1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Kayıtsız “kayıplar”ın dramı… (9)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Kayıtsız “kayıplar”ın dramı… (9)

A+A-

22 Kasım 1963’te Leymosun’da bazı Kıbrıslıtürk “teşkilat” yetkilileri tarafından öldürülen ve “kayıp” edilen Osman Talat Hanifi, hiçbir zaman resmi “Kayıplar Listesi”ne konmadı, cinayetin suçu Rumlar’a atılmaya çalışıldı… Şehitler Albümü’ne “Rumlar 22 Aralık 1963’te kaçırıp şehit ettiler” diye yazılan Osman Talat, tam 55 yıldır “kayıp” – eşi ve iki oğlu vefat etmiş… Hayatta kalan ve onu arayan bir tek kızı Sultan Osman Talat var…  Leymosun’daki olası gömü yerinin kazılması için Sultan Osman Talat, İnsani İşler Komiserliği’ne başvurdu…


22 Kasım 1963’te yani iki toplumlu çatışmalar henüz başlamadan tam bir ay önce Leymosun’da bazı Kıbrıslıtürk “teşkilat” yetkilileri tarafından öldürülen ve “kayıp” edilen Osman Talat Hanifi de, hiçbir zaman resmi “Kayıplar Listesi”ne konmayan, “kayıtsız kayıp”lardan biri – Bu cinayetin suçu Rumlar’a atılmaya çalışılmış ve hatta Şehit Aileleri ve Malul Gaziler Derneği de bu “örtbas etme” girişiminde Şehitler Albümü’ne “Rumlar tarafından 22 Aralık 1963’te kaçırılıp şehit edildi” diye yazarak “katkıda” bulunmuş…

Osman Talat Hanifi, tam 55 senedir “kayıp” – eşi Elvan Hanım 1996 yılında vefat edinceye kadar eşini beklemiş… Elvan Hanım vefat etmiş… Osman Talat Hanifi’nin iki oğlu, Mustafa ve Korman da vefat etmiş…

Geride bir tek sevgili kızı Sultan Osman Talat kalmış babacığının akibetini araştıran ve yıllardır babasının olası gömü yerlerinin kazılması için mücadele eden…

Sultan Osman Talat Hanifi’nin göstermiş olduğu iki olası gömü yerinden birisi kazılmış, bir şey bulunamamış. İkinci olası gömü yeri hiç kazılmamış… Sultan Osman Talat bu olası gömü yerlerini binbir zahmetle, “kayıp” babacığını gömmekte yer almış iki farklı kişiden öğrenmiş – onları arkadaşlarının da yardımlarıyla bizzat Leymosun’a götürmüş… Farklı zamanlarda ve ayrı ayrı götürmüş olduğu bu şahitler, aynı hat üzerinde iki farklı olası gömü yeri göstermişler… Birisi kazılmış… İkinci olası gömü yerinin kazılmasını Kayıplar Komitesi kabul etmemiş çünkü Osman Talat Hanifi, “kayıtsız kayıplar”dan birisi…

25 Haziran 2018 Pazartesi günü Kıbrıs Cumhuriyeti İnsani İşler Komiseri Sayın Fotis Fotiu’yu ziyaret ediyoruz ve Sultan Osman Talat, bu ikinci olası gömü yerinin kazılması için İnsani İşler Komiserliği’ne resmi olarak başvuru yapıyor…

Sultan Osman Talat Hanifi’yle daha sonra oturup konuşuyoruz…

Babası 55 yıl önce “kayıp” edilen, babası “kayıp” edildiği zaman henüz beş yaşında bir çocuk olan Sultan Osman Talat’la röportajımız şöyle:

SORU: Sevgili Sultan Osman Talat Hanifi… 59 yaşındasın…
SULTAN OSMAN TALAT: E
vet, Limasol doğumluyum. Annem Elvan Osman Talat, annem Leymosunlu’ydu…

SORU: Baban Osman Talat?
SULTAN OSMAN TALAT:
Babam Baflı, Baf köylerinden Anadyulu…

SORU: Üç kardeştiniz…
SULTAN OSMAN TALAT:
Evet, üç kardeştik, iki erkek, bir kız… En küçükleri benim. Mustafa büyük olan, Korman ortanca, en küçük de benim.

SORU: Annenle baban nasıl tanıştıydı?
SULTAN OSMAN TALAT:
1952 yılında falan nikah oldular ama tanışmaları şöyle olmuş: Babam, motorla Karpaz’a gezmeye gitti. Arkadaşınındı bu motor, bir bakan vardı, Vedat Çelik. Onundu motor. (Okurlarımıza not: Bunu Sayın Vedat Çelik’ten araştırdık – kendisi bize kendisinin hiçbir zaman motoru olmadığını ama İngiliz Okulu’ndan arkadaşları olan ve motoru olanların Arodezli Yılmaz Ahmet ile Arif Cemal’in olabileceğini söyledi. Arif Cemal, Mağusa Tapu Dairesi’nden emekli olmuş… Araziye çıktıkları için arabayla değil motorla giderlermiş… Bu nedenle motor almış… Vedat Çelik Bey bize Arif Cemal’in vefat etmiş olduğunu da söyledi…Osman Talat Hanifi, Vedat Çelik’ten birkaç yaş büyükmüş, babaları arkadaşmış… S.U.)

sev-010.jpg

SULTAN OSMAN TALAT: Babam, onun motoruyla Karpaz’a gezmeye gitti… Eskiden kadınlar, mahalleli olarak toplanır ve Karpaz’a, Apostol Andrea’ya ziyarete giderlerdi. Annem de işte o kafilenin içindeydi. Babam annemi gördü… Beğendi… Ve motoruyla otobüsün arkasına takılarak Limasol’a geldi!
Tanışma böyle oldu!
Tabii gidene kadar karanlıklar oldu. Otobüsten indiler, herkes nerelere girdi, göremedi. Öyle başıboş dolanırken gene mahallemiz insanlarından Hasan Kazın dediğimiz alaminyocu Hasan dayımız, “Gördüm” dedi. Bana da anlatan tabii ne annemdir, ne babam, o Hasan dayıdır. Çünkü onun eşi de katılmıştı o geziye.
Sonra “Gördüm” dedi, “çok yakışıklı, uzun boylu… Bizim taraftan olmayan, motorlu bir genç… Gittim…”
“Ne aran” demiş kendine, “sağa bakan, sola bakan…”
Babam da “Ben esasında birini gördüm, takıldım peşine geldim, nereye girdi görmedim…”
Demiş kendine “Öyle herkesin kızının peşine takılıp gelemen, bu çevre kabul etmez…”
O da dedi ki “Yok, benim niyetim ciddidir…”
Neyse, gösterdi kendine evi, “Budur” dedi.
İsmini dahi bilmezdi.
Hasan dayı, “Hatta hiç unutmam” dedi, “555 sigara kullanırdı… Açtı sigara paketini ve ismini onun içine yazdı unutmasın diye… Ve gitti…”
Ondan sonra da defalarca gitti geldi, istedi…

SORU: O zaman baban Leymosun’da mıydı, yoksa başka bir yerde miydi?
SULTAN OSMAN TALAT:
Bir yerde görevliydi, İngiliz üslerinde görevliydi ama bilemem yani tam neredeydi. Çünkü on küsur sene, İngiliz’in var olduğu Mısır dahil, hemen hemen her yere gitti. Yollandı yani buralara… İtalya’da yaşadı…

SORU: Inspector (müfettiş) idi?
SULTAN OSMAN TALAT:
Royal Army’deydi – Kraliyet Ordusu…
İngiliz Okulu’nu bitirince girdiydi İngiliz Kraliyet Ordusu’na o dönem… İngiliz Okulu’nu bitirdikten sonra, bir sene orada öğretmenlik yaptıktan sonra – çünkü burslu okudu o okulda, parasıyla değil – onun için şart koşarlardı, bir yıl görev yapacak diye… Orada çalıştıktan sonra müracaat etti, galiba sınavlar vardı, girdi, kazandı… Ve hem askere girdi, ariyeten okula da gönderdiler kendini. Sanıyorum İtalya’da da okudu, İngiltere’de da okudu, devam ettirdi yani eğitimini. Ondan sonra da asker olarak sözleşme yaptı ve orduya girdi. Pilot olarak girdi.

SORU: Pilotluğu da var!
SULTAN OSMAN TALAT:
Pilottu zaten…

SORU: Ne hayatlar körledi bu toplum…
SULTAN OSMAN TALAT:
Ya… Ticarete de çok meyilli bir insandı. Severdi ticareti… Orduya girdikten sonra 12 sene, tabii baskı da yedi bunlardan, onu getir, bunu götür… Tabii ben onun yorumunu şimdi yapabiliyorum: Niye bu adam 12-13 yıldan sonra çıktı askerden? Sebebi buydu büyük ihtimalle, istedi çıksın ki kurtulsun ellerinden… Baskı yapamasınlar kendine… Çünkü eşini da çok istedi son zamanlarda yurtdışına götürsün, aileyi orada kursun… Ama annem gitmedi maalesef… Bu da, işte… Herhalde ölümü da bundan oldu…

SORU: Çıktı mıydı askerden?
SULTAN OSMAN TALAT:
Evet… 1962’de çıktı. Baskılardan dolayı bıraktı görevini. İstifa etti, çıktı. Ama peşini bırakan olmadı…

SORU: Ne yaptı ondan sonra?
SULTAN OSMAN TALAT:
Dükkan açtı… Baf yolu dediğimiz yerde dükkanı vardı. Limasol’dan Baf’a giden yol üzerinde dükkanı vardı. Okulların ön kısmı olurdu o yol. Orada dükkanı vardı. Genelde doğrudan mal getirir satardı.

SORU: Ne satardı orada?
SULTAN OSMAN TALAT:
Mesela ben iyi hatırlarım, Japonya’dan kimonolar getirirdi… Çinili tabaklar getirirdi, İngiltere’den tabaklar getirirdi, pahalı böyle, ismi olan tabaklar satardı. Ve İtalyan ayakkabıları! Öldüğünde hatta kaç mağaza İtalyan ayakkabı kaldıydı bize… Çünkü annem yapamazdı, araba vardı… Her imkan vardı, yapan kişi yoktu… Çocukları küçük, kadın araba kullanmasını bilmez.

SORU: Yani bu mağaza daha çok belki da İngiliz üslerinde çalışan İngilizler’e mi yönelikti?
SULTAN OSMAN TALAT:
Yok… İngiliz, Rum, Türk yoktu. Getirirdi, sipariş üzerine getirirdi… Sipariş üzerine verirdi. Genelde çeyizlik eşyalardı, ben hatırlarım onları… Yani işte çini tabaklar, örtüler ama yabancı mal… Japonya… İngiltere’den gene çeyizlik olarak tabaklar vardı…

SORU: Yani bir sene gitti o iş…
SULTAN OSMAN TALAT:
Evet, bir sene… Ondan evvel da – dedim ya ticaret kafası vardı ya – askerken bile, bu panayırlarda mesela Vedat Çelik çok çalışmıştır kendine – şeyler getirirdi… Mesela ilk pamuk şekeri makinesini biz getirdik, ilk darı makinesini… Darı makinesinin büyüklüğü bilin ne kadardı? Bu kadardı, insan boyundan uzun… Korkunç bir makineydi! Yaptığı da darıydı! Onları getirirdi… O panayırlarda çalıştırırdı birilerini, hem onlar ücret alırdı, paralanırdı, hem da kendi kazanırdı… Kendi bizzat yapamazdı çünkü İngiliz askeriydi…

SORU: Pamuk şekerini hatırlan?
SULTAN OSMAN TALAT:
Ya, ya, hatırlarım çünkü makine kaldıydı bizde diye, annem tabii ne yapabilir, ne yapabilir diye… Okulda – zaten ailenin yarısı da hep öğretmendir bizim – ona kantini verdilerdi da, annem orada pamuk şekeri yapardı…

SORU: Hangi okuldu o?
SULTAN OSMAN TALAT:
Sedat Simavi İlkokulu… Yani böyle bir hayat…

SORU: Kaç Kasım’da “kayıp” edildiydi?
SULTAN OSMAN TALAT:
22 Kasım 1963’te olmuştur…

 

DEVAM EDECEK

 

Bu yazı toplam 3300 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar