“Kayıplar, müfredat programlarına alınmalı…”
BASINDAN GÜNCEL…
Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği (AHDR), Kıbrıs’ta tarihle ilgili çalışmalar yürütüyor ve bu çalışmalarla toplumları birbirine yakınlaştırmayı hedefliyor: Aynı gökyüzü altında ortak tarih…
Emine DAVUT YİTMEN
Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği (AHDR), adadaki her iki toplumun birbirini daha iyi anlaması ve tolere etmeyi geliştirebilmesi amacıyla tarih alanında öneriler hazırlıyor, öğretmelere yönelik atölye çalışmaları düzenleyip, eğitim materyalleri oluşturuyor.
AHDR Eş Başkanı Alev Tuğberk, toplumların yakınlaşmasında tarihin etkili olduğunu düşünürken, “Tarih, sizin kim olduğunuzdur. Tarih, geçmişten geleni ileriye götürür. Tarih sizin kimliğinizdir, nereden geldiğinizdir, ne olduğunuzdur. Bu adayı paylaşan iki veya daha fazla toplumun birbirini daha iyi anlaması için tarihi öğrenmesi lazım. Tarih, ortaktır. Bu adada hep birlikte yaşadık, aynı gökyüzünün altında oturuyoruz. Dolasıyla birbirimizi anlamak, birbirimize saygı duymak, geçmişte olanları doğru analiz etmek açısından tarih çok önemli” diyor.
Dernek, 2003 yılından bu yana tarih eğitimi alanında pek çok öneri geliştirmiş, birçok çalışmaya imza atmış. Öğretmelere yönelik düzenlenen atölye çalışmalarında, Kıbrıslı Türk ve Rum öğretmenler birlikte gruplandırılarak, ortak çalışma yapmaları sağlanıyor. Ancak atölye çalışmalardan sonra bu işbirliğinin ne kadar devam ettiğine yönelik somut bir veri bulunmuyor. Her iki taraftaki müfredat programlarında, en yenilikçi metotlar olmasına rağmen, halen taraflı ve şovenist kitaplarla tarihin anlatılmaya çalışıldığını öğreniyoruz.
Kayıplar konusu nasıl ki toplumlar içinde bir tabu olmaya devam ediyor ve konuşulmuyor, okullarda da aynı şey geçerli. Kayıplar, tarih kitaplarında yoklar. Tuğberk, Kayıplar konusunun müfredat programlarına alınmasının önemine işaret ediyor. Ortaokullarda 15 yaştan sonra, bu konunun anlatılmasında fayda olduğunu söyleyen Tuğberk, “Ancak yanlış öğretim teknikleri çok tehlikeli olabilir. Doğru yönetmelerle ele alınıp öğretilirse hiçbir sakıncası yok fakat o konuda öğretmenler çok yoğun bir eğitimden geçmeli. Kayıplar konusu, bir tehdit ya da nefret söylemi geliştirme aracı olarak kullandırılmaya çok açık” uyarısında bulunuyor.
Kararlar ve İkilemler III: Tarih Çalıştayı düzenleniyor
AHDR tarafından, Kararlar ve İkilemler III: Tarih Çalıştayı düzenleniyor. AHDR, Avrupa Tarih Eğitimcileri Birliği (EUROCLIO) ile 2015 yılından bu yana bir proje yürütüyor. Bu proje, eğitimcilerin ve öğrencilerin AB'nin öneminin ve AB'de politika ve karar verme sürecine eşlik eden karmaşıklıkların farkında olmalarını amaçlıyor. 26 Nisan tarihinde (bugün) Girne’de Dome Hotel’de 16.30-19.30 saatleri arasında yer alacak olan çalıştayda, Avrupa ticaret politikalarının gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini nasıl etkilediği ve göçmen krizinin AB temel ve ilkelerini nasıl sarstığına ilişkin konular tartışılacak. Çalıştay sırasında göç, mülteci statüsü, sınırlar, sosyal adalet, entegrasyon ve eşitlik gibi hassas ve tartışmalı konuları ele almak için öğretmenlere somut araçlar ve ders planları sağlanacak.
Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği (AHDR) Eş Başkanı Alev Tuğberk ve AHDR Proje Koordinatörü Özge Özoğul, Voice of the Island’a konuştu:
Soru: Kıbrıs’ta tarih üzerine çalışmalar yaptığını biliyoruz. Bu çalışmalardan söz edebilir misiniz? Neler yapıyorsunuz?
Tuğberk: Adada tarih eğitimine yönelik politika önerilerimiz oldu. Tarih eğitimi adada nasıl gerçekleştirilmelidir, iki toplum arasında birbirini anlama, tolere etme nasıl daha iyi geliştirilebilir yönünde önerilerimiz var. Öğretmen eğitimi konusunda önerilerimiz bulunuyor. 2003 yılından bu yana, önerilerimizin sivil otoriteler tarafından da benimsenmekte ve uygulanmakta olduğunu görüyoruz. Tabii karşı çıkanlar da var. Biz, onları da saygıyla karşılıyoruz ve bakış açılarını değiştirmek için birtakım çabalarımız var. Yoğunluklu olarak öğretmen eğitimi yapıyoruz. İki taraftan öğretmen arkadaşları biraraya getirdik. Daha önce onlar için böyle bir ortam yaratılmamıştı. Sınıfta nasıl daha iyi tarih öğretilebileceğinin tartışmasını, çalışmasını yaptılar. Zaman zaman biz bölgelere gittik ama “bu bize yetmez” dedik. Bu bağlamda, sınıflarda ek olarak kullanılabilmesi için Kıbrıs tarihine ilişkin değişik konularda eğitim materyalleri hazırladık. Avrupa Konseyi ile de ortak çalışmalarımız oldu. Avrupa Konseyi ile birlikte hazırladığımız kitap, Güney’de Kıbrıs Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı tarafından da onaylandı ve okullara gönderildi. Kıbrıs’ın sosyal, kültürel tarihine yönelik, çatışmadan uzak, farklı bakış açılarını çatıştırmadan ortak yönlerimize ağrılık veren, ama farklıklarımızın da farkında olarak Geçmişimize Bir Bakış adlı kitabı hazırladık. Osmanlı Tarihi, Kıbrıs’taki tarihi objeler ve Kıbrıs’taki oyunlarla ilgili başka kitaplar da hazırladık. Oyunlar dışındaki tüm materyaller üç dilde oluşturuldu. Çocuklara ve gençlere yönelik iki taraftan öğrencileri biraraya getiren Imagine adlı yürüttüğümüz bir de program var.
Özoğul: Imagine hem Kuzey hem de Güney’deki okullarda gerçekleştirdiğimiz, daha sonra ara bölgede eğitim düzenlediğimiz bir projedir. Bu projede, barış kültürü eğitimi veriliyor ve İki Toplumlu Eğitim Teknik Komitesi’nin himayelerinde gerçekleşiyor. Güzel geri bildirimler alıyoruz. İki toplumu yakınlaştırmak ve dilin önemine dikkat çekmek amacıyla AGIT ile ortaklaşa yürüttüğümüz bir el kitabı projemiz var. El kitabında hem Kıbrıs Türkçesi, Kıbrıs Rumcası, Türkçe ve Yunancadan cümleler olacak. El kitabı, günlük kullanıma yardımcı olan cümleleri kapsayacak. Aynı zamanda mobil uygulaması da bulunacak. Ayrıca cümlelerin nasıl telaffuz edildiğini sesli olarak dinleme imkânı sunulacak. Çocuklar için de ayrı bir versiyon hazırlanacak.
“Okullarda mahalle baskısı olduğunu biliyoruz”
Soru: Tarih öğretmenlerine yönelik çalışmalar düzenlediğinizi anlattınız. Öğretmenleri biraraya getirdiğinizde gözlemleriniz ne oldu? Birbirilerine kuşkuyla mı yaklaşıyorlar? Yoksa daha rahat mı hareket ediyorlar?
Tuğberk: İlk başlarda bir tereddüt, durağanlık var. Atölye çalışmasına başlarken genelde Kıbrıslı Türk öğretmenler bir tarafta, Kıbrıslı Rum öğretmenler bir tarafta oturmayı tercih ederler. Bunu aşmak için onları gruplandırıp, birarada oturtuyoruz. En başından itibaren birarada oturma, onların kaynaşmalarına çok yardımcı oluyor. Atölye çalışması bittikten sonra ne kadar bu arkadaşlıklara, ortak çalışmaya devam ediyorlar, bu konuda bir çalışmamız yok. Atölye çalışmalarında öğrendiklerini ne kadar uygulamaya koydukları konusunda da elimizde çok bir veri yok. Okullarda mahalle baskısı olduğunu biliyoruz. Özellikle daha yaşlı kuşaktan olan öğretmenler, yeni öğretmenler üzerinde baskı kuruyorlar. Hem öğretim metotları hem de sınıf içinde kullanılan teknikler açısından kilitlenmiş bir durum oluyor. Kuzey’de bu durum biraz daha az çünkü tarih öğretmenleri, tarih öğretmenliği eğitiminden geçmiş öğretmenlerdir. Ancak Güney’de böyle değil. Oradaki öğretmenler genelde filoloji mezunlarıdır. Bu nedenle daha kolay eski öğretmenlerin yörüngesinde kalıyorlar. Bazı tabular var ve onları yıkma konusunda daha tutucu oluyorlar. Örneğin Selimiye Camii’ni anlatırken “orada bayraklar var, onları kaldırın, resimlerde görülmesin, orası halen bir kilisedir” deniyor. Halbuki eğitimlerimizde, değişiklik ve devamlılık kavramını anlatıyoruz. Binalar, insanlar ve binaların fonksiyonları devamlı değişir. Bunun kavramasında sıkıntımız var.
Soru: Her iki taraftaki müfredatlar hakkında ne düşünürsünüz? Tarih kitapları ne kadar önyargılı bakış açılarına sahiptir?
Tuğberk: İki taraftaki müfredat programlarında, Batı dünyasında tarih öğretiminde kullanılan en yenilikçi metotlar var. Ancak gerçekte ne yapılıyor, bu büyük bir araştırma konusudur çünkü kitaplar, müfredat programıyla alakalı değil. Burada asıl sorun, kullanılan kitapların ve öğretmen yaklaşımının o müfredatla ne kadar uyumlu olup olmadığıdır. Bu noktada sıkıntılar var. Biz uyguladığımız eğitimlerle öğretmenlerin bakış açılarını zaman içinde biraz daha farklılaştırıyoruz. Bu da gözle görülür bir etki yarattı. Ancak halen eski metotlarla, taraflı ve şovenist kitaplarla tarih öğretiliyor. Şu anki nesil, diğerini duymak dahi istemiyor.
“ Kitaplarda aşağılayıcı, diğerini kötü gösteren ve nefret uyandıran bir dil kullanılıyor”
Soru: Sizin gözlemlerinize göre, okullarda tarih anlatırken, neler görmezden geliniyor veya hangi konular üstünkörü geçiliyor?
Tuğberk: Güney’deki eğitimde 1963 olayları, Kıbrıslı Türklere yapılanlar yoktur; 1974 üzerinde durulur. Kayıplar konusu hiçbir tarih kitabında işlenmez. Bir de kullanılan dil, tarafsız bir dil değil. Sürekli aşağılayıcı, diğerini kötü gösteren ve nefret uyandıran bir dil kullanılıyor. Kitapların dilinin özünün ve bakış açısının değişmesi lazım. Öğretim metotları, eleştirel düşünceye yer vermiyor. Farklı kaynakların incelenmesi, onlardan analiz çıkarılması diye bir şey yok. Düz bir metin veriliyor. Oysa doğruyu bulmak için sorgulamanız gerekiyor. Herkesin doğrularına saygılı olmalıyız ama kendi doğrularımızı yaratacak becerilere de sahip olmamız gerekli. Esas eğitim orada başlar. Bir metin verdiniz, bunu ezberle dediniz. Eğitim bu değil.
Soru: Eğitim bakanlıkları bu konulara nasıl yaklaşıyor? Hiç sizden görüş almak veya işbirliği geliştirmek isteyen oldu mu?
Tuğberk: Yeni Eğitim Bakanı Cemal Özyiğit, çalışmalarımızı iyi biliyor ve bazı şeylerin değişeceğine inanıyorum. Ancak 2009 yılından beri, bizi çağırıp, görüş almak isteyen hiç olmadı. “Sivil Toplum Örgütleri’nden görüş almayız” yaklaşımına sahip oldular. Kıbrıs Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı’ndaki müfettiş arkadaşlar ise bizim buradaki atölye çalışmalarımıza katılıyor. Birçok arkadaşımız bakanlıkta ve teknik komitede görevli. Derneğimizin önerileri, Güney’de çok daha fazla dikkate alınıyor. Öğretmenlerini atölye çalışmalarına gönderiyorlar ve müfettişler de geliyor. Kuzey’de atölye çalışmalarına doğrudan bakanlık öneride bulunur ve öğretmen arkadaşlarımız gelirse çok seviniriz. Genelde sendikalar yardımcı oluyor.
“Kayıplar, müfredat programlarına alınmalı”
Soru: Kayıplar konusu konuşulmuyor, tartışılmıyor ve müfredatta yok. Sizce bu konuda ne yapılabilir? Dernek olarak bir girişiminiz olacak mı?
Tuğberk: Kayıpların müfredat programlarına alınması lazım. Tarihte Kayıpların anlatımı, hassas ve çatışmalı konular arasına girer. Ortaokullarda 15 yaştan sonra, yani çocuklar belirli bir psikolojik yetkinliğe geldikten sonra, anlatmakta fayda var. Ancak yanlış öğretim teknikleri çok tehlikeli olabilir. Doğru yönetmelerle ele alınıp öğretilirse hiçbir sakıncası yok fakat o konuda öğretmenler çok yoğun bir eğitimden geçmeli. Kayıplar konusu, bir tehdit ya da nefret söylemi geliştirme aracı olarak kullandırılmaya çok açık. Belki sınırlı sayılarda önce pilot okullarda bu eğitim başlatılıp da ondan sonra yaygınlaştırılabilir. Bu konuda kitap yayınladık. Kitapta önce başka ülkelerden yani Fas’tan, İspanya’dan başladık. Nerede kayıp varsa o kayıplar için ortaya çıkarılan anıtlardan bahsettik. Sonra en son beşinci ünitede Kıbrıs’taki kayıplardan sözettik. Çok başarılı bir kitap fakat yaygın olarak kullanılmadan önce dikkatli olunmalı. Larnaka’daki American Academy bir dönem bu kitabı kullandı.
Soru: Nasıl tepkiler aldınız?
Tuğberk: Konunun özünü bilmek, insanları rahatlatıyor. Çocuklar, Kayıplar konusunu okuldan öğrenmedikleri için kafalarında oluşturdukları düşünceler, ya medyadan ya da aileden duyduklarıdır. Dolaysıyla bu fikir oluşturulurken bilimsel temelden yoksundur. Bu nedenle konunun okullarda okutulması önemli fakat öğretmenlerin de çok iyi eğitilmesi gerekiyor.
Soru: İki toplumun yakınlaşmasında tarih eğitimi ne kadar etkin?
Tuğberk: Bence çok etkin. Tarih sizin kim olduğunuzdur. Tarihte geçmişten geleni ileriye götürür. Tarih sizin kimliğinizdir, nereden geldiğinizdir, ne olduğunuzdur. Bu adayı paylaşan iki veya daha fazla toplumun birbirini daha iyi anlaması için o tarihi öğrenmesi lazım. Tarih, ortaktır. Bu adada hep birlikte yaşadık, aynı gökyüzünün altında oturuyoruz. Dolasıyla birbirimizi anlamak, tolere etmek, geçmişte olanları doğru analiz etmek açısından tarih çok önemli...
Soru: Kararlar ve İkilemler III : Tarih Çalıştayı düzenleniyor. Bu çalıştayda hangi konular ele alınacak?
Tuğberk: AHDR, Avrupa Tarih Eğitimcileri Birliği (EUROCLIO) ile 2015 yılından bu yana bir proje yürütüyor. Proje kapsamında AB’nin tarihçesi, şu andaki durumu, kurumları Avrupa ülkelerinde nasıl öğretiliyor buna bakılıyor. Biz iki tarafta da araştırma yaptık. 6.7.8’inci sınıf 10 ve 11’inci sınıf tarih kitaplarını AB nasıl öğretiliyor diye taradık. Araştırma sonuçlarımızı Litvanya’daki toplantıya götürdüğümüzde hem ben hem Kıbrıslı Rum arkadaşım çok mahcup olduk çünkü neredeyse AB’yi hiç öğretmiyoruz. Çok az genel bilgi var. AB nedir, ilkeleri, değerleri nelerdir bu konularda hiç bilgi yok. Biz de o yıldan itibaren bunu nasıl geliştirebiliriz diye düşündük. AB’yi nasıl öğretebileceğimiz konusunda ders planları geliştirdik. Brüksel’de eğitim aldık ve kendi belirlediğimiz konularda AB öğretmen eğitimi yapıyoruz. Kıbrıs olarak göç konusunu ele aldık. AB’de bazı karalar alınır ancak herkes bundan mutlu olamayabilir. O karalar alınırken ikilemler yaşanabilir. Göç konusu, sınırlar ve tavuk konusunu işledik. AB’de üretilen tavuklar, Anti Damping Yasası olmasına rağmen Afrika ülkelerine ihraç ediliyor. Bu konuda ve mülteciler konusunda ders planı oluşturduk.
(VOICE OF THE ISLAND – Emine Davut YİTMEN – 24.4.2018)