“Kaynatamın Baf’ın Agurso köyünde bir Kıbrıslırum kadından bir oğlu vardı, onu bulmak istiyoruz...”
OKURLARIMIZ BİLDİKLERİNİ PAYLAŞMAYA DEVAM EDİYOR...
Bir okurumuz bizi arayarak şunları paylaşmak istediğini söyledi:
*** Kaynatam Baf’ın Agurso köyündendi... Bu köyde bir Kıbrıslırum kadından bir oğlu vardı fakat bundan hiç bahsetmezdi...
*** Kaynatam altı-yedi ay evvel rahmetlik oldu... Kaynatamın kendi eşinden de sekiz çocuğu vardı... Kıbrıslırum kadından olan oğlu, onun çocuğu olduğunu bilirdi... Hatta 1974’te bu çocuk askerdi ve gidip Kıbrıslıtürk babasını bularak onu merak ettiğini, ona bir şey olup olmadığını kontrol etmeye geldiğini söylediydi...
*** Ama kaynatam bu konudan birine pek bir şey söylemedi. Kıbrıslırum çocuğun annesinin, doğumdan sonra öldüğünü duyduyduk... Kaynatam bir noktada Baf Kasaba’ya taşındıydı ama köye gelirdi.
*** Agurso karma bir köydü ve 74’e kadar karma olarak kaldı, kaçmadıydılar yani...
*** Bizim aile şimdi ister bulsunlar bu kardeşlerini... Lütfen bize yardım edin ki eşimin ailesinin bu Kıbrıslırum kardeşini bulalım ve kendisiyle görüşelim. Agursolu köylüler bu hikayeyi çok iyi bilir... Eğer kaynatamın Kıbrıslırum oğlu eğer hayatta ise, şimdi 70’li yaşlarında falan olmalıdır...
Bu okurumuza bizimle bu bilgileri paylaştığı için çok teşekkür ediyoruz. Her Pazar yazılarımızın yer aldığı POLİTİS gazetesinde de konuyu gündeme getirmeyi ve bu okurumuzun ailesine yardımcı olmayı tasarlıyoruz.
Konuyla ilgili olarak daha ayrıntılı bilgi sahibi olan okurlarımızı, isimli veya isimsiz olarak 0542 853 8436 numaralı telefondan beni aramaya davet ediyorum...
BİR KİTAP...
“Selanik, ailemin yemek kitabı...”
Esin Eden ile Nikolas Stavrulakis’in kaleme aldığı “Salonika, a family cookbook” yani “Selanik, ailemin yemek kitabı” çok kültürlü Selanik’ten bir kitap... 233 sayfalık kitabın tanıtımında şöyle deniliyor:
“Bir halk kayıp olduğunda, en son unutulan şeyin yemekleri olduğu anlatılır... Belki çocuğunuza anadilinizi öğretemezsiniz ancak mutlaka ona annenizden öğrendiğiniz yemekleri pişiriyorsunuzdur...
Günümüzde Selanik, tümüyle bir Yunan kenti gibi görünür – Bizans kiliseleri ve domuz kebaplarıyla ünlenmiştir. Ancak yirminci yüzyılın başlarında “Salonika” yani “Selanik” denen bu liman kenti, çok farklı bir yerdi çünkü nüfusunun yarısı, Sefarad Yahudileri idi, bunlar 1492’de İspanya’dan kovulan Yahudiler’di, Ladino konuşuyorlardı, bu ortaçağ İspanyolcası’nın İbranice’yle karışımından doğmuştu... Kaybettikleri yurtları İberya’dan sinagoglarının isimlerini Selanik’te de vermişlerdi... Osmanlılar onların Selanik’e sığınmasına izin vermişti... Böylece Selanik nüfusunun yarısı Sefarad Yahudileri, geriye kalan diğer yarısı ise Türkçe konuşan Müslümanlar, Yunanlılar ve Bulgar Hristiyanlar’dan oluşuyordu, bunlar farklı bölgelerde kalıyor ve farklı mesleklerde çalışıyorlardı. Osmanlı İmparatoru Sultan’ın yasalarına uydukları ve vergilerini ödedikleri sürece, imparatorluğun yetkilileri onların Osmanlı değerlerini paylaşıp paylaşmadıklarını veya kültürel olarak entegre olup olmadıklarını pek umursamıyordu. Selanik de son derece çok kültürlü, ilerici bir kentti...
Kitabın girişimde Nikolas Stavrulakis, eski kent için “Sanki eski bir evdi, çok sayıda odası olan bir ev ve farklı aileler bu odalarda yaşıyordu, yalnızca karanlık koridorlarda karşılaşıyorlardı. Bazı odalar ışık doluydu ve bu evin bulunduğu dünyada yaşayan değişikliklere açıktı... ancak başka odalar karanlıktı, saklı hatıraları gizliyordu ve neredeyse hiç günışığına çıkmayan olayları gizliyorlardı...”
Esin Eden ise kitapta şöyle yazıyor: “Selanik’teki evimiz yeni bir evdi, çok şık bir mahalledeydi, Yalılar denen deniz sahiline yakındı, Hamidiye bölgesindeydi... Güzel kokulu asmaların ve ağaçların bulunduğu bir bahçesi vardı. Yasemin, francipani ve her tür gül çeşidinin ekili olduğu bahçelerle çevriliydi... İlkbaharda ve yazın son demlerine kadar eve yürürken insanın bu kokudan başı dönerdi... Koku havada bir tül gibi asılı kalırdı...”
FOTOKART sitesinde ise kitapla ilgili bir tanıtım yazısında şöyle deniliyor:
“Tanıtmak istediğimiz kitap, aslında bir yemek kitabı. İçinde bir ailenin hem İspanya’dan hem de Selanik’ten kuşaklar boyunca aktararak yaşattığı mutfağın yemek tarifleri var. Avi Sharon’un bir giriş yazısı yazdığı bu kitabı bizim açımızdan önemli kılan nokta, sözü edilen ailenin bir Dönme yani Sabetaycı aile olması.
Eden ailesi, 15. yüzyılda İspanya’dan Selanik’e gelip yerleşen bir Yahudi ailesi. Selanik’te daha sonra Müslüman olan bu Sabetaycı ailenin İstanbul’da yaşayan fertlerinden Esin Eden, yemek tariflerini topladığı bu kitaba, ailenin özellikle Selanik’teki yaşamından çizgiler sunduğu bir bölüm de eklemiş. Biz bunun ve Stavroulakis’in Dönmeler üzerine yazdığı bölüm üzerinde duracağız.
Kitabın bir başka ilginç özelliği ise Stavroulakis’in yazdığına göre, Atina’da İngilizce ve Istanbul’da Türkçe olarak iki versiyonunun yayınlanıyor olması ve Türkçe olanında, aileye ve Dönmelere ait bilgilerin yer almaması.
Esin Eden ailesinin öyküsünü, daha çok annesinin yaşamı ve anıları çerçevesinde, “ailem, annem ve hiç bilmediğim bir dünyanın anıları” adlı bölümde aktarıyor.
Kızlık adı Fuat olan annesi Nuriye Eden, tam yüzyıl dönümünde, 1900’de Selanik’te doğar. 1924’te, Selanik’ten ailesinin göçtüğü Avrupa’daki yaşamından sonra, 1981’de İstanbul’da ölür.
Nuriye Eden evlendikten kısa bir süre sonra Münih’e taşınır ve orada iki oğlu olur: Hasan ve Müfit. Aile 1929-39 arası Brüksel’e taşınır, orada da kitabın yazarı Esin Eden doğar. Oradan da, ailenin diğer fertleriyle buluşmak üzere, onların 1927’de göçtükleri İstanbul’a taşınılır.
Nuriye Eden, hep bu istekle yaşamasına rağmen, doğduğu ve büyüdüğü şehri bir daha hiç göremez.
Yazarın büyük büyük babası İzmirli, başından üç evlilik geçmiş Ramazan Efendi’dir. Onun İzmirli ikinci eşinden olan oğlu Hasan Akif, Kavala ve çevresinin nüfuzlu bir tütün tüccarıdır. Kızlarının hepsi Selanik’in en iyi okullarına devam ederler ve iyi eğitim alırlar. Almanca ve Fransızca bilir, yeni yayınları, şiir ve roman dünyasını takip ederler.
Bu kızlardan biri olan yazarın büyükannesi Selanik’teki Terakki Lisesi’nde öğretmen olur. Yazarın dayısı Abdi, Fevziye Lisesi’ni takdirle bitirir.
Ailenin evi Selanik’te, bugünkü Analipsi’ye yakın, o günkü adıyla Yalılar semtindeydi. Bu bölge birçok yalıya sahip olduğu için bu adla anılırdı. Ancak daha sonra yalıların deniz tarafı dolduruldu ve sahil yolu yapıldı. Böylece yalı kalmadı. Ancak bu semtte hala, 19. yüzyılın sonundan kalan bazı Dönme evleri bulunmaktadır.
Yazar, ailenin Selanik günlerinden, hoş günlük ayrıntılar veriyor. Herkes oruç tutmasa da, ramazan ayında yemek iftar saatinde yenirdi. Muharrem ayında aşure yapılırdı. Kandillerde (Belçika’da bile) şu mani söylenirdi:
Yağ parası, mum parası
Akşam oldu, kandil parası
Sıra sıra şişler, işte geldi dervişler
Dervişlerin karnı aç, balık ister.
Yeni ay göründüğünde, yazara annesi çocukluğundan hatırladığı şu duayı okurdu:
Ayı gördüm Allah
Amentubillah
Aylar mübarek olur
İnşallah.
Kozmopolit Selanik’i, Birinci Dünya Savaşı’na kadar, “yolları yalnızca karanlık koridorlarda kesişen farklı ailelerin paylaştığı, çok odalı, eski bir ev” olarak tanımlayan Stavroulakis ise kitaba hem bir önsöz yazmış, hem de Dönmeler hakkında genel bilgiler verdiği, tarihsel notlarla bezeli bir bölüm eklemiş.
Sabetay Sevi hareketinin doğuşunu ve gelişimini, Selanik’in kozmopolit yapısını, Dönmelerin iç ayrılıklarını ve mübadele ile Istanbul’a gidişlerini özetleyen Stavroulakis, 1900 yılı Selanik nüfusunu da şöyle veriyor: Yaklaşık olarak 80 bin Yahudi, 60 bin Müslüman, 30 bin Hıristiyan. Toplamı 170 bin olan bu rakamın yine yaklaşık olarak yüzde onu Dönme.
Dönmelerin, Türkiye ile Yunanistan arasındaki nüfus mübadelesi sonucu, 1923-27 arası genellikle Istanbul’a yerleştiklerini belirten yazar, en muhafazakâr Dönme grubu olarak Karakaşları görüyor, Yakubilerin de, Türkiye’de özellikle evlilikler yoluyla yeni Cumhuriyet’in kimliği ile bütünleştiklerine dikkat çekiyor. “Yunanistan Yahudilerinin Yemek Kitabı” adlı bir eseri de olduğunu öğrendiğimiz yazar, genellikle Mevlevi Dönmelerin devam ettiği Yenikapı Mevlevihanesi, Mevlevi Dönmelerin arasındaki son ünlü bestecilerden olan, dini bilgisi ile tanınan Esat Dede gibi ayrıntılara da yer veriyor.
Ancak Ilgaz Zorlu’nun çabalarıyla kapısı bir miktar aralanan Türkiye’deki Dönmeler konusu, bu örnekte görüldüğü gibi, aile kültür varlıklarının sergilenmesi ve mezara götürülmemesi yoluyla daha iyi anlaşılabilir ve tarihe katkı yapabilir.
Edenler’in Mutfağı
Esin Eden kitabında, 1939’da İstanbul’a gelen Edenler’in, ailenin burada yaşamakta olan diğer fertleriyle birleştiğini, Selanik’teki evlerinin çiçeklerle dolu bahçesinin, meyva ağaçlarının güzelliğini saklayan anıların İstanbul’da, neşeli yemek sofralarının, sıcak öğleden sonra sohbetlerinin, mutfaklardan yükselen burcu burcu kokuların, amcaların, teyzelerin arasında gelişip güzelleştiğini, çocukluğunun en değerli hazinesini oluşturduğunu anlatıyor bize; bu hazinenin kapılanın açıyor.
Ailenin kadınlarının, ellerinde kurabiye veya meyva tabaklarıyla öğleden sonraları birbirlerini ziyaret ettiklerini, kağıt oynamıyorlarsa eğer, limon kabuğuyla kokulandırılmış sigaralarını “tellendirirken” tatlı tatlı sohbet ettiklerini bir bir anlatıyor.
İzmir’de yaşayan büyük büyük dedesinin ikinci evliliğinden olan oğlu Hasan Akif’in büyük dedesi olduğunu, annesinin ölümü üzerine teyzesi tarafından himaye edilmek üzere Selanik’e gönderildiğini, böylece Selanik’te başlayıp İstanbul’da hala yaşayan mutfak kültürünün her ülkenin gelenekleriyle zenginleştiğini belirtiyor.
Babaannesi Emine Hanım’ın migren ağrılarından, en görkemli lokantalarda bile çatal-bıçağı peçeteyle silecek kadar “ilerlemiş” titizliğinden, sofrada sorunların asla konuşulmadığından dem vurarak tatlı, sıcak bir ailenin portrelerini tek tek tanıttıktan sonra yemeklerin birbiri ardına nasıl servis edildiğine değiniyor.
Mezeler, limon suyuna yatırılmış kalamata zeytini, huevos haminados’lardan, domates ve zar gibi dilimlenmiş salatalıktan oluşuyor.
Et yemekleri ana yemeği teşkil ediyor. Ardından zeytinyağlı sebzeler geliyor. Bademle süslenmiş tatlılardan sonra meyva yeniyor ve kahve içiliyor.
Ailenin tutucu bir din anlayışının olmadığını söylüyor Esin Eden. Yılın ilk aylarında kuzu etinin zinhar yenmemesine karşın, baharla birlikte süt kuzularının domates ve maydanozla pişirildiğini ve afiyetle yendiğini belirtiyor.
Esin Eden kitabını, salatalar-mezeler, çorbalar, balık yemekleri, et yemekleri, tavuk yemekleri, hamurişleri, tatlılar diye bölümlere ayırmış. Bölüm başlarını Stavrolakis’in desenleri süslüyor. Eden ailesinin ilginç yemeklerinden birkaç örnek:
Çok Güzel Halka
Maden suyunu, zeytinyağını, şekeri, rakı veya limonlu votkayı, suyu ve limon kabuklarını karıştırdıktan sonra un ekleniyor, halka şekli verildikten sonra fırında pişiriliyor. Esin Eden, “çok güzel halka” için Türk rakısının daha iyi olduğunu, uzo’nun limonla pek de yakışmadığını belirtiyor.
Harp Zamanı Baklavası
Eden’in bu ismin, hangi harpten “mülhem” olduğu hakkında yorumları var. Balkan Harbi de olabilir, Birinci Dünya Savaşı da.
Baklavanın önce şurubu hazırlanıyor. Baklava hamuru açılırken hem maden suyu, hem küllü su gerekiyor. Budandıktan sonra kurutulmuş asma filizlerinin yakılmasıyla elde edilen küllü suyun en iyisi olacağını kaydediyor.
Küçük küçük halkalar açılıp ortalarına fındık, ceviz, karanfil ve tarçınla hazırlanmış “iç” konulduktan sonra kapatılıyor ve zeytinyağında kızartılıyor. Üzerine hemen şurup döküldükten sonra sadece birkaç dakika beklenip ikram tabağına alınıyor. İstenirse üzerine biraz pudra şekeri ve gül suyu dökülüyor.
Selanik Yumurtası
Seferatlarca huevos en haminados diye adlandırılan, “Yahudi yumurtası” diye de bilinen Selanik Yumurtası, kırmızı soğanın kabuğu, kahve taneleri ve demlenmiş çayın tekrar kullanılan yapraklarında yumurtaların kaynatılması ile hazırlanıyor. Hafif kahverengiye dönen yumurtaların kabukları biraz zeytinyağı ile ovularak parlatılıyor.
Eden ailesinin büyük büyükdedeleri, babaanneleri, teyzeleri bir bir gözümüzde canlanırken, onların becerikli ellerinden çıkmış, yılların ve yerlerin içinden süzülmüş tarifleri bize güzelim bir dünyanın kapısını açıyor...”
(Esin Eden - Annemin Yemek Defteri Selanik - Esin Eden’in kitabı, Türkçe olarak, 2000 yılında Oğlak Yayıncılık tarafından Annemin Yemek Defteri Selanik ismi ile yayınlanmış...)
BİR FİLM...
“Evdeki Yabancılar...”
Bir Ege sahil kasabasında doğmuş, büyümüş; mübadelede Yunanistan'a göç etmek zorunda bırakılmış bir Rum kadın (Agapi) 80’li yaşlarına geldiğinde evini bulmaya yollara düşer. Yanında da refakatçi olarak 20’li yaşlarındaki kız torunu vardır (Elpida)... Evi artık 35’li yaşlarındaki bir Türk gencine (Yaşar) aittir. Yaşlı kadın inat, genç adam inat, evi bir türlü paylaşamazlar. Bir evin içinde geçmişini arayan bir kadın, fotoğraf tutkunu genç ve güzel bir kız, hayatını kendi rutininde yaşayan huzurlu ve yalnız bir adam... Hiçbiri bir evde uzun bir süre beraber yaşayacaklarını tahmin edemezlerdi. Hem de aynı dili bile konuşmuyorlardı. Peki bu insanların aynı evde yaşamalarına sebep olan neydi? Sadece yaşlı bir kadının inadı mı, yoksa iki gencin birbirine olan aşkı mı? Yoksa geçmişin izini sürmek mi? Geçmişinin peşine düşen bir kadınla, geleceğine sahip çıkmaya çalışan bir adamın, yıllardır her şeye sessizce tanık olan ve paylaşılamayan bir evde kesişen hayatları...
Birbirine yabancı bu üç kişi aynı evde yaşamaya başlarlar.
Oyuncular: Melpo Zarokosta, Fatih Al, Romy Vasiliadis, Cem Bender, Ferit Aktuğ, Gökçe Sezer, Uğur Uzunel.
Yönetmenler: Dilek Keser & Ulaş Güneş Kacargil
Yapımcı: Özkan Yılmaz
Senaryo: Ulaş Güneş Kacargil
Görüntü Yönetmeni: Türksoy Gölebeyi
Ödüller, 24. Ankara Uluslararası Film Festivali:
- En İyi Sanat Yönetmeni: Işıl Çağlar Narlıer
- En İyi Özgün Müzik: Ulaş Güneş Kacargil
- Umut Veren Yeni Senaryo Yazarı: Ulaş Güneş Kacargil