Kayıplar, günahlar, AKEL, BKP
Bu günlerde, karşılıklı ayıplar ve günahlarla ilgili, çok önemli gelişmeler yaşanıyor.
Lapta'da 1964'lü yıllarda öldürülüp, üstelik arabaları ile bir çukura atılan ve üstü tonlarca toprakla kapatılan iki kayıp Kıbrıslı Türk'ün, o araba ile birlikte içindeki kemikleri bulundu.
Ayni dönemde Lefkoşa'da Merkezi Ceza Evi'nin yanında 1974 yılından kayıp 12 Kıbrıslı Rum'un kemikleri bulundu.
Yine ayni şekilde biri coçuk, diğeri kadın, Tirfonda, 1974 yılında kaybolan Kıbrıslı Rum insanların bulunan kemikleri defnedildi. Törenleri yapıldı.
İşte bu günlerde bir başka olay daha oldu.
Vahşice, kadın, coçuk, genç, yaşlı demeden, Atlılar, Muratağa, Sandallar köyünde katledilip, oradaki Şehitlikte yatanları, AKEL ve BKP Genel Sekreterleri ziyaret etti. Bu ziyarette üzücü tepkiler gösterdi yaşayan köy sakinleri.
Şimdi, Kıbrıs sorununa çözüm bulma çabalarının yoğunlaştığı günümüzde, bütün bunları değil elli, yüz, bin defa düşmemiz gerekir.
Gerçekte,1964,1967 ve 1974'te savaşlara yol açan ve bu yolda vahşet üretilmesine zemin sağlayan, kör milliyetçiliğinin, vahşi etkisi ile öldürülen her Kıbrıslı Türk ve Rum'un bulunan kemik kalıntıları, yüzümüze sert bir tokat gibi çarpan günahlarımız ve ayıplarımızdır. Bu ise adanın insanlarının kaçmaya çalıştığı gerçeklerimizdir.
HATIRLATMA...
Bu konuda kısa bir hatırlatma yapmakta fayda var.
2004 yılına kadar, her iki tarafın yönetimleri, Kayıp insanların geride bıraktığı acılar üzerinden, yalnızca siyaset yapmaktaydılar.
Kıbrıslı Rumlar, 1974 Kayıplarını ile sürdükçe, Kıbrıslı Türklerde, 1964-1974 kayıplarını ileri sürerdi. Acı ve mağduriyet yarışı yapılırdı.Sayının ne önemi vardı?.Ha bir, ha on,ha bin, insan insandı. Acının, dökülen göz yaşının, Türk'ü, Rum'u mu olur? Ama siyasi üstünlük için bu insafsızca yapıldı.
Çünkü amaç, yalnız siyasi üstünlük sağlamak değildi. Devletlerin çok iyi bildiği, karşılıklı işlenen günahların açığa çıkmasından doğan korku da bu işe eşlik ederdi.
Çünkü, "şanlı tarihlerin" ayıp ve günahlarla dolu sayfalarının, ister Türkçe, isterse Elence konuşsun, yaşayan insanlarca bilinmesini, statükoların karşılıklı sürdürülebilmesi için istemezdi, egemen olanlar.
Sayın Talat'ın Cumhurbaşkanı ve CTP-BG'nin de Hükümetin büyük ortağı olduğu dönemde. bu acı ile yüzleşmek için gereken yapıldı.
1964'ten ve 1974'ten sonra, üzerinde yalnızca Türkçe ve Elence şovenizmi yeniden üretmek için konuşulan bu konu, usulüne uygun bir şekilde ele alındı.
Kayıp Şahıslar Komitesi, Uluslararası destek ve bağla karşılıklı olarak yapılan aramalarla bu acının üzerine gitti.
O günleri hatırlıyorum.
TİT imzalı ölüm tehditleri içeren bildiriler dağıtılmıştı. Bize hakaretin bini, bin para idi.
Bizleri bu işten caydırmak için yapılmadık rezalet kalmamıştı.
Ama bize en büyük desteği, yıllardır kayıp yakınlarının acısını yaşayan, aileler verdi. Bu arada yazmazsam haksızlık yaparım.
Gazeteci Sayın Sevgül Uludağ'ın, hem Türk tarafında, hem de Rum tarafında yaptığı bağ kurucu çalışmalar ve Yenidüzen'de sayfasında konu ile ilgili, tüm tehditlere karşın yazdığı yazılar. Araştırma sonuçları.
Vicdanı, bu olaylardan ötürü yaralı olan Kıbrıslı Türk ve Rumların büyük bir cesaretle ve adada insanlığın yeniden yaşama dönmesine yol açan "öpücüğü veren" vicdan sesi ile hareket edip verdikleri bilgiler ve bunları Sayın Sevgül Uludağ'ın yazıları ile gün ışığına çıkartma gayreti. Ona, Gazete yönetiminin verdiği destek. Konunun gün ışığına çıkmasında etkin oldu.
Sonuçta, yüzlerce Kıbrıslı Türk ve Rum kayıp insanın toprak altındaki kemiklerine ulaşıldı.
Onların kemikleri, yıllar sonra ailelerinin göz yaşları arasında defnedildi. Her iki tarafta, bu törenlerde, acı yanında, sorumluluğun da önde olduğunu da vurgulamak isterim. Bu defin törenleri sağduyu ile yapılmaya çalışıldı.
Ama bu gün hala, yerin altında, ulaşılmayı bekleyen yüzlerce kayıp daha var
YÜZÜMÜZE ÇARPAN ve GALİPLER, MAĞLUPLAR...
İşte bu olaylar deyim yerinde ise, yedi kat yerin altından çıkıp yüzümüze çarpan dünkü ayıplarımızdır.
Bu adanın Türkçe ve Elence konuşan toplumlarının ayıbı. Kör milliyetçilikle birbirimize yaptığımız en büyük rezalettir bu. Müşterek tarihimizin, müşterek ayıp ve günah sayfalarıdır bunlar.
Savaşlarda yalnız insanlar ölmez. Savaşlarda vicdan, ahlak, etik, insanlık, adalet, demokratik tüm değerler de ölür.
Galip, bu ölen değerlerin üzerinden coşku ile kendini kurtardığını sanar. Ama aldanır. Çünkü ölen bu değerler galibin, kendi içinde de toplumsal düzeninde bozulmalara yol açar.
Vahşet kültürü, anti - demokratik ve ahlak dışı uygulamaların, kendi içinde, kendi insanına dönükte üremesi gelişir. Onu bu, daha sonra ciddi sorunların içine sokar.
1964'te Kıbrıslı Rumlar, Ayvasıl'da, Şilliura'da Kıbrıs'lı Türkleri kadın çocuk katlederek, yoldan sokaktan topladıkları Kıbrıslı Türkleri vurup, kuyulara gömmekle ve bu vahşetin üzerinden KC'ni tek başlarına sahiplenmekle kendilerini galip saydılar.
Ama kendi insanlıklarını, ahlaklarını ve demokratik değerlerini de yok ettiler.
Bu yok ediş onları, 15 Temmuz 1974'e götürdü. Kıbrıslı Türkleri yok saymak kültürü sonuçta birbirlerini yok etme kültürüne dönüştü.
15 Temmuz 1974'te bu kez Elence konuşanlar, yine Elence konuşan kendi insanlarını faşist düşüncelerle yok etmeye kalktı. Pek çok Kıbrıslı Rum'u; solcu, demokrat diye öldürmeyi meziyet sayan vahşetin içine sürüklendiler.
Biz kendimizi, 1974 sonrası galip gördük. Kıbrıslı Rumları Kuzeyden kaçırtıp emlaklarına el koymayı hak bildik. Savaş içinde vahşet yaşadık. Bugün bulunan kemikler, yalnızca öyle, savaş esnasında savaşırken ölenlere ait değildir.
Kıbrıslı Rumlara üstünlük sağlamak için kör milliyetçiliğin, esirliğinde, 1974 sonrası yapılanlar bizde de insanlık, adalet ve vicdanı öldürdü. Bunun için " galibiyet" sonrası biz de, güzel bir gün yüzü yaşamadık.
Bu ölen değerler yüzünden ganimet kültürü, mal kavgası ve talanı, bizi, birbirimize düşman etti. Pek çok güzel toplumsal hasletimizi erozyona uğrattı.
Sonuç ne?
Her iki tarafta bugün; birbirine dönük, dünkü karşılıklı "galibiyetlerine" rağmen, ciddi ekonomik krizler içinde debelenmektedir. Çileyi en geniş halk kitleleri çekiyor. Birinde Troika, ötekinde Paket tartışması onuru ve toplumsal dinamiği erozyona uğratıyor
Şimdi bu ayıpların üzerinden, ciddi bir barış ve çözüm süreci yaşıyoruz.
Ama ne acıdır ki her iki tarafta hala; 1964 ve 1974 sonrası yaşananlardan ötürü, bu adada, galibiyet ve mağlubiyet kültürü üzerinden şekillenen ve karşılıklı günahların oluşturduğu, iki statükoyu, devam ettirmeye çalışanlar var.
Bu adada, dünün kör milliyetçiliğinin öldürdüğü, yaraladığı, insanlık, adalet, vicdan ve ahlakın yeniden gelişmesi için, statükoları korumaya çalışanlara karşın, ister Türkçe, isterse Elence konuşsun her insan, demokratik yeniden doğuş ve insanlık için, süren çözüm sürecini ilkesel olarak desteklemeli ve katkı koymalıdır.
Karşılıklı olarak işlediğimiz günahlardan ve ayıplardan bizi arındıracak olan budur.
İlacımız, karşılıklı kabul edilecek bir çözüm ve barış planıdır. Bu ilacı her iki toplumda içmezse, tedavi olamaz.
AKEL ve BKP
AKEL ve BKP'nin Atlılar Şehitliğine ziyareti olumlu bir adımdır. Ancak bu olumluluğun dar siyasi sınırlarla çizilmesi yanlıştır. Böylesi adımlar, sağcı, solcu, demokrat, iş ve emek dünyası, aydınların, ama her kesimden insanın yer alacağı bir genişlikte olursa ve karşılıklı atılırsa, etkisi ve tedavi edici gücü yüksek olur.
Yoksa, dar siyasi sınırlar ve tavırlarla belirlenmiş ve tek başına siyasi avantaj elde etme güdüsü ağır basan olgularla bu konu ele alınırsa, bu olumlu hareket, istenen etkiyi üretemez. Aksine arzulanmayan pek çok gelişmeye de kapı açar.
Galiba bu günler, Gramsci'nin acil olarak yeniden okunmasını gerektirir. Dar siyasi her adım, bilinsin ki barış ve çözüme ulaşmak için arzulanan en geniş temeli sarsar.
Evet, Kıbrıs'ta galipler, savaşlarla insanlığı öldürdükleri için, kendi içlerinde kesin bir diğer gerçek olan demokratik ve ahlaki, vicdani "mağlubiyeti" yaşadılar.
Bundan ötürü artık, karşılıklı antlaşma ve ortak değerlere dayalı bir çözüm esastır. Bu olursa, her iki tarafta, hem demokratik gelişme, hem de insanlık, ahlak ve vicdan gelişecektir.
Bugün bulunan her kayıp insan kemiği, yedi kat yer altından, yüzümüze bir şamar gibi vurarak, günahlarımızı bize gösterdiği gibi, geleceği nasıl kurmamız gerektiğini de görmemizi sağlıyor. Kayıp olanlar bize, acılarının içinden, sevgiyi işaret ediyor...
Bunun temizlemenin ve yapmanın ise tek yolu ve ilacı var. Çözüm ve Barış...