Kayıplar Komitesi Laboratuvarı’ndan Kıbrıslı antropologlar dünyada akredite oldular…
Kayıplar Komitesi Laboratuvarı’nda çalışmakta olan Kıbrıslı antropologlar, geçtiğimiz günlerde dünyada akredite oldular…
Kolombiya’da Magdalena Üniversitesi’nde ALAF’ın (Latin Amerika Adli Antropoloji Örgütü) yaptığı adli antropoloji sertifika sınavına giren Kıbrıslı antropologlarımız İstenç Engin, Emine Çetinsel, Uyum Vehit ve Maria Hristalla, bu sınava ilk girişlerinde sınavı geçerek başarıyla sertifikalarını kazandılar ve dünyada akredite birer adli antropolog olarak dünyanın herhangi bir yerinde çalışmaya hak kazandılar.
ALAF’ın sınavına dünyadan 8 antropoloğun katıldığı, bunlardan dördünün Kıbrıslılar olduğu, beş kişinin sınavı geçtiği, bu beş kişiden dördünün de Kıbrıslı antropologlar olduğu öğrenildi. Adli antropoloji sınavını başarıyla tamamlayıp sertifikalarını alan antropologlarımız, geçtiğimiz günlerde Kolombiya’dan Kıbrıs’a döndüler. Kayıplar Komitesi’nin sınava yönelik masrafları üstlendiği öğrenildi. Gelecek yıl da dört Kıbrıslı antropoloğun daha bu sınava girmesi bekleniyor. Biz de antropologlarımızı kutluyoruz.
(YENİDÜZEN).
“Soykırım, insanlık onurunun aşırı biçimde reddidir…”
Ewelina U. Ochab
FORBES dergisinde Ewelina U. Ochab’ın yayımladığı ve “Soykırım”ı ele alan yazısı oldukça ilginç. Ewelina U. Ochab, “Soykırım, bir gecede meydana gelmez… Soykırımın sistemik ve çoğunlukla karmaşık doğası, bunun hiç yoktan ortaya çıkmasını engeller… Soykırıma adım adım götüren süreçler vardır…” diye yazıyor.
“Soykırım, bir gecede meydana gelmez… Soykırımın sistemik ve çoğunlukla karmaşık doğası, bunun hiç yoktan ortaya çıkmasını engeller… Soykırıma adım adım götüren süreçler vardır…”
Bu yazıyı okurlarımız için derleyip Türkçeleştirdik…
Ewelina U. Ochab, şöyle diyor:
*** Sizlere soykırımın en basit tabiriyle insanlık onurunu aşırı biçimde reddeden bir hareket olduğunu söylesem ne derdiniz? Aşırı basitleştirilmiş bir cümle gibi gelirdi size bu elbette, hukuki bir tanım değil bu ancak gerçekten de uzak değil…
*** Sizlere farklı biçimler ve farklı derecelerdeki soykırımın neden insanlık onurunun aşırı biçimde reddi olduğunu anlatmadan önce, soykırımın ne olduğunu izah edeyim.
*** Suçların en büyüğü sayılabilecek soykırım, İkinci Dünya Savaşı sona ermeden kısa bir süre önce Raphael Lemkin böyle bir tanım kullanıncaya kadar tanımlanmamıştı. Böylece 1948 yılında Soykırım Suçu’nu Önleme ve Cezalandırma Konvansiyonu altında ikinci maddede “soykırım”, hukuki tanımına kavuşmuş oldu.
*** Soykırım Konvansiyonu’nun ikinci maddesine göre soykırım, koruma altındaki bir grubu tümüyle veya bir bölümünü tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen çeşitli kitlesel kırımlardır.
*** Bu tanımda atıfta bulunulmayan şey ise, soykırımın geceden sabaha aniden ortaya çıkmıyor oluşudur. Her şey normal gidişatında iken, herhangi bir tuhaf durum, insanı endişeye sürükleyen şeyler yokken aniden koruma altındaki bir gruba karşı işlenen korkunç bir suç değildir. Çünkü soykırım suçu böyle işlenmez. Soykırımın sistemik ve çoğunlukla karmaşık doğası, bunun hiç yoktan ortaya çıkmasını önler.
*** Eğer soykırım geceden sabaha aniden ortaya çıkmıyorsa, bu, pozitif bir şeydir. Bunun anlamı da soykırım meydana gelmeden önce alarm veren göstergelerin orada görünür olmasıdır. Ve eğer insanları alarma sürükeyen bu işaretler zamanında görülebilirse, o zaman böylesi bir suçu önlemek için de fırsat vardır demektir. Ve bu da olumlu bir şeydir. Soykırımı önlemek, hepimizin uğraş vermesi gereken bir hedeftir.
*** Uyarıcı işaretler nelerdir? “Soykırımın On Aşaması” başlıklı çalışmasında, Profesör Gregory Stanton suçların suçu sayılan soykırıma nihayetinde yol açacak farklı öğeleri (ya da uyarıcı işaretleri) bir formülle ortaya koymaya çalışıyor.
*** Stanton’un 10 aşamalı soykırım formülü, soykırımın aslında bir süreç olduğunu, çok iyi planlanmış ve örgütlenmiş bir suç olduğunu ortaya koyuyor. Kendiliğinden ya da o anın ateşiyle işlenmiş suçlar değildir bunlar. Bu aşamalara bakmak, davranışları ve farklı aşamalardaki eylemleri incelemek, soykırıma dönüşme potansiyeli taşıyan senaryoları tanımlamamıza yardımcı olacak etkili bir araç olabilir.
*** Soykırımın on aşamasına bakacak olursak, yakın zamanda meydana gelmiş bazı olaylar, çatışmaların doğasına ışık tutabilir. Örneğin IŞİD’in dini azılıklara karşı işlemiş olduğu soykırım suçunda, soykırımın on aşaması açıkça tanımlanabilir.
*** Soykırımın ilk aşaması, “tasnifleme/tanımlama” aşamasıdır – IŞİD, “inananlar ve inanmayanlar” olarak bir “tanımlama” yapmıştır – bu da klasik “biz ve onlar” mentalitesine klasik bir örnektir. “Sembolize etme” aşaması, IŞİD’in çeşitli gruplara isimler takıp semboller atfetmesiyle meydana gelmiştir. Örneğin Hristiyan azınlıklara ait evlerde yaşayanları belirleyip tanımlamak için Arapça “N” harfi yazılmıştır evlerin üstüne. Bu yapıldıktan sonra da IŞİD bu evleri hedef almıştır.
*** Soykırımın üçüncü aşaması ayırımcılık yapılan aşamadır. IŞİD bunu Suriye ve Irak’ta yaşayan Hristiyan, Yezidi ve diğer azınlıkların haklarını ellerinden alan pratikleri uygulamaya koymakla yapmıştır. Bunlar arasında inançları uyarınca yaşama ve serbestçe hareket etme haklarının reddedilmesidir.
*** Dördüncü aşama, bir grubu “insanlıktan çıkarma” aşamasıdır. IŞİD, hedef aldığı gruptan bireylerin insanlıklarını hedef alarak onlara aşağılayıcı isimler takmıştır, örneğin “kafirler” ve “haçlılar” gibi…
Bunlar soykırıma götüren on aşamadan ilk dört aşamasıdır. Bu aşamalar inceliklidirler ve şiddet eylemleri içermezler. Ancak bunlar adım adım tırmandırıldığı zaman, suçların suçu işlenmeye doğru yol alınıyor demektir.
*** Bu ilk dört aşamayı izleyen geriye kalan altı aşama, soykırım kampanyasını çok daha ileri götürür. Soykırım öncelikle insanlık onurunun reddiyle başlar ancak yalnızca insanlık onurunun reddiyle yetinmez, sonuçta koruma altında bir grubun bütüniyle veya bir bölümünün tümüyle ortadan kaldırılmasına kadar gider. Bu on aşamanın her biri, insanlık onurunun reddedilmesidir ve her bir aşama da bir öncekine göre çok daha keskindir, çok daha ağırdır, ta ki nihai hedef olan soykırım hedefine adım adım varana kadar da devam eder.
*** Çoğu durumda insanlık onurunun reddi, ille de soykırıma yol açmaz. Ancak ister soykırım, isterse insanlık onurunun reddi olsun, bunların kökü tümüyle aynıdır. Dolayısıyla insanlık onurunu korumak, kitlesel kırımları, özellikle de soykırımı önlemede ilk ve en önemli adımdır.
https://www.forbes.com/sites/ewelinaochab/2018/10/09/genocide-as-the-extreme-denial-of-human-dignity/#2270767b4b6b
(FORBES - Ewelina U. Ochab - Türkçesi: Sevgül Uludağ – 30.10.2018)
15 Sırp savaş kurbanı “kayıp”tan geride kalanlar Hırvatistan’da bulundu…
Sırbistan hükümetinin Kayıp Şahıslar Komisyonu’nun açıklamasına göre, 1995 yılında Hırvatistan Ordusu’nun “Fırtına Operasyonu” esnasında öldürülen 15 Sırp “kayıp”tan geride kalanlar, bir toplu mezarda bulundu. Altı günlük kazı süreci ardından 15 “kayıp”tan geride kalanlara ulaşıldı. Kazıların Hırvatistan’da Karlovac yöresinde altı köyün mezarlıklarında yürütüldüğü belirtildi.
İlk belirlemelere göre “kayıp” Sırplar’dan beşi kadın, sekizi erkek. İkisinin cinsiyetini belirlemek mümkün olmadı ve kalıntılar, daha ileri tetkikler ve kimliklendirme için Zagreb’teki Tıp Fakültesi’ne gönderildiler.
“Fırtına Operasyonu” esnasında Hırvat güçleri, 1991 yılından itibaren Hırvatistan Sırpları’nın isyancı grupları tarafından ele geçirilen toprakların denetimini geri almışlardı.
Hırvatistan Helsinki Komitesi’ne göre bu “operasyon” sırasında 677 sivil öldürülmüştü.
Bu “operasyon” bir insani krize de yol açmış ve 200 bin Sırp sivil, bu askeri saldırı esnasında ve sonrasında Hırvatistan’dan ayrılmak zorunda kalmışlardı.
(BIRN’den Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ – 23.10.2018)