“Kayıp” Halil Ziya Desteban’ın izinde, Pervolya’da…
Kanım donmuş vaziyette, arabada oturuyorum…
Tarlalar sarılara bürünmüş, yol kenarına bir zamanlar İngilizler’in rüzgarları kesmek üzere ektiği selvi ağaçları kanımı donduruyor… Aslında ağlamak istiyorum ama gözyaşları gelmek bilmiyor – yalnızca zamanda donup kalmış vaziyetteyim – söyleyecek hiçbirşeyim yokmuş gibi öylece donmuş vaziyette oturuyorum… Çünkü kimi zaman sözcükler, neler hissettiğinizi anlatmaya yetmez…
Larnaka’da Pervolya’ya (Bahçalar) bir şahitle buluşmaya geldik – on yıl kadar önce beni arayarak bildiklerini paylaşmış olan bir şahitti bu…
Onunla zaman zaman görüşüyordum…
Bu kez, Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üyesi Ksenofon Kallis’le bu Kıbrıslırum şahidi görmeye gidiyoruz… Belki ondan yeni bir şey öğrenebiliriz umuduyla gidiyoruz… Tam 52 yıl önce öldürülerek “kayıp” edilmiş bir Kıbrıslıtürk’le ilgili araştırma yapmak üzere Kallis’le birlikte bu Kıbrıslırum şahidi görmeye gidiyoruz…
52 yıl önce bu şahit gençti, şimdi yaşlanmış ve kırılgan bir vaziyette… Bizi beklediği kahvehanede neredeyse onu tanıyamıyorum ve kahveciye onu soruyorum, “Bak aha orda oturur” deyince kahveci, dikkatli bakınca onu tanıyorum…
Gidip ona sesleniyorum ve Kallis’e gelmesi için işaret ediyorum…
“Seni tanıyamadım” diyorum şahide…
“Ben da seni tanıyamadım… Tereddüde düştüm” diyor.
Oturuyoruz – biraz serin, bulutlu bir gün bu, az biraz da rüzgar var…
Kahvehanede dışarı oturuyoruz, kenarda bir masacığa… Kahvehanede uzak bir masada iki İngiliz turistin dışında kimsecikler yok… Ortalık tenha… Şahide Kallis’i tanıştırıyorum içim titreyerek, umarım korkup ya da ürküp içine kapanmaz ve konuşmayı reddetmez… On yıl kadar önce tıpkı bana konuştuğu gibi, Kallis’e de konuşmasını umuyorum…
Bu buluşmaya Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslıtürk Üye Ofisi’nden herhangi birisini bilinçli olarak davet etmedim çünkü bu yaşlı şahidi ürkütmek istemedim…
Bu yaşlı şahit on yıl kadar önce bana “kayıp” Halil Ziya Desteban’la ilgili yaşadıklarını anlatmıştı… Yedi çocuğu olan, iyi kalpli, sebzecilikle uğraşan Desteban… Masum bir insandı Desteban, herhangi bir olaya karışmamıştı… Onunla ilgili günlerdir bu sayfalarda yazılar yayımlıyorum – Softalar köyünde doğmuştu, Menevi’de yaşıyordu… 17 Mayıs 1964 tarihinde ona bir tuzak kurulmuş ve yoldan çıkarılarak Pervolya’nın hemen dışındaki Muhammed’in bahçelerine girmeye zorlanmıştı yeşil arabasıyla…
Onu orada öldürmüşlerdi ve orada “kayıp” etmişlerdi…
17 Mayıs 1964’te gece olup da babası eve gelmeyince, Halil Ziya Desteban’ın oğlu Cemal kaygılanmaya başlamış ve bir arkadaşını onu aramaya göndermişti… Desteban’ın arabası orada duruyordu,
Muhammed’in bahçelerinde – araçtan inmeye zorlandığı noktada… Ama karanlık çöküyordu ve yapılacak bir şey yoktu – bu yüzden Cemal Balses sabaha kadar bekleyerek, sabahleyin Larnaka yolu üzerindeki Birleşmiş Milletler Barış Gücü Kampı’na giderek bu durumu bildirecekti…
Böylece Birleşmiş Milletler’le birlikte 18 Mayıs 1964’te gidip yeşil arabayı buluyorlar, aracın arkasında, yerde, kan birikintilerini görüyorlar… Kan izlerinin yolun az ilerisindeki küçük ormanlık araziye doğru ilerlediğini görüyorlar… Ancak Halil Ziya Desteban’ın izine rastlamıyorlar… Son 52 yıldır ondan hiçbir ize rastlamıyoruz sonuçta… Son 52 yıl – yani yarım asırlık bir zaman dilimi…
Kendi hayatları için de endişelenmeye başlayan Desteban’ın ailesi, bu korkunç olayın ardından Menevi’den ayrılıp Dromolakşa’ya (Mormenekşe) yerleşmeye gidiyorlar apar topar… Ve bir daha da Menevi’ye geri dönemiyorlar…
Daha sonra Halil Ziya Desteban’ın şapkası bulunuyor ve karısı Nazime Hanım bu şapkayı görünce düşüp bayılıyor…
Desteban’ın hanımı bugün artık hayatta değil, yedi çocuğundan dördü de hayatta değil – evlatlarından biri 1974’te bazı Kıbrıslırumlar tarafından esir alındıktan sonra hastalanıp kaldırıldığı Larnaka Hastanesi’nde yaşamını yitirdi…
Yedi evladından yalnızca üçü hayatta – kızı Nurten de kanserle savaşıyor ve tümü de babalarının nereye gömülmüş olduğuna dair haber bekliyor, herhangi bir haber…
DEVAM EDECEK