİSTOFİ:
Belki 20, belki 30 kişiydiler. O civarda bir şey… Tam emin değilim… Bu grupta bulunan insanlar ya Pavlidis Garajı’na, ya Türkiye’ye hapishaneye götürüldüler ve tümü de geri döndüler. Bu gruptan “kayıp” yoktur, sağ salim geri döndüler çünkü düzenli bir ordu tarafından tutuklanmışlardı.

SORU: Türk askerleri ne zaman gelmişti Davlos’a?
HRİSTAKİS HRİSTOFİ:
Türk askerlerini ilk gördüğümüz zaman – Kıbrıslıtürk değil, Türk askerlerini kastediyorum – 23 Ağustos 1974 idi. O güne kadar köyde barış vardı… Hiçbirşey yoktu, kimse yoktu. Belki uzaktan dürbünle falan bizi izliyorlardı ancak köyde bir şey yoktu.
Dediğim gibi 23 Ağustos’ta geldiler, size sözünü ettiğim o askerleri köyün dışında tutukladılar – köyde buldukları başka bir takım insanları ve köyden bazı gençleri de tutukladılar – bunların askerlik yaşında olduklarını düşünüyorlardı. Bir olay oldu o gün ve köylülerimizden birini o gün öldürdüler.
Tarlasından dönüyordu bu adam eşeğinin üstünde. Türk askerlerini görünce eşeğinden inip kaçmaya başlamıştı. Büyük olasılık askerler onun bir asker olduğunu düşünmüşlerdi ve onu vurmuşlardı…

SORU: Adı neydi bu adamın?
HRİSTAKİS HRİSTOFİ:
Mihalis’ti adı, soyadını hatırlamıyorum. Size sözünü ettiğim kitabın yazarının amcasıydı…

SORU: Türk askerleri kaldı mıydı köyde?
HRİSTAKİS HRİSTOFİ:
Tutuklananları aldıktan sonra yollarına devam etmişlerdi, Flamudi’ye gittiler, köyü aradılar ve Davlos üzerinden geri döndüler aynı gün ve Kantara’ya gittiler bildiğim kadarıyla.

SORU: Köyden kaç genç veya asker tutuklamışlardı? Yani Davlos’tan…
HRİSTAKİS HRİSTOFİ:
Belki 30 civarındaydı tutukladıkları. Belki diyorum çünkü askerleri tanımıyordum. Bunlar başka yerlerden bölgeye gelen askerlerdi. Ancak güvenlik nedeniyle köylülerimiz onlara köyde kalmamalarını söylemişlerdi. Yani bir şey olursaydı, yanlışlık veya ateş etme gibi, belki çatışmaya katılmayan köylülerimiz de ölebilirdi. Yani köylülerimiz onları köyün dışında tutmaya çalıştılar ve onlar da bunu biliyordu. Köyün kahvesinde oturmaları iyi bir şey olmazdı yani.

SORU: Sonra Türk askerleri köyden ayrılıp Kantara’ya gittiler… Sonra ne oldu?
HRİSTAKİS HRİSTOFİ:
Orada birkaç gün daha kaldık… Sanırım 25 Ağustos olabilir, evet Pazar günüydü, 25 Ağustos… Köye Kıbrıslıtürk askerler geldi. Bize köyün meydanında toplanmamızı söylediler. Böylece bizi kayıt altına alacaklardı. Böylece bir liste yaptılar, isimleri yazdılar.

SORU: Bu Kıbrıslıtürkler hangi köyden gelmişlerdi?
HRİSTAKİS HRİSTOFİ:
Galatya’dan geliyorlardı. Şefleri H. idi… K….’lı olduğunu duymuştuk bu adamın. Kendisinin mesleği de …… idi. Komutanları oydu. Türk ordusunun kendilerinden önce bu köye gelmiş olduğunu bilmiyormuş gibi yapıyorlardı bu gelenler. Böylece her evi yoklayarak köyde araştırma yaptılar.

SORU: Belki para falan arıyordu bazıları…
HRİSTAKİS HRİSTOFİ:
Belki… İlk Türk askerleri yoklama yapmıştı evlerde. Bazı değerli şeyleri toplamışlardı. Ancak başka bir şey de aramamışlardı.
Bu olaydan ötürü dersimizi aldığımız için daha temkinliydik artık. Böylece aradıkları kadar şey bulamamışlardı bu Kıbrıslıtürkler.
Köyde birkaç saat kaldılar… Köydekilerin listesini çıkardılar. Ve sonra da köyden ayrıldılar.
Her iki-üç günde bir geliyorlardı köye, köyü kuşatıyorlardı, bize köyden dışarı çıkmamamızı söylüyorlardı. Zaten ilk geldiklerinde de söylemişlerdi bize köyden dışarı çıkmamamızı…

SORU: İlk kez köyde yoklama yapmak ve liste çıkarmak için hatırlarsanız kaç kişi geldilerdi?
HRİSTAKİS HRİSTOFİ:
İlk gelişlerinde yüzden fazlaydılar…

SORU: Galatya’da yüz kişi yoktu belki de böyle bir şey için…
HRİSTAKİS HRİSTOFİ:
Onları nereden topladılardı, bilemiyorum… Otobüslerle, kamyonlarla gelmişlerdi… Yüzden fazlaydılar ilk gelişlerinde. Tomson tüfekleri vardı. Bazılarında Martini silahlar vardı. Bu silahların üstünde sarı boyayla numaraları yazıyordu. Çok kalabalıktılar. Önce köyü kuşatma altına almaya çalıştılar ancak ondan sonra köyün meydanında toplanmamızı söylediler.

SORU: Aynı gün ayrıldılar mı köyden yoksa kaldılar mıydı?
HRİSTAKİS HRİSTOFİ
: Ayrıldılar. Hiçbir zaman gece köyde kalmadılar. Kaç kez geldiler köye, hatırlamıyorum… Ancak pek çok kez gelip gittiler köye. 2 Eylül 1974’te – o gün Pazar’dı – bir araba evimizin önünde durdu. Arabadan inen iki kişi komşularımıza gittiler. Komşumuzun evinde biri yoktu çünkü komşumuz köyün içine gitmişti. Köyden ayrılmamıştı ancak köyün iç kısmında yaşamaya başlamıştı. Kendi evinde kalmıyordu yani. Kaynatasının evinde kalıyordu geceleri ve gündüzleri… Korkuyordu komşumuz çünkü evlerimiz köyün başlarındaydı…
Kapılar açık bırakılmıştı, eve girdiler, evde bir subayın resmini buldular ve çıktılar, köyün içlerine doğru gittiler. Köyün muhtarını buldular.
Muhtar da onlarla birlikte geri geldi. “Ben fotoğraftaki bu şahsı tanımıyorum” dedi muhtar. “Genç bir insandır, ben yaşlı bir adamım. Onu tanımıyorum. Karşıya geçip papaza soralım” dedi muhtar. “Belki papaz onu tanıyordur” dedi.
Biz evdeydik, olup biteni izliyorduk ancak kimse evde olduğumuzu bilmiyordu. Olup biteni izliyorduk.
Kapıyı çaldılar, açmak durumundaydık. Babamı sordular. Babam sürekli köyde yaşamıyordu… Geçmişte Trodoslar’daki Platres’te papazlık yapıyordu ilk papaz olduğu zaman, Davlos’ta değil. Son yıllarda Davlos’a gelmişti babam. Babam hakkında soru sordukları o genç adamı hiç tanımamıştı. Ancak annem tanıyordu bu genç adamı. “Karşımızdaki komşunun hanımının kardeşidir” demişti kendilerine annem.
“Şimdi nerededir bu genç adam?” diye sormuşlardı anneme. “Kendisini gördük, burada yolu geçiyordu ve koştu gitti” dediler.
Annem de “Bu imkansız bir şey” dedi kendilerine. “Çünkü onu tutukladılar ve şu anda Lefkoşa’da Pavlidis Garajı’ndadır” dedi.
“Emin misin bundan?” dediler.
“Evet, eminim” dedi annem.
“Tamam” dediler. “Papazı alacağız, muhtarı alacağız, bir de görmüş olduğumuz genç çocuk var oralarda başka bir evde – bir de genç kadın var. Hepsini alacağız, Kantara’ya götüreceğiz oradaki subayımız kendilerini sorgulasın diye” dediler.
Böylece Kantara’ya gittiler. O genç kadını götürmelerine izin vermemiştik, bu genç kadın Komikebirli’ydi…
Her evi izliyorlardı, bu genç kadın dikkatlerini çekmişti. Belki de Komikebirli olduğunu da biliyorlardı. Bundan emin değiliz. Aldıkları genç çocuk da 16 yaşındaydı, isterlerse onu savaş esiri olarak tutuklayabilirlerdi - yani o yaşlardaydı bu çocuk.

 

DEVAM EDECEK

Bu yazı toplam 1743 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar