Kayıtlı 35 AIDS hastamız var
Kayıtlı 35 AIDS hastamız var
Serkan SOYALAN
Çağımızın en önemli hastalıklarından biridir AIDS. Bizler de bu sayımızda Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Nesil Bayraktar ile bu hastalığın risk faktörünü ve ülkemizdeki verileri konuştuk.
AIDS hastalığı nereden, nasıl yayıldı?
Hastalık ilk olarak 1981 yılında New York ve California’da tespit edildi. 80’li yıllara gelmeden önce Afrika’da eti için avlanan bir tür şempanzede, benzer yapıda bir virüs bulunduğu ve bu virüsün maymunun doğranması sırasında insana geçtiği düşünülmektedir. Dünyadaki HIV pozitif bireylerin %70’nin yine benzer şekilde virüsün doğduğu topraklar olan sahra altı ülkelerde yaşadığını ve oralardan geldiğini biliyoruz.
HEPATİT=AIDS
Hastalığın tedavi yöntemleri nelerdir?
Hastada kısaca HIV olarak da bilinen Human Immundeficiency Virus pozitifliği tespit edildiği zaman ilaç tedavisine başlıyoruz. Hastalığın keşfedildiği ilk yıllarda ne yazık ki şimdiki kadar başarılı tedavilerimiz yoktu. Ancak günümüzde son derece güçlü ilaçlarımız mevcut. Hastalar düzenli tablet şeklindeki ilaçlarını kullanarak virüsün ileri hastalığı olan AIDS’e gidişi 20 yıl hatta daha uzun süre önleyebilmekteyiz. Bunun anlamı virüsü baskılayarak hastalık oluşturmasını, bulaşmasını engellemektir. Ancak bu süreler hastanın erken tanı alması ve erken tedaviye başlaması ile ilişkidir. Günümüzde hepatit taşıyıcılarının da benzer bir tedavi şekliyle uzun yıllar boyunca taşıyıcı kaldığını, siroz veya karaciğer kanseri gelişmeden normal yaşantılarını sürdürebilmeleri gibi, HIV pozitif bireyler de benzer şekilde uzun dönem sadece taşıyıcı kalarak, bulaştırmadan normal yaşantılarına devam edebilmektedir.
Peki kimler risk altındadır?
Öncelikle korunmasız ilişkiye giren heteroseksüel veya homoseksüel bireyler risk altındadır. Çok eşli bireyler risk altındadır. Örneğin cinsel partneriniz 5 farklı kişi ile cinsel ilişki yaşamakta ise siz tek eşli olsanız bile, partneriniz nedeniyle çok eşli kabul edilmektesiniz. Ayrıca seks işçileri, özellikle korunmasız ilişkiye zorlanmaları nedeniyle ciddi risk altındadırlar. Sağlık çalışanları çeşitli tıbbi müdahaleler sırasında bulaşma riski altındadır. Uyuşturucu bağımlıları, ortak enjektör kullanımı nedeniyle risk altındadır.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Hastalık belirtileri ne yazık ki ancak son evresinde kendisini gösterebilmektedir. Virüs ilişki veya kan yoluyla vücuda girdikten 7-10 gün sonra üst solunum yolu enfesiyonlarına benzer belirtiler gösterir. Halsizlik, yorgunluk, kas eklem ağrısı gibi… Bu belirtilerle doktora başvurulduğunda mevcut toplum yapısı nedeniyle HIV enfeksiyonu akla gelmez. Ancak hasta yakın zamanda şüpheli cinsel ilişkisi olduğunu söylemesi halinde doktor bu anlamda takibini sürdürecektir. Virüsün alınmasından yaklaşık 1 hafta sonra gelişen bu belirtiler kendiliğinden geriler. Oysa virüs vücuda girdiği andan itibaren çoğalmaya başlar. Bu belirtiler geriledikten sonra yıllarca hastanın vücudunda çoğalmaya ve diğer insanlara bulaşmaya devam eder. Ortalama 8-10 yıl sonunda ilerlemiş hastalık olan AIDS bulguları ortaya çıkar. Düşürülemeyen ateş, aylarca süren ishal atakları, şiddetli kilo kaybı, boğazda mantar enfeksiyonları, beyin abseleri gibi ağır bir klinik tablo gelişir. Bu dönemdeki bir hastaya tedavi verilirse ortalama 5 yıl, verilmezse 3 yıl sağ kalımı söz konusudur. Tedavideki amaç HIV pozitif bir bireyin bu döneme girmesini önlemek ve bulaştırıcılığını en aza indirmektir.
3 VE 6 AY ÖNEMİ
Hastalığın tanısı nasıl konur?
Hastalığın tanısı ELİSA yöntemi ile hastanın serum örneğinin incelenmesi ve virüse karşı gelmiş antikorların tespiti ile konmaktadır. Burada önemli nokta ilişkinin hemen ertesi günü testlerde bir bulgu saptanması söz konusu değildir. En erken pozitifleşme süresi 3 aydır ve bu süre zaman zaman 6 aya kadar uzayabilmektedir. Bu nedenle şüpheli ilişkiden 3 ay sonra yapılan test negatif gelse bile altıncı ayda mutlaka kişinin testi tekrarlaması gerekir. Bu anlamda geçecek süre elbette ki fazlasıyla sancılıdır. Çözüm olarak şüphelenilen cinsel eşin test yaptırmasıdır. Ne yazık ki bu şüpheli temasların büyük çoğunluğunda cinsel ilişkiye girilen kişilere ulaşmak mümkün değildir. Dolayısıyla kişinin 3-6 ay gibi bir süre bekleyişte olması ciddi, zor bir süreçtir. Bazen test sonuçları sınırda pozitif şeklinde gelmektedir. Bu durumlarda ise Western Blot yöntemi ile doğrulama yapılmaktadır.
Peki yaşadığı cinsel ilişkiden dolayı içinde kuşku taşıyan bireyler nereye başvurabilir?
Bahsettiğimiz tüm testler Lefkoşa Doktor Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde ücretsiz olarak yapılmaktadır. Test yaptırmadan önce enfeksiyon hastalıkları polikliniğine başvurulması ve testi yaptıracak kişinin isminin uluslararası kodlama sistemi ile gizlenmesini öneriyoruz. Böylelikle pozitif tespit edilmesi halinde hastanın kimliğinin saklı kalması sağlanabilmektedir. Tedavi süresince de bu kod sistemi ile tedavi ilaçları alınabilmekte ve hastaya doktoru tarafından teslim edilmektedir. Burada vurgulamak istediğim, hastanın tüm gizlilik hakları kesinlikle korunmaktadır.
Hastalıktan korunma yolları nelerdir?
Öncelikle en temel yöntem korunmalı cinsel ilişkidir. Bunun yanında kan yolu ile bulaşmayı önlemek için ortak enjektör kullanımından kaçınılması gerekmektedir. Ayrıca ortak jilet, manikür-pedikür aletleri gibi özel bakım ürünlerinin kişiye özel olması önerilmektedir. Dövme yaptırmak ülkemizde de son zamanlarda yaygınlaşmış olup dövme için kullanılan iğnelerin tek kullanımlık olması önemlidir ayrıca piercing gibi kanama riski olan aksesuarların kullanımında kişiye özel olması ve steril şartlarda takılması gerekmektedir.
KAN VE CİNSEL İLİŞKİ
Hastalık hakkında yanlış bilinenler nelerdir?
HIV ile ilgili ciddi tabular söz konusudur. HIV pozitif biriyle tokalaşmaktan dahi çekinildiğine şahit oldum. Burada açık olan şudur ki, HIV kan yolu ve cinsel yolla bulaşabilmektedir. Yani aynı odada oturmakla, aynı klavyeye dokunmakla, kapı kolları, havlu ya da çatal-bıçak kullanımıyla bulaşmamaktadır. Bugün hepatit B pozitif biri ile HIV pozitif biri arasında bulaştırma yönünden ciddi bir fark söz konusu değildir. Buna rağmen HIV pozitifliği halen şiddetli bir korkuyla, hatta öfkeyle karşılanmaktadır.
Ülkemizde toplumsal bilinç ne yönde?
Toplumda aslında ikiyüzlü bir algı söz konusudur. Öncelikle HIV, bir homoseksüel hastalığı olarak kabul gördüğünden aslında hastalığa değil de bulaş şekline yönelik bir tepki var. Ancak son 10 yıllık veriler gösteriyor ki, HIV heteroseksüellerde 1.5 kat daha fazla görülmektedir. Bunun nedeni homoseksüellerin zaman içinde korunmayı giderek artırması ve bu anlamda bilinçlenmesidir. Ancak bu süreç heteroseksüel bireylerde böyle çalışmadı. Korunmasız cinsel ilişki ve cinsel partner sayısı arttıkça HIV bulaşma oranları da doğal olarak artış gösterdi. Ülkemizde de benzer bir durum söz konusudur. Gece kulüplerinin giderek artması, kayıtsız seks işçilerinin kontrolünün sağlanamaması ve elbette ‘’bana birşey olmaz’’ algısı sonucunda da HIV pozitif kişi sayısı da ülkemizde artış göstermektedir.
Gece kulüplerinin risk faktörü ne boyuttadır?
Gece kulüplerinde seks işçiliği yapan kişiler düzenli sağlık kontrolünden geçirilmektedir. Ancak korunmasız ilişkinin önemli ölçüde yaygın olduğu bilinmektedir. Bu anlamda yapılan sağlık kontrollerinde cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklar gibi HIV de kuluçka döneminde tespit edilememektedir. Dolayısıyla HIV pozitifliği tespit edilene kadar geçen sürede kişi bulaştırıcı duruma gelebilir ve hastalığı çok sayıda bireye aktarabilir. Ayrıca daha önce de belirttiğim gibi kayıt dışı yani sağlık kontrolleri yapılmayan seks işçilerinin de sayısı oldukça yüksektir. Kayıt dışı olduklarından daha düşük ücretle cinsel ilişkiye girmektedirler, böylelikle daha fazla insanla cinsel temasları söz konusudur ve bulaştırma riskleri daha da yükselmektedir.
TABULAR
HIV pozitif bireyler hastalığını neden gizleme eğilimindedirler?
Küçük bir toplumda yaşıyor olmak ve bir şekilde herkesin birbirini tanıma olasılığının yüksek olması heralde ilk nedendir. Çünkü ülkemizde bir takım hastalıklarla ilgili zaten bir ön yargı vardır ancak HIV ile ilgili ön yargı, bunun 2-3 katıdır. Öncelikle hastalığın kendisine bulaşma şekli ön görülerek kişi dışlanma kaygısı yaşar; hastalığın çeşitli kitle iletişim araçları yolu ile sunulan kötü ve ölümcül tanıtımı da hastayı saklanmaya hatta ülkeyi terketmeye götüren kaygılara neden olmaktadır. Oysa tekrar etmekte fayda görüyorum, hepatit hastasından çok farklı bir hasta grubu değildirler. Elbette dışlanma, işini kaybetme ve aşağılanma riskini almaktansa kendilerini saklamayı tercih etmeleri şaşırtıcı değildir. Bizzat HIV pozitif hastaları takip eden bir doktor olarak bu konuda ciddi zorluklar yaşadığımı itiraf etmeliyim. Hastalarımın kaygılarını anlayabiliyorum ancak mevcut toplumsal tabuların aşılamaması nedeniyle halen bizlere ulaşmaktan korkan, çekinen bireyler olduğunu biliyoruz. Burada ayrı bir önemli nokta da saklanan kişilerin hergün tedavilerinin biraz daha gecikmesi ve sağlıklı yaşayabilecekleri günlerin eksilmesidir.
Son olarak ülkemizdeki verileri de sormak istiyorum?
Ülkemizde 35 civarında kayıtlı HIV hastası mevcuttur. Kayıt dışı olup kendi imkanları ile tedavisini sürdüren ya da Kıbrıs’ın güneyinde tedavi alan kişi sayısı bilinmemektedir.