Kayıtsız “kayıplar”ın dramı… - 6 –
Türkiye’den gelen yardımlarının adaletsiz dağıtımına itiraz etmek, hayatına mal olan Salih Mustafa, geride bir eş ve iki evlat bıraktı… “Kayıplar” listesine konmadı çünkü kaldığı garnizonda öldürülüp kuyuya atıldığı anlatılıyor… Dönemin Leymosun Askeri Tahkikat Amiri Kenan İnatçı ve Salih Mustafa’nın yeğeni Hasan Uluel anlatıyor…
Türkiye’den gelen yardımlarının adaletsiz dağıtımına itiraz etmek, hayatına mal olan Salih Mustafa, geride bir eş ve iki evlat bıraktı… “Kayıplar” listesine konmadı çünkü kaldığı garnizonda öldürülüp kuyuya atıldığı anlatılıyor…
“Kayıtsız kayıp” Salih Mustafa’yla ilgili olarak Leymosun’da dönemin Tahkikat Amiri Kenan İnatçı ve Salih Mustafa’nın yakın akrabası Hasan Uluel’le yaptığımız röportaj şöyle:
SORU: Salih Mustafa’yı tanır mıydınız?
KENAN İNATÇI: Vallahi ben hapishanede tanıdım kendini… Ben bu konuyla ilgili Avrupa gazetesinde yazı yazdım, onu tekrarlamak bana göre vakit kaybıdır…
SORU: “Kayıp” olduğu için Salih Mustafa, ben mecburum araştırayım…
KENAN İNATÇI: Öz olarak diyebilirim ki bu adam “kayıp” değil. “Kayıp” değil. Mevzisini terk etmekle suçlandı, tutuklandı. Yaptığım tahkikatta sorumlu, suçlu durumda köy komutanıydı… Polemidya’nın köy komutanı…
SORU: Siz Leymosun’da görevliydiniz…
KENAN İNATÇI: Leymosun’da garnizon komutanıydım. Ben polis idim ancak mücahit ordusunda görevliydim ben.
SORU: Bu konuları siz soruştururdunuz?
KENAN İNATÇI: Garnizonda ben tahkikat amiriydim. Yani “teşkilat” deyişiyla “Dal 1”. Daha önce polisin “Dal 1”iydim ve garnizon kurulunca geçtik o tarafa. Ve casuslukla itham edildi, hatta Rum tarafına da kaçtı. Rum tarafındayken teminat verdiler kendine ki öldürülmeyecek da geldi. Getirildi… Tabii nasıl getirildi, nasıl geldi, onu ben bilmem.
SORU: Kandırılarak getirildi…
KENAN İNATÇI: Onu ben bilmem. Ben sadece hapishanedeki tahkikatında verdiği ifadeye dayanarak garnizonda gördüm kendini.
SORU: Neredeydi garnizon?
KENAN İNATÇI: Limasol’da.
SORU: Garnizon dediğiniz nereşteydi?
KENAN İNATÇI: Limasol’un Türk mahallesinin içindeydi. Doğan Türk Birliği’nin köprüsü vardı kulübün, cami var, köprü, Ayandon mahallesine doğru gideceğinde, yanlış hatırlamazsam köşeden ikinci ev olabilir. Yanlış hatırlamazsam…
SORU: Ne kadar tutuklu kaldıydı?
KENAN İNATÇI: Vallahi unuttum o zaman kaç gün kaldı, kaç gün kalmadı…
Köy komutanıyla bu takıştı. Takışmasının nedeni da Türkiye’den gelen yardımlar vardı gıda ve giyim eşyası üzerine. Bu çocuk, iyi niyetli olarak çıktı, köy komutanına dedi ki “Gelen yardımları hep yakınlarına dağıtın, fakir fukaraya dağıtman…”
Köy komutanı da bunun üzerine adam koydu, dövdürttü kendini fena… Özetleme geçerim, ondan sonra da hududa koydu kendisini nöbete ve görevlendirdi iki arkadaşını gitsin, sınırda vursun kendini da etsin Rumlar vurdu… Arkadaşları da vicdan sahibi olarak haberdar etti kendisini, hatta Salih’in iddiasına göre ifadesinde dedi ki “Bana gannavuri da içirdiler sigaraynan ki cesaretlendirsinler beni, ben da vurdum tüfeği, endim Ayanni Rum polisine… Ayanni Rum polisi da uyurdu, görünca beni karşısında silahlı mücahit, teslim oldum… Ben da dedim “yahu ben geldim sana teslim olayım”…
Ve teslim aldı beni Rumlar…”
Ondan sonra girdi devreye bizim taraf, Sancaktarlık… Ve getirildi… Getirdiklerinde kendini koydular garnizon hapishanesine. Beni da tahkikatçı belirlediler, aldığım ifadelerden bir şey görmedim. Yani orada hatayı işleyen komutandı.
SORU: Polemidya’nın komutanı…
KENAN İNATÇI: Kendinin zaten psikolojik yapısı bozuktu. Saf bir insandı… İçinden düşündüğünü dışarı vuran, biraz esintili diyelim… Böyle bir adamı zaten silah başına koymak, “Türkiye’den gelen yardımları yersiniz” deyinca da lazım değildi kendini dövdürsün komutan da ondan sonra çıkarsın kendine “Vur” emri... Dolayısıyla burada bütün şeyi komutanda gördüm ben…
Ben bir gece vazifede değildim, baktım kayboldu… Gittim, “Nerededir?” dedim. “Bilmeyik” dediler.
SORU: Karısı gelirmişti ona…
KENAN İNATÇI: Geldi, gelirdi karısı… Ve söyledik kendine işte “Kocanı aldılar başka yere…”
Da beddua yağdırmaya başladıydı köy komutanına…
İki çocuğu varıdı zannederim.
Olay bu yani…
SORU: Birisi bana dedi ki tutulduğu yerin arkasındaki tuvalet kuyusuna gömmüşler…
KENAN İNATÇI: Ben kesinlikle bilmem.
Yalnız seneler sonra, ben buraya geçtikten sonra, 74’ten sonra bana hatırlattı birisi Salih’i ve o bana dedi ki “Kuyuya attılar…”
Sadece 74’ten sonra bu tarafa geçtikten sonra birisi bana “Salih’i hatırlar mın?” dedi.
“Hatırlarım” dedim.
“Öldürdüler kendini, b…k kuyusuna attılar” dedi. O kadar… Başka hiçbir şey sormadım da kendine çünkü ben geldim bu yannı, öğrensem da yerini ne olacak?
Yani ben bilmem… Ben dobracıyım, bildiğimi da söylerim açık ama bilmediğim konu üzerinde da bir şey söylemem…
Yalnız söyleyeceğim bu: “Kayıp” olarak gösterilir, “kayıp” değildir. Bizimkiler tarafından harcanan biridir, emsal teşkil etmemesi için. Çünkü silahı aldı ve kaçtı. Silahla kaçtığı için, “düşman”a silahla sığındığı için oradan yargılama, emsal teşkil etmemek için…
SORU: “Vur” emri çıktı…
KENAN İNATÇI: “Silahlı bir şekilde görevli bulunduğu mevziyi terk edip düşmana sığınma” bir suçtur ve ölümle yargılanır. Ancak onun tahrik unsurları lüzumdu göz önünde bulundurulsun. Tahrik unsurları göz önünde bulundurulmadığı için “suçlu” bulundu ve ben, nasıl yargılandığını da bilmem… Ben sadece bilirdim ki başka bir hapishaneye aktarıldı. Başka bir bilgim yok, ilgilenmedim da… Zaten hiç kimsemiz, hiçbir şeyin sonucunu öğrenmek istemezdik. Sadece sana verilen görevlerin içinde görev yapardın, dışına çıkmazdın. Çıkamazdın. Görev dışına çıkamazdın. Ben duracam söyleyim “Ne için aldınız? Nere götürdünüz?”
Onu ben sorgulayamazdım.
Sadece der ki “Sancaktar’ın emridir, mapushaneden alındı, başka bir yere aktarıldı…” Bitti…
Ben ona bir şey veremezdim çünkü bizim üstümüzde Sancaktarlık vardı, garnizon komutanı vardı, biz kendi görevlerimizin üstüne çıkamazdık… Yetki gücümüz neyisa, onun içerisinde hareket ederdik. Dolayısıyla araştırmasını bile yapmadım ama 75’lerden sonra açıldı konu ve söyledi bana. Ama söyleyen inandırıcı olduğu için, ben da bunu doğru kabul ettim. Çünkü söyleyen adam inandırıcıydı… Ve yazdım gazetede, Avrupa gazetesinde yazdıydım bunları… Ve hiçbiri da yazdığıma tepki göstermedi.
Sadece Polemidyalıların bazıları ki olayı bilirdi, geldi beni tebrik etti… “Cesaretine hayranık, yazılarını takip ederik, yaz bu halk bilsin” dediler.
Ama nereye kadar? Halkın bilmesinde bir fayda değil, sistem bozuktur. Sistemi değiştiremen ki…
DEVAM EDECEK