1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Kayıp Şahıslar Komitesi yeni bir gömü yeri tespit edildiğine dair bilgi verdi... Nisan ile Haziran arasında kazılara başlanacak…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Kayıp Şahıslar Komitesi yeni bir gömü yeri tespit edildiğine dair bilgi verdi... Nisan ile Haziran arasında kazılara başlanacak…”

A+A-

14 Şubat 1964’te öğretmen Turgut Sıtkı’yla birlikte Poli’de bazı Kıbrıslırumlar tarafından “kayıp” edilen Kıbrıs Cumhuriyeti Milletvekili Cengiz Ratip dün “kayıp” edilişinin 61nci yıldönümünde Meclis’te düzenlenen törenle anıldı. TAK Ajansı’ndan Gülden Hacımevlut Alyaz’ın haberine göre, Meclis’te adının verildiği kütüphanede düzenlenen törene Cengiz Ratip’in ailesi ve sevenleri, Şehit Aileleri ve Malul Gaziler Derneği Başkanı Gürsel Benan ve dernek yetkilileri, Meclis Başkanı Ziya Öztürkler, milletvekilleri ve Cumhurbaşkanı Ersin Tatar katıldı. 
TAK’ın haberine göre Tatar, yaptığı konuşmada kayıp Cengiz Ratip’in eşi Hayriye Hanım’dan özür diledi… TAK’ın haberinde şöyle denildi: 
“Konuşmasında, devleti ve milleti adına Hayriye Hanım’dan özür dilemek istediğini belirten Tatar, 61 yıldır eşinin akıbetinin öğrenmek için kendilerinden haber beklediğini ve bu nedenle kendisinden en samimi duygularla özür dilemek istediğini ifade etti. Tatar, Hayriye Hanım’ın eşinin neden bulunamadığına dair şikayetlerinin  de devam ettiğini kaydederek, “Çünkü o zamanda suçluların bir milletvekilini alıp götürüp, şehit etmeleri gerçekten olacak iş değil.” dedi.
Dünyanın her yerinde çatışmalarda ya da savaşlarda kayıplar olabildiğini de kaydeden Tatar, çatışmanın olmadığı, savaşın olmadığı, sivil hayatın devam etmekte olduğu bir durumda bir milletvekillerinin alınıp katledildiğini ve bilinmedik bir yere atıldığını anımsattı.
Tatar, barıştan bahsedenlerin, bir anlaşmadan bahsedenlerin bir kez daha söylediklerini kulaklarının duyması gerektiğini de işaret ederek, “Biz bu topraklarda bu şehitlerimizi beyhude vermedik.” ifadesini kullandı.
Konuşmasında, Hayriye Hanım’a bir kez daha hitap eden Tatar, Ratip’in bedeninin bulunması için uğraşmaya ve çalışmalara devam edeceklerini yineledi.
Tatar, Kayıp Şahıslar Komitesi (KŞK) Kıbrıslıtürk Üyesi Hakkı Müftüzade’nin meseleyi en yakından takip eden kişi olduğundan da bahsederek, “İnşallah gün gelir bu da olur. Suçluların mahkemeye verilmesi noktasında da uluslararası camiaya baskı yapacağız. Çünkü bu basite alınacak bir olay değildir” dedi.
Meclis Başkanı Ziya Öztürkler konuşmasının başında, Türk Cemaat Meclisi Üyesi Cengiz Ratip’i saygıyla anmak üzere adını verdikleri kütüphanede bir araya geldiklerini kaydetti.
Cengiz Ratip’i ailesinden ve kitaplardan okuduğunu dile getiren Öztürkler, onun çok ulvi görevlerde bulunduğunu belirtti.
Ratip’in 1961 yılında Türk Cemaat Meclisi Üyesi seçildikten sonra, özellikle 1964 yılında Erenköy’deki esirlerin kurtulması adına yapmış olduğu görüşmelere de dikkat çeken Öztürkler, arabuluculuk konusundaki başarılarının da hep dile getirildiğini anımsattı.
Öztürkler, Ratip’in 1964 yılında cesur bir şekilde Poli’deki Türk evlerinin yıkılmasına müdahale etmeye çalıştığı bir günde şehit edildiğini hatırlatarak, şöyle belirtti: “Ruhu şad olsun, çok mücadeleci, yardımsever bir kişiydi. Milletvekili maaşıyla birçok fakir insana yardımcı oldu. Millî mücadele yıllarında da çok ciddi görevler üstlendiğini biliyoruz. Bu bağlamda da hem ailesine hem de bizlere çok ciddi manevi değerler bıraktı.”
Yakın bir zamanda yeni Meclis binasında yeni kütüphaneye de isminin verileceğini ve Cengiz Ratip’in yaşatılacağını söyleyerek, “Mekânı cennet olsun, saygıyla anıyorum.” dedi.   

GÖKERİ’NİN KONUŞMASI… 
Aile adına konuşan Mustafa Kemal Gökeri, anlamlı bir anma töreni düzenleyen Meclis Başkanı Ziya Öztürkler’e teşekkür ederek, “Bugün babam Cengiz Ratip’in Rumlar tarafından “kayıp” edilişinin 61’inci yıl dönümünde derin bir hüzünle huzurlarınızdayım” dedi.
Cengiz Ratip’in sadece Meclisin bir üyesi değil, kendisini halkına adamış, ilkelerinden ödün vermeyen bir milletvekili ve devlet adamı olduğunu kaydeden Gökeri, babasının barış yanlısı bir kişi olduğunu da belirtti.
Gökeri, Ratip’in gerek Rum gerekse de Türk toplumundan yardıma muhtaç kimseyi asla geri çevirmediğini vurgulayarak, her iki taraf arasındaki sorunların diyalog ve barışçıl yollarla çözülmesini savunduğunu da kaydetti.   
Ratip’in Rum silahlı milisler tarafından 14 Şubat 1964’te pusuya düşürüldüğünü hatırlatan Gökeri, “Yanında arkadaşı Öğretmen Turgut Sıtkı’yla birlikte şehit edildiler. Ruhları şad olsun” ifadelerini kullandı.
Gökeri, onlarca yıldır tıpkı birçok aile gibi kendilerinin de belirsizliğin acısını yaşadıklarına dikkat çekerek, babasının hala  Kayıp Şahıslar Komitesi tarafından arandığını anımsattı.
Yıllardır cevap aradıklarını, adalet beklediklerini ve onun akıbetini öğrenmek için beklediklerini vurgulayan Gökeri, ancak bugüne kadar herhangi bir kazı çalışmasında Ratip’e dair herhangi bir kalıntıya ulaşılamadığını işaret etti.
Gökeri, KŞK’nin kendisine yeni bir gömü yeri tespit edildiğine dair bir bilgi verdiğini belirterek, hava şartlarının uygunluğuna göre nisan ve haziran ayları arasında söz konusu noktada yeniden kazılara başlanacağını açıkladı. 
Konuşmasında kayıp şahıslar konusunun sadece kendilerinin değil, tüm toplumun kanayan bir yarası olduğunun altını çizen Gökeri, “Bu mesele geçmişte kalmış bir trajedi değil, hala çözüm bekleyen insani bir sorundur” dedi.    
Gökeri, sevdiklerinin akıbetini bilmemenin, nesiller boyunca taşınan tarifsiz bir acı olduğunu da söyleyerek, hakikatin ortaya çıkması, mümkünse sorumluların hesap vermesi ve toplumun barış içerisinde ilerleyebilmesi için herkese düşen görevler olduğu hatırlatmasında bulundu.
Konuşmasında, KŞK’nin çalışmalarının daha güçlü bir şekilde desteklenmesi gerektiğini aktaran Gökeri, sürecin hızlandırılmasının da önemine işaret etti.
Gökeri, kayıp yakınlarının yıllardır cevap beklediğini vurgulayarak, “Bizler ise adaletin zulme hüküm geldiği, hakikatin zamanla gömülmediği bir gelecek inşa etmek zorundayız” şeklinde konuştu.
Kayıplarını asla unutmayacaklarını, hatıralarını sadece sözlerle değil, eylemleriyle de yaşatacakları sözünü veren Gökeri, “Tüm şehit ve kayıpların ruhları şad olsun.” dedi…”

oncelikli-sayfa-17-cengiz-ratipi-anma-toreninden.jpg

Cengiz Ratip'i anma töreninden..

sayfa-17-oncelikli-cengiz-ratipin-oglu-mustafa-kemal-gokeri-anma-toreninde-konusurken.jpg
Cengiz Ratip'in oğlu Mustafa Kemal Gökeri, anma töreninde konuşurken...

sayfa-17-kayip-milletvekili-cengiz-ratipin-meclisteki-anma-toreninden.jpg

 Kayıp Milletvekili Cengiz Ratip'in Meclis'teki anma töreninden..

(Haber ve fotoğrafların kaynağı: TAK Ajansı – 14.2.2025)


 

“Holokost kurtulanı Mindu Hornick'in hikâyesi...”

Tuğçe YILMAZ/BİANET

Bugün yani 27 Ocak, Uluslararası Yahudi Soykırımı Anma Günü.
Nazi Almanyası tarafından sistematik bir şekilde katledilen 6 milyon Yahudi ile diğer mağdurların anıldığı bu tarih, aynı zamanda 27 Ocak 1945’te Auschwitz-Birkenau Toplama Kampı’nın Sovyet Kızıl Ordusu tarafından kurtarılmasının yıldönümü.
Gün, 2005 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından kabul edilen 60/7 sayılı karar ile resmî olarak ilan edildi. Karar, Yahudi Soykırımı (Holokost) inkârını kınayarak üye devletleri, bu trajediyi hatırlatarak gelecek nesilleri nefret, hoşgörüsüzlük ve ayrımcılıkla mücadele etmeye teşvik etmeyi amaçlıyor. Holokost sırasında sadece Yahudiler değil, Roman ve Sintiler, engelliler, LGBTİ+’lar, muhalifler ve diğer birçok grup da Nazi rejiminin soykırım politikalarının hedefi oldu.

MİNDU HORNICK’İN HİKAYESİ...
Mindu Hornick, 95 yaşında.
1929 yılında Çekoslovakya’da Karpat Dağları’nda, bugün Slovakya sınırlarında yer alan, Rusky Pole adlı küçük bir Yahudi köyünde (shtetl) doğdu. Mindu 10 yaşındayken babası Moses, zorunlu çalışma taburuna alındı ve ailesiyle birlikte Košice’de bir gettoya gönderildi.
Mindu 1942 yılında, 14 yaşındayken, bir hayvan vagonunda Auschwitz’e götürüldü. Mindu ve kız kardeşi Bilu, Auschwitz’e vardıklarında kardeşleri Josef (11), Samuel (6) ve anneleri Chaya’dan ayrıldı. Annesi ve kardeşleri öldürüldü. Mindu ve Bilu, savaşın geri kalanını zorla çalıştırılarak geçirdi ve 1945 yılında özgürlüklerine kavuştular.
Doğu Avrupa'yı en son terk edenlerden biri olan Haham Solomon Schonfeld'in savaştan kurtulan yetim çocukların naklini ayarlaması sayesinde Mindu İngiltere'ye göç edebildi ve Birmingham’da amcası ve onun ailesiyle yaşadı. Evlendi, iki oğlu oldu. Eşi Alan ile başarılı bir elektronik eşya dükkânı işletti ve Yahudi Mülteciler Derneği bünyesindeki Holokost çalışmaları nedeniyle Britanya İmparatorluk Nişanı (MBE) ile ödüllendirildi.

“HAVADAKİ KÜLÜN KREMATORYUMLARDAN GELDİĞİNİ ANLAMAMIZ GÜNLER SÜRDÜ... 
Mindu Hornick, tanıklığını The Guardian’a şöyle anlattı:
“Auschwitz'e vardığımızda ne olduğuna dair hiçbir fikrimiz yoktu. Ahşap çıtaların arasında bölmeler vardı ve annem, “Bir bak bakalım, ne görebiliyorsun?” dedi. Sadece Lehçe bir kelime okudum: “Oświęcim” (kampın yanındaki kasaba). Annem, “Hiç duymadım,” dedi.
Bir kapo (SS için gardiyanlık yapmaya zorlanan Yahudi mahkûmlar) bize, Yidiş dilinde, benim ve kız kardeşimin olduğumuzdan daha büyük –17 ve 19 yaşında gibi– davranmamız gerektiğini söyledi, böylece hayatta kalma şansımız olabilirdi. Annem hayli korkmuş görünüyordu ama onun dediğini yapmamızı söyledi.
Auschwitz'de bizi sığır kamyonlarından dışarı ittiklerinde gerçekten cehenneme girdiğimizi düşündük. Kalabalığa doğru baktım. Kardeşlerimi göremiyordum; ama benekli bir eşarp takmış olan annemi gördüm. Ona el salladım, o da bana el salladı. Bu onu son görüşümüz oldu.
Yürümeye devam ettik ve ana kapıya vardığımızda bunun bir "seçim" olduğunu anladık. SS doktoru Josef Mengele'yi, deri eldivenler giymiş halde hatırlıyorum. İnsanlar ya sola ya da sağa gönderiliyordu.
Annemi ne zaman göreceğimizi sordum. Diğer mahkûmlar, “Anneni bir daha göremeyeceksin,” dediler.
Olağanüstü bir şekilde, birlikte kalabilmemiz için blokları değiştirmeyi başaran teyzemiz Berta'yı bulduk. O ve kuzenlerim Lily ve Elsa'nın desteği olmasaydı, hayatta kalamayacağımıza inanıyorum. Birbirimizden hiç ayrılmadık. Bizi kampın Kanada olarak adlandırılan bölümünde çalışmaya gönderdiler; görevimiz insanların yanlarında getirdikleri eşyaların içindeki mücevherleri bulmaktı.
Havadaki külün krematoryumlardan geldiğini anlamamız günler sürdü. Daha sonra da, şalgamdan yapılan sümüksü çorbanın regl olmamızı engellemek için bromür içerdiğini öğrendik. Toplamda altı aydan az bir süre orada kaldık; ama bize sonsuzluk gibi geldi.

BATTANİYE VE ÇORBA...
Auschwitz’ten çıkarılmam, en büyük şansımdı. Hamburg’un 15 km dışındaki Lübberstedt-Bilohe’ye, Neuengamme toplama kampına götürüldük. Ormanda bir fabrikada çalışmak tehlikeliydi –Luftwaffe için bombalar, el bombaları ve mayınları patlayıcılarla dolduruyorduk– ama krematoryumlar gece gündüz yanmadığı için hava daha temizdi.
Etrafımızda hastalık olmaması hayatta kalmamıza yardımcı oldu. Auschwitz'dekinin aksine, ranzalar sadece sert ahşap değildi ve samanla kaplıydı. Battaniyelerimiz ve bakliyattan yapılmış çorbamız vardı.
1945 baharında bir nakliye aracına bindik ve trenimiz, trenin esir taşıdığını fark etmeyen İngiliz Typhoon savaş uçakları tarafından iki kez saldırıya uğradı. Vagonun çatısı parçalandı ve grubumdaki yaklaşık 50 kız öldürüldü. Yardım aldığım ya da şanslı olduğum birçok olaydan biriydi –kız kardeşim beni koltuğun altına itti, böylece ikimiz de hayatta kaldık. Almanların teslim olmadan önce kanıtlardan kurtulmak için imha etmeyi planladıkları Lübeck'e giden gemilere bindirilmemiz gerekiyordu; ancak saldırı nedeniyle geciktik. RAF (Royal Air Force – İngiltere Kraliyet Hava Kuvvetleri) pilotları, gemilerin üst düzey SS personelini taşıdığını düşünerek onları bombaladı ve Almanya’nın her yerinden toplanan binlerce mahkûm –zorla çalıştırılan insanlar– öldü. Hâlâ hayatta kalmamıza inanmakta zorlanıyorum.

AUSCHWİTZ’E DÖNÜŞ...
1948’in Nisan ayında, İngiltere’ye, sisle kaplı, mutsuz insanlarla dolu, sokak lambalarının olmadığı, karneyle yiyecek almanın devam ettiği ve doğru düzgün kahvenin bulunmadığı Birmingham’a vardım –Prag’da yaşadığım savaş sonrası coşkudan eser yoktu. Ama amcam Zolly ve yengem Hety'nin evinde gördüğüm sıcaklık muazzamdı.
Kız kardeşim Bilu, Avustralya’ya gitmek için gereken üç vizeden birini aldı. Kalbim kırılmıştı. Birbirimizi yaklaşık 20 yıl göremedik.
Holokost hakkında konuşmaya ancak 40 yıl sonra başladım. Ancak bunu yapabilmek için bilinçdışımın derinliklerine inip gerçekten ne olduğunu hatırlamaya çalışmam gerekti.
Auschwitz'e ilk kez 2014 yılında döndüm. Korkunç bir tepki verdim, hafızam darmadağın oldu. Çok travmatik bir deneyimdi. Eve geldim ve ailemi düşünerek kanepede hareketsiz yattım. 2019’da tekrar gittiğimde, durumla daha iyi başa çıkabildim.
Almanya’ya dönmek gibi bir arzum yoktu; ancak 2018’de çocuklarım ve torunlarımın da katıldığı büyük bir aile yolculuğu kapsamında gittim ve bu benim için çok anlamlı bir deneyim oldu."

İZLEME ÖNERİSİ: İLGİ ALANI...
“İlgi Alanı” (The Zone of Interest) filmi, Aşkenaz Yahudisi İngiliz yönetmen Jonathan Glazer'in yönettiği ve 2023 yılında Cannes Film Festivali'nde prömiyerini yapan dramatik-gerilim filmi. 96. Akademi Ödülleri "En İyi Uluslararası Uzun Metraj Film Ödülü" sahibi.
Yazar Martin Amis’in 2014 yılında yayımlanan aynı adlı romanından uyarlanan film, Nazi Almanyası’nın dehşetini farklı bir perspektiften ele alıyor.
Auschwitz-Birkenau Toplama Kampı'nın hemen yanında yaşayan Nazi subayı Rudolf Höss ve ailesinin hikâyesini anlatan film, ailenin, kampın gölgesinde lüks ve konforlu bir yaşam sürerken çevredeki insanlık dışı trajedilere karşı sergiledikleri kayıtsızlığı gözler önüne seriyor.
Höss, çocuklarını yüzmeye ve balık tutmaya götürürken, eşi Hedwig bahçeyle ilgilenerek vakit geçiriyor. Ev işleri “hizmetçiler” tarafından yürütülüyor, mahkûmların eşyaları aileye veriliyor. Bahçe duvarının ötesinden silah sesleri, bağırışlar, tren gürültüsü ve fırınların uğultusu duyuluyor. 

sayfa-16-holokost-kurtulani-mindu-hornick-ve-kardesi-bilu.jpg

Holokost kurtulanı Mindu Hornick ve kardeşi Bilu...

 

(BİANET.ORG – Tuğçe YILMAZ – 27.1.2025)
 

Bu yazı toplam 567 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar