“Kaymaklı’dan Güney Afrika’ya hatıralar...”
KIBRIS’TAN HATIRALAR...
Çok değerli arkadaşımız, akademisyen-grafik sanatçısı ve yazar Konstantinos Emmanuelle’in “Tales of Cyprus” yani “Kıbrıs’tan Öyküler” sayfasında yer alan ve Kaymaklı’dan Güney Afrika’ya uzanan bir ailenin hatıralarını derleyip okurlarımız için özetle Türkçeleştirdik bugün...
Konstantinos Emmanuelle, bu konuda şöyle yazıyor özetle:
*** Nikos Falekkos, Haziran 1927’de Lefkoşa yakınlarındaki Kaymaklı köyünde dünyaya gelmişti. İfigeniya ve Kiriakos Falekkos’un tek oğlu idi, bir sene önce kızkardeşi Marulla dünyaya gelmişti. Babası, genç bir adam olarak şansını denemek maksadıyla Amerika’ya gitmişti... Birinci Dünya Savaşı ardından Kıbrıs’ta pek iş yoktu... 1924 yılında Amerika’dan Kıbrıs’a geri dönüşünde İfigeniya Papayorgiu’yla tanışmış ve evlenmişlerdi...
*** 1930’lu yılların başlarında Kaymaklı’da 4,500 kadar Kıbrıslırum’un, onların üçte biri kadar da Kıbrıslıtürk’ün yaşamakta olduğu tahmin ediliyor. Köyün Müslüman nüfusu, her zaman Kıbrıslırumlar’ın üçte biri kadardı... Yerel bir kör inanca göre, Aya Varvara köyünün azizi, Müslüman nüfusun Kıbrıslırumlar’ın üçte birinden fazla artmasına izin vermemiş ceza olarak çünkü seneler önce kilisesini yakmaya çalışmışlar...
*** 1929 senesinde Nikos henüz 18 aylıkken babası Amerika’ya geri dönmeye karar vermişti, kızkardeşi Marulla da üç yaşındaydı, onları annelerine bırakmıştı... Annesi ise kendi babası Nikolas ve annesi Julia ile yaşıyordu. Nikos, babasının Amerika’ya daha sağlam bir iş bulup da köye para göndermeye, böylece daha iyi bir hayatlarının olmasını sağlamaya gittiği anlatılmıştı. 1933 senesinde Nikos altı yaşındayken ailesi anne tarafından dedesinin inşa ettiği daha büyük bir eve taşınmışlardı. Yeni evin su tesisatı vardı, kanalizasyona bağlıydı ve elektriği de mevcuttu – bunlar ancak seneler sonra ulaşacaktı başka yerlere...
*** Nikos’un anne tarafından dedesi olağanüstü bir dülgerdi ve paslanmaz çelikten özel olarak yaptırmış olduğu çok modern ve sofistike iş aletlerine sahipti. Bu aletleri Mısır, Fas, İspanya ve Amerika’ya seyahatleri esnasında satın almıştı – oralara bir dülger olarak mesleğini geliştirmek maksadıyla genç bir adamken gitmişti... Yurtdışında elde ettiği yetenekler ve teknikler, Kamyaklı’daki tüm diğer dülgerlerin onu kıskanmasına yol açıyordu...
*** Nikos, Kaymaklı’da ilkokula başladığında yaramaz bir çocuk olarak ün salacaktı... Öğretmen masasının altına saklanıyor ve öğretmenin bacaklarını cimcikliyordu... Öğretmen çok öfkeleniyor ve bu çocuğun evde annesiyle kalmasında ısrar ediyordu... Nikos nihayetinde sakinleşip ilkokulu 1939 senesinde bitirebilecekti.
*** 1930’lu yıllarda Kaymaklı’da hayat çok hoştu, Nikos’un da hiç canı sıkılmıyordu... Köyde her daim hareket vardı, yapılacak ve görülecek çok şey vardı... Haftasonları Nikos gidip köyün futbol takımı olan Aşil FC’nin maçlarını izlemeye gidiyordu, okuldan çok iyi arkadaşı Yorgos Zodyades de bu takımda sol açıkta oynuyordu... Zaman zaman Nikos bu takımda gönüllü yan hakemlik de yapıyordu. Aşil (Achilleas) takımına karşı ne zaman bir İngiliz futbol takımı oynayacak olsa, stadyum derhal İngiliz takımının destekçileriyle dolup taşardı – bunlar daha çok askerler ve onların üstü olan subaylardan oluşuyordu...
*** Haftasonları, Pazar öğleden sonraları bir futbol maçı izlemek Kaymaklı gençliği için sade bir eğlenceydi, böylece genç erkekler ve genç kızlar okul, kilise ve yıllık panayırın dışında aynı alanı paylaşabiliyordu... Her yaştan çocuğun katıldığı bir diğer aktivite ise sinemaya gitmekti, çocuklara genellikle ailden biri eşlik ederdi. Çoğu çocuk gibi Nikos da filmleri seviyordu... Pazar ikindi matineleri için annesi ve kızkardeşiyle Lefkoşa’daki Pate Sineması’na gittiklerini ve daha sonraki gösteri için de kaldıklarını hatırlıyor. Pate alsında şimdiki Eleftheria Meydanı’ndan– o günlerin Metaksa Meydanı – 50 metre uzaklıkta olan Magic Palace Sineması’nın kısa ismiydi... Bu sinema, Hacısavva merkezinin karşısındaydı...
*** Magic Palace Sineması’nın bir de açık hava sineması vardı. Sinema için bir bilet bir kuruş tutuyordu. Sinemaya gidenlerin çok sevdiği bir atıştırmalık vardı ki o da pasadembo idi. Pasademboyu dişlerinizin arasında kırıyor, çatlaktan çekirdeği emiyor ve sonra da kabuğu yere tükürüyordunuz... Film sonrası sinemanın mermer zemininin bembeyaz pasadembo kabuklarıyla kaplı olması olağandı...
*** Pate Sineması’nda gösterilen çoğu film Britanya ya da Amerika’dan, Rumca altyazılı filmlerdi... Nikos, özellikle western filmlerin ve “akşın” filmlerinin çok popüler olduğunu hatırlıyor.
*** Bir filmin iki bölümde gösterildiğini hatırlıyor, her biri 40 dakikalık bölümlerdi bunların ve iki haftaya yayılıyordu. Sinema için daha fazla bilet satmanın akıllıca bir yoluydu bu... Ne yazık ki 1970’li yıllarda Magic Palace, yerine bir süpermarket yapılsın diye yıktırılacaktı...
*** Nikos tiyatroyu da seviyordu ve yerel tiyatro oyunlarına katılıyordu, köyünde sergilenen... Arkadaşı Pepe’yle birlikte köyün yerel tiyatrosunda oynamaya gidiyorlardı. Beş-altı ay kadar diğer aktörlerle birlikte bir kahvehanenin arkasında provalara gidiyorlardı, sonra da yerli ahaliye ve ziyaretçilere tiyatrolarını sunuyorlardı. Oyunlardan birinin adı “Çoban kız ve sevgilisi” idi... Arkadaşı Pepe, sonraları Kıbrıs’ın en sevilen profesyonel aktörlerinden birine dönüşecekti...
*** İkinci Dünya Savaşı esnasında Nikos ve kızkardeşi Trodos dağları eteklerinde bulunan Pelendri köyünde öğretmenlik yapan teyzeleri Androniki’yle birlikte yaşamaya gönderileceklerdi. Pek çok küçük çocuk, olası Alman bombardımanlarından korunmak üzere savaş esnasında akrabalarıyla kalmaya gönderilmekteydi o günlerde. Bir gün Nikos’un, teyzesi Androniki’yle bir anlaşmazlığı olmuştu. Onun evinden fırtına gibi çıktı ve Ağros köyündeki teyzesi Athena’nın evine kadar yürümeye karar verdi. Miller boyu yürümüş, çiftlik duvarlarından atlamıştı yol boyunca... Susayınca, yol kenarlarındaki birikintilerden su içmişti... Ne yazık ki bu su, hayvan sidiği, büyük olasılık da köpek sidiğiyle kirlenmişti ve sonrasında Nikos çok hastalanacaktı... Derhal hastaneye kaldırılacaktı, burada ekinokoka yakalandığı anlaşılacaktı. Hayvanlardan geçen bir parazitti bu... Onu ameliyat da edecekler ve yavaş yavaş sağlığına kavuşacaktı.
*** Sevgili annesi her gün midesinin etrafındaki büyük bandajı aylar boyunca değiştirmek zorunda kalacaktı. Günümüzde dahi bu ölümden döndüğü deneyimi hatırlatan izler, midesinin üzerinde duruyor...
*** Pek çok Kıbrıslı aile için kendi köylerinin dışına seyahat etmek, çok ender birşeydi Nikos gençken... Ancak bir keresinde ailece Apostolos Andreas Manastırı’na gittiklerini ve geceleyin orada kaldıklarını hatırlıyor. Yine trenle Kitrea’ya (Değirmenlik) bir arkadaşını ziyarete gittiğni hatırlıyor... Eski tren istasyonu, Kaymaklı’daki evinin hemen dışındaydı... Nikos ve arkadaşları çoğu zaman demiryolu boyunca koşturuyorlar, treni yakalamaya çalışıyorlardı çünkü trenlerin hangi saatlerde geçtiğini biliyorlardı.
*** Kıbrıs’taki pek çok ailenin yaptığı gibi Nikos da annesinin sebze-meyve ve yiyeceklerini köydeki yerel bir bakkaldan aldığını hatırlıyor... Annesinin bakkala verecek yeterli parası olmadığı zaman, bunları bir deftere yazıyormuş bakkal ve böylece kredi usulüyle bakkalda satılanları alabiliyormuş. Annesinin borcu birikince, bakkal da aileye ait bazı mallara el koymak için harekete geçtiğini hatırlıyor Nikos. Sözkonusu bakkalın, babasının Amerika’dan gönderdiği paranın bir kısmını da yürüttüğüne inanıyor Nikos... O günlerde tüm mektuplar bakkala veriliyormuş. Bakkalın Amerika’dan özel bir zarf içinde gelen mektubun arasında para olduğunu tahmin etmesi zor değildi...
*** Nikos, yalnızca oğlan çocukların gittiği, yakındaki Lefkoşa’da bir ortaokula devam etmiş... Yan yollardan birisinde okul arkadaşlarıyla birlikte okula yürüdüğünü, yolun diğer tarafında ise kız öğrencilerin okula doğru yürüdüğünü hatırlıyor. O günlerde gençler ancak uzaktan birbirlerine hayranlıkla bakabiliyorlardı... Herhangi bir biçimde konuşmak ya da flört etmek, son derece büyük bir saygısızlık olarak addediliyor ve yetişkinler tarafından yasaklanmıştı... İster dini, ister kültürel gerekçelerle o günlerde Kıbrıs toplumunun davranışlarını denetleyen ahlaki kurallar, herkes tarafından saygı gösterilen ve uyulan kurallardı...
*** Nikos, Kaymaklı’da Pancaros isimli bir komşularını hatırlıyor, adamın beş veya altı kızı varmış. Pancaros, kızlarına karşı çok korumacıymış, o kadar ki Nikos onların evinin önünde oynamaya her çıktığında, Pancaros dışarı çıkıp onu kovarmış... “Nedir burada yaptığın? Git kendi evinin önünde oyna ve buradan uzak dur” diye bağırıyormuş Nikos’a...
*** Nikos orta eğitimini tamamlayınca, Lefkoşa’da bir ihracat/ithalat şirketinde çalışmaya başlamış. İşi, müşterilerin siparişlerini İngilizce olarak daktiloya çekmekmiş, bunlar yurtdışından Kıbrıs’a ithal edilecek olan şeylermiş. Lefkoşa’daki gümrüğe bu ithal ürünleri varınca da Nikos oraya gidip bunları teslim alıyor ve müşterilere dağıtıyormuş. Ayda yedi lira kazandığı görece kolay bir iş olduğu halde, Nikos’un aklı Evripidis adlı bir aile dostunun kendisine anlattığı Güney Afrika’yla ilgili öykülere takılıp kalmış...
*** Evripidis, Güney Afrika’da yaşıyormuş ve sık sık Kıbrıs’a, Kaymaklı’ya Johannesburg’taki hayata ilişkin harika öykülerle geri dönüyormuş... Nikos insanların ayda 50 lira gibi bir para kazandığını duyunca da Nikos oraya gidip çalışmayı ve annesiyle kızkardeşine para göndermeyi aklına koymuş. O günlerde Kıbrıslılar için Güney Afrika oldukça popüler bir destinasyon olmuş...
*** 1947 yılında 19.5 yaşındaki Nikos, köyünden bir düzine kadar başka erkekle birlikte Kıbrıs’tan ayrılarak Johannesburg’ta şansını denemeye gitmiş. Annesi onun gitmesini istemiyormuş fakat dedesi yurtdışına gidip daha iyi bir hayat arayışına girişmesini destekliyormuş. Aslında 180 lira borçlanıp torununun uçak biletini ve diğer masraflarını karşılayan da dedesi olmuş. Nikos, Güney Afrika’da yalnızca birkaç sene çalışıp yeni bir hayat başlatmaya yetecek kadar yeterli parayı kazandıktan sonra da Kıbrıs’a dönmeyi tasarlıyormuş. Ancak hayatın başka planları varmış...
*** Lisedeyken İngilizce öğrenen Nikos, Johannesburg’ta yerli ahaliyle kolaylıkla iletişim kurabilmiş. İlk üç hafta Evripidis’le kaldıktan sonra hemen köşedeki bir dükkanda iş bulmuş... Kentte çalışırken kendisi gibi beş diğer genç Kıbrıslı erkekle aynı odayı paylaştığını hatırlıyor. İşe başladığında ayda 20 lira kazanıyormuş, bunun 10 lirasını annesine gönderiyormuş. Bu arada Nikos kendi köşe bakkalını satın alabilmiş zamanla ve kendi işini yürütmeye başlamış.
*** Nikos Kıbrıs’a geri dönmeden önce 12 sene boyunca Güney Afrika’da yaşamış. Artık 32 yaşındaymış, bekarmış, iyi bir hayat sürdürecek kadar para kazanmış. Onun Kıbrıs’a dönmesine bir dizi olay yol açmış. Öncelikle babası Amerika’dan dönmüş ve annesiyle birlikte 23 sene aradan sonra Kaymaklı’da yaşamaya başlamış. İkincisi yine Güney Farika’da yaşayan yeğeni Ermioni Kaymaklı’yı ziyaretten geri döndüğünde gidip mutlaka babasını görmesi için ona yalvarmış...
*** Nikos, tüm bu yıllar boyunca babasıyla mektuplar aracılığıyla temastaymış... Her onbeş günde ya da her ayda bir babasıyla yazışmaktaymış... Güney Afrika’ya yerleşince, babasıyla iletişimi de artmışmış... Nikos her zaman Kıbrıs’a geri dönmek istediği halde, bu fırsatı ancak 1959 yılında bulmuş, o zaman eve geri dönmek için mali olarak hazır olduğuna karar vermiş. Süpermarket işini satmış ve Kıbrıs’a dönmek üzere uçağa binmiş. Birkaç saat sonra 30 senedir görmemiş olduğu babasıyla yeniden bir araya gelmiş... Babası, annesi ve birkaç akrabası havaalanına onu karşılamaya gelmişler... Bu da son derece duygusal bir an olmuş. Nikos, “yabancı” bir adamla tanıştırılıp “Bu senin babandır” dendiği o sürrealist duyguyu hatırlıyor...
*** O günden sonra Nikos saatler boyunca bu yabancının kim olduğunu öğrenmek üzere onunla sohbet etmiş... Tek bildiği babasının çeşitli barlarda ve lokantalarda, Amerika’nın Büyük Depresyon döneminde Virginia ve Güney Carolina’da şef ve garson olarak çalıştığıymış. Gerçekte öğrenmek istediği şey, babasının neden kendisini ve ailesini 1929’da bırakıp gittiği imiş. İşte şimdi gerçeği öğrenme fırsatı varmış. Nikos saygılı davranıp öfkelenmemeye veya duygusal davranmamaya çalışmış. Geceleri saat ikilere üçlere kadar ayakta kalıp babasıyla sohbet ettiğini hatırlıyor. Ancak tüm sorgulamalarına karşın Nikos hiçbir zaman gerçeğe ulaşacak somut bir yanıt bulamamış, babasının kendilerinden onca yıl neden uzak durduğu konusunda... Genç bir çocuk olarak bir kaybetme hali ve terkedilmişlik duygusu, ömür boyu ona eşlik edecekmiş...
*** Kıbrıs’a ailesine döndükten sonra Nikos bir iş bulup Kaymaklı’ya yeniden yerleşmeye çalışmış. 1959 yılında Çikkina Mihail adlı bir kızla tanıştırılmış, Alambra yakınlarındaki Şa (Sia) köyündenmiş bu kız... Çikkina, 1941 yılında Mirianti ve Mihail Savva’nın kızı olarak dünyaya gelmiş. Çikkina’nın ailesi toprakla uğraşan insanlarmış. Annesi Mirianti, Kornos köyünden fakir bir aileden geliyormuş ve Şa köyünden Mihail Savva’yla evlendiğinde daha zengin olacağını sanıyormuş. Ancak bu doğru değilmiş. Mihail tarlalarda çalışıp sebze yetiştiriyormuş, hububat yetiştiriyormuş, bunları Lefkoşa’da pazara götürüp satıyormuş, civar köy ve kentlerde de satış yapmaya çalışıyormuş.
*** Mirianti de tarlalarda çalışıyormuş ancak sık sık Şa yakınlarındaki yolların tamiratında da çalışmaktaymış... Kış öncesi ve sonrası yapılıyormuş yol tamiratları... Mirianti ayrıca köy yakınlarındaki yerli bakır madeninde de çalışarak birkaç kuruş ekstra para kazanıp beş kızı ve bir oğlunu geçindirmeye çalışıyormuş.
*** Şa’da doğmuş olduğu halde Çikkina, Lefkoşa’da, Uzunyol’daki Kızlar Akademisi’nde okula gidiyormuş. Bu yatılı bir okulmuş ve Athena Yuannidu’nun sahibi olduğu bir okulmuş. Çikkina, okul duhuliyesinin senede dört lira olduğunu ve yatılı kalması için ailesinin ayda iki lira daha ödemek zorunda olduğunu hatırlıyor. Kızlar kendi yemeklerini karşılıyormuşlar. 1958 yılında mezun oluncaya kadar yatılı okulun parası ayda 14 liraya yükselmişmiş...
*** Çikkina okulda iyi bir öğrenciymiş, dört kızkardeşten yalnızca o Lefkoşa’ya eğitime gönderilmiş. O günlerde bir lise diploması, çok iyi ve saygın bir işe giden yolmuş. Çikkina köyünün güzellerinden biriymiş ve çoğu zaman festivallerde ve gösterilerde önde yürümesi için seçilmekteymiş...
*** 1959 senesinin Mayıs ayında, Savva ve Falekkos ailelerinin ortak bir tanıdıkları Çikkina ile Nikos’u tanıştırmış, evlenecek yaşta ve birbirlerine uygun oldukları düşünülüyormuş. Çikkina okuldan yeni mezun olmuş ve Lefkoşa’da ünlü bir hukuk firmasında iş bulmuş. Nikos ise başarılı bir işadamı olarak yurtdışından yeni dönmüş. 14 senelik yaş farkını gizlemek maksadıyla Nikos’a Çikkina’nın 18 değil 22 yaşında olduğu söylenmiş... Çikkina’ya ise Nikos’un 32 değil 28 yaşında olduğu söylenmiş... Ancak evlendikten sonra birbirlerinin gerçek yaşlarını öğrenebileceklermiş!
*** Nikos ve Çikkina, 28 Haziran 1959’da evlenmişler. Nikos, eşiyle birlikte Johannesburg’a geri dönmeye karar vermiş. Beş sene boyunca hiç durmaksızın çalışıp sonra da daimi olarak aileleriyle birlikte Kıbrıs’a geri dönüp yerleşmekmiş planları. Çikkina Kıbrıs’taki ailesinen ve dostlarından ayrılacak olmaktan üzülüyor olsa da, beş sene için bu planı kabul etmiş. Bu arada Johannesburg’ta dört çocuk yetiştireceklermiş: Kiriakos, Anthia, Mihail ve Yenia (İfigeniya)...
*** Pek çok Kıbrıslı için Güney Afrika’daki hayat zormuş. Dil bilmedikleri için çoğu Kıbrıslı, uzun saatler boyunca mağazalarda çalışıyorlarmış. Nikos gün doğmadan kalkıp dükkanını sabah saat 6’da açıyormuş. Dükkan geceleyin 10.30’da kapanıyormuş. Dükkanı haftada yedi gün açıkmış, ancak Paska’da yarım gün, Noel’de yarım gün ve Yeni Yıl’da bir gün kapalı imiş...
*** Çikkina çocukları okula bıraktıktan sonra dükkana gidip Nikos’a yardım ediyormuş, kapanış saatine kadar. Nikos ise ikindileri eve kestirmeye gidiyormuş birkaç saat... Çikkina saat 7’de eve dönip yemek pişiriyor, çocuklara banyo yaptırıyor ve saat 9.30’da eşiyle birlikte dükkanı kapatmak üzere geri dönüyormuş. Güney Afrika’da güçlü bir Rum Ortodoks topluluğu varmış ki bunlar pek çok Kıbrıslı’ya dinleri ve anavatanlarıyla sıkı bir iletişim içinde olmalarına yardım ediyormuş...
*** Nikos ile ailesinin birlikte tatile çıkmaları imkansızmış çünkü her zaman birisinin dükkana bakması gerekiyormuş... Anne ve babaları henüz hayatta iken Nikos ve Çikkina birkaç kez Kıbrıs’a dönüp onları görmeyi başarmışlar. Nikos babasını iki kez daha görmüş, 1966’da ve 1971’de... Tüm hayatı boyunca babasıyla yalnızca kesintisiz dokuz ay geçirdiği için üzülüyor...
*** Nikos ve Çikkina çoğunlukla çok sıkı çalışmışlar, çocuklarının eğitimine konsantre olmuşlar, mümkün olduğunca rahat bir aile hayatı geçirmelerini sağlamaya çalışmışlar. Her zaman evlatlarının hayattaki seçeneklerini arttırmaya çalışmışlar, her zaman Kıbrıslı köklerine bağlı olmalarını sağlamaya çalışmışlar. Nikos, kızkardeşi Marulla’nın çocuklarına da yardım etmiş, onların Yunanistan’daki üniversite eğitimini desteklemek için yeterince para göndermiş...
*** 2005 yılında, Güney Afrika’da 45 yıl geçirdikten ve dört evlat yetiştirdikten sonra Nikos ve Çikkina Falekkos, nihayet Kıbrıs’a geri dönebilmişler... Geride bıraktıkları yurtşarından çok farklı bir yer bulmuşlar... Bugün Larnaka yakınlarındaki Oroklini’de sessiz bir emeklilik hayatı sürdürüyorlar, düşlerini gerçekleştirdikleri için mutludurlar, hesaplarından 40 sene daha fazla alsa da bu... Sık sık evlatlarını ziyaret etmek üzere yurtdışına seyahat ediyorlar ve çocuklarının ve torunlarının kendilerini ziyaretini de iple çekiyorlar...
*** Nikos ve Çikkina Falekkos’u Oroklini’de büyük bir zevkle ziyaret ettim. “Kıbrıs’ın Hikayeleri” için röportajımı kabul ettiği zaman Nikos’un kendi hayatı ve geçmişi, özellikle babasıyla ilgili olarak son derece açık olduğunu farkettim. Neredeyse 90 yaşında olduğu halde, babasının yokluğunun gizeminden kaynaklanan bir hüzün hissettim. Sesi titriyordu, gözleri yaşarıyordu, genç bir oğlan olarak hissettiği acıyı hatırlattı bunlar bana, günümüze kadar bu acı oradaydı... Ancak Nikos’un böylesine sevecen ve destek dolu bir ailesi olması rahatlatıcıdır... Kendi hayatında bir baba figürü olmasa dahi, Nikos her zaman çok sevecen ve her daim evlatlarının ve torunlarının yanında olan bir babaya ve dedeye dönüşmüştür...
*** Nikos’un oğlu Kiriakos’a (Kiri) ailesiyle röportajı ayarladığı ve hem Londra’da, hem de Kıbrıs’ta “Kıbrıs’ın Öyküleri”ne verdiği inanılmaz destek için teşekkür ediyorum... Umarım ki bu röportaj, tüm aile için değerli bir hatıra olur... Nikos Falekkos ile “Kıbrıs’ın Öyküleri” için röportajım 12 Ekim 2016 tarihinde yapılmıştı...
(TALES OF CYPRUS’ta Konstantinos Emmanuelle’in yazısını derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).