“Kayıplar” için en kötü aylardan biri: Nisan 1964…
Nisan 1964’te pek çok Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum “kayıp” edilmişti…
Savaş korkunçtur – gençle yaşlı, masumla suçlu, haklıyla haksız, iyi ve kötü arasında hiçbir ayırım yapmaz…
Savaş insanları tüketir, hiçbir soru sormaksızın, sorgulamaksızın…
Çünkü savaş mantığın uçup gittiği, şiddetin baskın çıktığı andır…Şu veya bu anlaşmazlığını, şu veya bu kompleksini, şu veya bu içten pazarlığını açığa vuran insanlar ve gruplar, gözü dönmüş bir halde şiddet kullanmak üzere harekete geçerler veya geçirilirler… Bunlar, içlerinde besledikleri düşmanlıkları, önyargıları açığa çıkarırlar… Çünkü artık kanunsuzluğun, kanunlar önünde suç işleseler de “suçlu” duruma düşmeyecekleri bir kanunsuzluğun yarattığı savaş denen ortamdadırlar. Burada yeşerirler ve boy atarlar ve akla hayale sığmayacak şeyler yaparlar, başka insanlara zarar verirler, öldürürler, “kaybederler”, ıssız yerlerde toplu mezarlar yaratırlar… Onlara bu ortamı sağlayan, beslendikleri ideolojidir aynı zamanda: Karşısındakini “düşman” gösteren ideoloji… Yaratılmış olan atmosfer, tetiği çekmelerini, bir hayata son vermelerini ya da ırza geçmelerini kolaylaştırır…
Bunları yapanlar, bu atmosferi yaratanlarca “kahraman” ilan edilirler, ödüllendirilirler…
Öldürmeyi reddedenler, esirlere yardım etmeye çalışanlar dövülebilir, ezilebilir, “korkak” ilan edilebilir…
Her iki toplum da yaşadı bunları, hem şiddet sarmalını, hem iyilik yapıp onları kötülüklerden koruyanları…
1963 yılının Aralık ayının son günlerinde başlayan iki toplumlu çatışmalar, 1964’e gelindiğinde devam ediyordu…
Ancak Nisan 1964, “kayıplar” bakımından korkunç bir aydı…
Nisan 1964’te pek çok Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum – özellikle bir yerden başka bir yere gitmeye çalışanlar – yollardan alınarak “kayıp” edildi…
Çok değerli bir okurumuzun gömü yerini göstermiş olduğu Theodosis Vurkas, 10 Nisan 1964’te Mora-Kurumanastır civarında Prastyo’ya (şimdiki Dörtyol) tavuk almaya giderken “kayıp” edilmişti.
Theodosis Vurkas’tan geride kalanlar, Kömürcü’de bir dere yatağında bulundu… Burasını bir okurumuz bize ve Kayıplar Komitesi’ne bundan tam yedi yıl önce, 2010’da göstermişti…
2017’de cenaze töreni yapıldı, Kayıplar Komitesi’nin gösterdiğimiz alanda yürüttüğü kazılarda ondan ve başka bazı 63-64 “kaybı” Kıbrıslırum’dan geride kalanlar bulunmuştu…
Onunla ilgili bir yazı kaleme alırken farkettim: Meğer Theodosis Vurkas “kayıp” edilmeden üç gün önce, 7 Nisan 1964’te Mora’dan İbrahim Gazi “kayıp” edilmişti…
İngiliz Üsleri’ndeki R.A.F.’te çalışıyordu, Mora’da da berberlik yapıyordu… Mora’da evliydi ve üç çocuğu vardı…
5 Nisan 1964’te Lefkoşa’da bazı akrabalarına bakmaya gitmiş ve köye dönmemişti… Austin marka aracıyla 7 Nisan 1964’te Lefkoşa’dan Mora’ya gitmek üzere yola çıkmış ve yolda “kayıp” edilmişti…
Acaba Theodosis Vurkas’ın Mora çevresinde kaçırılarak “kayıp” edilmesi, İbrahim Gazi’nin iade edilmesine karşılık bir “değiş-tokuş”ta kullanılmak niyetiyle yapılmış bir hareket miydi? Bunun yanıtını bilmiyoruz… İbrahim Gazi’nin başına neler geldiğini hala öğrenemediğimiz gibi…
Theodosis Vurkas, İbrahim Gazi’nin kaçırılıp “kayıp” edilmesine “intikam” olarak mı kaçırılıp “kayıp” edilmişti? Yoksa bu tamamen bir “tesadüf” müydü o günlerde?
O günlerde bir toplumdan birileri “kayıp” edildiği zaman, öteki toplumdan birileri kaçırılarak, esir değiş-tokuşu için girişimler yapılırdı. Kimi zaman bu değiş-tokuş gerçekleşir, kimi zaman geç kalınır, kimi zaman hiç gerçekleşmez ve elde kalan “esir” veya “esirler” de öldürülürdü.
Lurucina’da böyle olmuştu… Kaçırılan bazı Kıbrıslıtürkler’e karşılık, iki Kıbrıslırum genç, Goşşi yöresinden kaçırılarak Lurucina’ya getirilmiş ve burada altı ay süreyle esir tutulmuştu.
Esir değiş-tokuşu gerçekleştirilemeyince de bu iki genç, soğukkanlılıkla öldürülerek “kayıp” edilmişti… Onları hala bulamıyoruz ne yazık ki…
Nisan 1964, Kıbrıslıtürkler ve Kıbrıslırumlar açısından korkunç bir aydı… Yollardan sokaklardan insanlar “kayıp” ediliyordu…
Kayıplar Listesi’nde yalnızca Nisan 1964’te “kayıp” edilmiş tam 32 Kıbrıslıtürk saydım… Bu oldukça büyük bir rakamdır ve o günlerde Kıbrıs’a ne tür bir atmosferin hakim olduğunu gösterir…
Nisan 1964 kesinlikle bir “barış” dönemi değil, tam bir kabus dönemiydi…
O günlerde kaç Kıbrıslırum’un “kayıp” edildiğini veya öldürülmüş olduğunu bilmiyorum…
Benim bulabildiklerim şunlardır:
Antonos Karolos Griny, Andreas Antoniu Lefku’yla birlikte 18 Nisan 1964’te seyahat ederken “kayıp” edilmişti… Griny’den geride kalanlar Hamitmandrez’de bir toplu mezarda bulunarak ailesine iade edildi…
Latça’dan Stavros Dimitriu, 14 Nisan 1964’te Lefkoşa’da bazı Kıbrıslıtürkler tarafından öldürülmüştü – 25 Nisan 1964’te ise Lefkoşa’dan Baf’a otobüsle gitmekte olan beş Kıbrıslıtürk Latça civarında “kayıp” edilmişti… Onların gömü yerini de hala bulamadık…
Yollardan sokaklardan Kıbrıslıtürkler’in “kayıp” edildiği gibi, Kıbrıslırumlar da “kayıp” ediliyordu…
Leymosun-Lefkoşa yolunda Hristodulus Demetriu 3 Nisan 1964’te “kayıp” edilecekti… 13 Nisan 1964’te ise Rodolfos Petru ile Konstanti Nikolau Zaharias “kayıp” edilecekti…
Yanlış hatırlamıyorsam Rodolfos Petru 13 Nisan 1964’te Lefkoşa Postanesi’ne gönderilmişti, sanırım Su İşleri Dairesi’nde çalışıyordu ve bisikletle Sarayönü’ne gelmişti… Onun Lefkoşa’da Sarayönü’nde “kayıp” edildiği sanılıyor…
Bunlar benim bildiklerim…
Yollarda sokaklarda Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın “kayıp” edilmesinde rol oynayanlar, askerler, paramiliter güçler veya polisti… Onları kaçırıp “kayıp” ediyorlardı…
Kıbrıslıtürkler, Kıbrıslırumlar’ın oluşturduğu çeşitli barikatlarda “kayıp” ediliyor veya barikatı geçtikten sonra “kayboluyorlardı”…
Kıbrıslırumlar ise özellikle yanlışlıkla Türk kesimine geçecek olurlarsa, genelde “kayıp” ediliyorlardı…
Yanlışlıkla Ledra Palace veya Baf kapısından geçmiş olan bazı Kıbrıslırum “kayıplar”ın öykülerini bu sayfalarda yazmıştım…
Bir grup, bazı insanları kaçırıp “kayıp” edince, bu kez öteki grup “intikam” için veya “değiş-tokuş”ta kullanmak için kaçırıyorlardı…
Kimi zaman bu esir “değiş-tokuşu” gerçekleşiyordu - böylece kaçırılanların canı kurtuluyordu… Ancak kimi zaman “değiş-tokuş”ta ya geç kalınıyor ya da bunun yolu tıkalı oluyordu… O zaman eldeki esirler öldürülüp “kayıp” ediliyordu… Ancak sanırım “intikam” ağır basıyordu… Bir sizden, bir bizden derken, her iki toplumun da tüm bunlardan ağır zarar görüyor, yıllarca kapanmayacak yaralar açılıyordu…
Kıbrıs’ta evlatlarımızın işte böylesi şeyler yaşamasını kesinlikle istemiyoruz…
İşte tam da bu nedenle barış, kalıcı barış diyoruz…