Kazılarda geçen yıllar... (3)
Kayıplar Komitesi kazı ekiplerinde son 12 yıldır görev yapan arkeolog Pambos Şafku, sorularımızı yanıtladı...
Kayıplar Komitesi kazı ekiplerinde son 12 yıldır görev yapan arkeologlarımızdan Pamos Şafku, sorularımızı yanıtlıyor... Pambos Şafku, pek çok kazıda bulunmuş ve biz de ona neler hissettiğini, neler düşündüğünü soruyoruz...
Onunla Girne Boğazı’ndaki kazıda görüşmüştük en son, burada arkeolog Ali Çulluoğlu’nun başkanlığındaki kazı ekibinde çalışmaktaydı...
Pambos Şafku ile röportajımız şöyle:
“İNSANİ PROJEDE ÇALIŞMAKTAN GURUR DUYUYORUM...”
SORU: Kayıplar Komitesi kazı ekibine ne zaman katılmıştın Pambos? Bir arkeolog olarak bu kazı ekiplerindeki işinize başlarken, bundan beklentiniz neydi? Neler beklemeniz gerektiğini tahmin ediyor muydunuz, yoksa sizin için bazı şeyler sürpriz olmuş muydu?
PAMBOS ŞAFKU: Ben, Mart 2009’dan bu yana alanda bir arkeolog olarak çalışmaktayım. Benim için Kayıplar Komitesi projesinde yer alıp çalışmak, hem bir fırsat, hem de kamçılayıcı bir durumdu... Böylesi bir insani projede çalışacak olmaktan gurur duymaktaydım çünkü, hala gurur duyuyorum... Özellikle bazı kazılara katılmamın ardından, Kayıplar Komitesi’nin “kutsal” amacını ve çalışmalarını ilk elden anlamıştım... Başlangıçta biraz da merak vardı bende çünkü ilk kez Kıbrıslıtürk toplumundan insanlarla tanışıp onlarla birlikte çalışacaktım. Ancak bir süre sonra arazide çalışmakta olan iki toplumlu ekiplerin aralarındaki güçlü bağa ve dostluğa şahit oldum... Hiç kuşkusuz, bu benim için hoş bir sürpriz olmuştu... Genel olarak geçmişe dönüp baktığımda, bu projede çalışma kararımdan pişmanlık duymuyorum...
“İKİ TOPLUMLU EKİPLER, ORTAK BİR HEDEF İÇİN ÇALIŞILABİLECEĞİNİN İSPATIDIR...”
SORU: İki toplumlu ekiplerde çalışmakla ilgili neler hissediyordun? Bu deneyim sana neler kattı?
PAMBOS ŞAFKU: Kayıplar Komitesinin iki toplumlu ekipleri, Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın düzgün biçimde, ortak bir hedef için çalışabileceklerinin en güçlü ispatıdır... Bu örnek, harika bir örnektir, özellikle de her iki toplumdan genç insanların iletişim kurup işbirliği yaparak, sosyal ilişkiler ve dostluklar geliştirebileceklerine dair güzel bir örnektir. Bunun da ötesinde inanıyorum ki Kayıplar Komitesi’nin iki toplumlu ekipleri, Kıbrıs’ta yeniden yakınlaşma sürecinde önemli bir rol oynayabilirler...
“DÜZGÜN BİR CENAZE VE GÖMÜ...”
SORU: Bir “kayıp”tan geride kalanlar bulunduğunda neler hissediyorsunuz? Ekibiniz kazı yapıp da herhangi bir ize rastlamadığı zaman neler hissediyorsunuz?
PAMBOS ŞAFKU: Elbette herkes insan kalıntıları bulununca sevinir... Benim de bundan memnun olmamın nedeni, onca yıl sonra “kayıpları”nın akibetini bir ailenin daha öğrenecek olmasındandır... Aynı şekilde bir “kayıp”tan geride kalanları bulmamızın, “kayıp” yakınlarının acısını en nihayetinde biraz dindirecek olmasına yol açacağını hissediyorum. Bunun da ötesinde sözkonusu “kayıp” şahıs, kimliklendirildikten sonra en azından düzgün bir cenazeye ve gömüye sahip olabilecektir... Tüm bunların ötesinde, bu konuyu bir de başka türlü ele alacak olursak, insan kalıntıları bulduğunuz zaman bu size motivasyon, enerji ve hedefinize ulaşmanız için daha fazla çalışmak için güç verir. Öte yandan herhangi bir sonuca ulaşmaksızın kazı yaptığınızda düşkırılığına uğrarsınız, kendinizi yorgun ve tükenmiş gibi hissedersiniz...
“KIBRIS’IN DOĞASINI HER MEVSİM GÖZLEMLEME ŞANSI DA ELDE EDİYORSUNUZ...”
SORU: Sizin için tüm Kıbrıs çapında kazı yapmak nasıl bir duygu? Herhalde daha önce gitmediğiniz ve normalde gitmeyeceğiniz yerlere gitmişsinizdir kazılar sebebiyle... Kazılardan bazı hatıralarınızı bizimle paylaşabilir misiniz lütfen?
PAMBOS ŞAFKU: Tüm Kıbrıs çapında kazı yapmak, normalde ziyaret etme şansım olmayacak yeni yerleri ziyaret etmek için büyük bir olanaktır. Bunun da ötesinde, tüm mevsimler boyunca, özellikle dağlık bölgelerde kazı yapıyorsanız, Kıbrıs’ın doğasını gözlemleme şansını da elde etmiş olursunuz.
Her bir kazı kendine özgüdür...
BİR KIBRISLITÜRK KAYIP YAKINININ TEŞEKKÜRÜ...
Kazı yapmak ve insan kalıntılarının bulunduğu kazılarda bulunmaktan söz ederken, bir tek olay her zaman aklımdadır... Bazı “kayıp” Kıbrıslıtürkler’i aramakta olduğumuz bir kuyu kazısındaydık. “Kayıp” Kıbrıslıtürkler’den birisinin oğlu bu kazı alanını birkaç kez ziyaret etmişti... Benden ve benim Kıbrıslırum meslektaşımdan özellikle uzak duruyor gibiydi... Ancak kazının son gününde insan kalıntılarını bulduğumuz zaman, her bir arkeoloğu teker teker kucakladı... Bana ve Kıbrıslırum meslektaşıma da teşekkür etti ve bize Rumca olarak hitap etti. Elbette bu tür olaylar sizi güçlendirir ve motivasyonunuzu arttırır. Aynı zamanda yapmakta olduğumuz işin ne kadar insancıl bir iş olduğunu yansıtmaktadır bu olay...
“ZAMAN BİZİM DÜŞMANIMIZDIR...”
SORU: Bu vesileyle toplumlarımıza bir çağrıda bulunmak ister misiniz?
PAMBOS ŞAFKU: Ne yazık ki hedefimiz her yıl biraz daha zorlaşıyor... Birkaç nedenden ötürü zaman bizim genel olarak düşmanımızdır... Ben her iki toplumdan bilgi sahibi olan insanlara konuşmaları için çağrıda bulunmak istiyorum... Konuşmak zorundadırlar! Korkularını, kaygılarını veya nefretlerini bir yana koysunlar... Binlerce “kayıp” yakınının yaraları hala açıktır, bu yaralar kapanmamıştır... En “önemsiz” addedilebilecek küçük bir bilgi veya bir detay dahi, Kayıplar Komitesi araştırma bölümü için önemli olabilir...
KIBRIS’TAN HATIRALAR...
“Tam 47 yıl önceydi...”
Ulus IRKAD
47 yıl önce böyle günlerde 15 Temmuz Darbesi olmak üzereydi. 13 Temmuz 1974 tarihinde sunucu Hüseyin Kanatlı'nın da esprileriyle süslenen Larnaka Festivalindeydik. Baf Rintler Topluluğu İzmir Akdeniz Müzik Festivali'nden yeni dönmüştü. Topluluktan ayrılan Arif Demiray (O zamanlar Arif Edizer değildi) topluluğu ses olarak bayağı zayıflatmıştı ama Rahmetli Hüseyin Irkad İzmir Festivali'ne gitmelerine sebep olan bir ulusalcı şarkısını o festival sırasında kalkıp şiir olarak okumuş ve Arif'in boşluğunu öyle doldurmuştu.
ARİF’İN BOŞLUĞUNU KİMSE DOLDURAMAZDI...
Oysa Arif'in boşluğunu ve sesini elbette kimse dolduramazdı. Evet, bir anımı anlatarak açtım sizlere 47 yıl önceki olayları. Bugün, yani 14 Temmuz günü Baf Kral Mezarları kumsalında, galiba 1963 sonrası Baf halkı, Rum'u Türk'ü mutlu bir gün geçirecekti.
BİRLİKTE MUTLULUĞUN SON GÜNÜ...
1963 yılından sonra, görüşmelerle çatışmanın düzelmekte olduğu Kıbrıs'ta birlikte mutluluğun son günüydü o, ama bir gün sonra ne olacağını bilmiyorduk. Elbette 1963'ün o tatsız anıları da akıllardaydı. Gene Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler arasında ihtilaf devam ediyordu. Görüşmelerde bazı sorunların çözüldüğü söyleniyordu. Öyle miydi? Bence değildi çünkü birgün sonraki darbe ile Kıbrıs Tarihi gene değişecekti. Ulusalcı öğelerle hiçbir noktaya varılamazdı ve sanırım en büyük yanlışlarımızdan biri de soruna ulusalcı gözlüklerle bakmamızdı.
KIBRISLIRUM LİDERLER ARASINDA ÖLÜM KALIM SAVAŞI VARDI...
Bu sayfaya aldığımız fotoğrafta Kıbrıslırum liderler mevcut. Bu liderler 1963 sonrasında birbirlerine düştü. Ölüm kalım savaşı başladı aralarında. Sorun 15 Temmuz 1974'le Makarios'a darbe yapılarak noktalandı. Kıbrıs da büyük bir felaketin eşiğine gelip bölündü. Makarios ve Grivas, ta başından çatışıyorlardı. Yorgacis 1971 yılında öldürülecekti. Makarios'un Kıbrıs Cumhuriyetini bir Kıbrıs Rum Cumhuriyeti haline getirme sevdası vardı. Kıbrıslırtürk liderliği 1963 yılındaki çatışmalarla beraber, Cumhuriyet’ten ayrılmakla bu fırsatı ona tanımıştı.
EN BAŞTAKİ YANLIŞLIK...
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin en başından yanlışlığı her iki türlü milliyetçilerin Türk ve Rum olarak Cumhuriyetin başına getirilmesiydi. Birbiriyle çatışacak olan bu gerici milliyetçiler, anavatanlarının kontrolünde Kıbrıs Cumhuriyetini sahiplenmediler. Kıbrıslırumlar Kıbrıs Cumhuriyetini dominant olma ve de Kıbrıslıtürklere verilen hakların fazla olması olarak gördüler.
BU KAFALAR HİÇBİR ZAMAN UYUŞMADI...
Herkes Cumhuriyeti bir ucundan tepelemeye çalıştı. 1974 yılıyla Kıbrıslırum egemenler Cumhuriyete daha da fazla sarıldılar. Anavatan Yunanistan 1974 felaketinden sorumluydu ve bu felakete darbe yaparak katkıda bulunmuştu. Kuzey'de Türk hakimiyeti ve Türkleştirme başlarken, Güney'de Kıbrıslırum hakimiyeti ve Cumhuriyeti ve Yunanlaştırma başladı. Bu kafalar hiçbir zaman da uyuşmadılar.
CUMHURİYET’TEN İZOLE KIBRISLITÜRKLER...
1964 yılından beri Cumhuriyetten izole olan Kıbrıslıtürkler izole olmaya devam ediyorlar, hernekadar da Türkiye büyük bir toprak parçası ve de Kıbrıslıtürklerden de fazla bir nüfusla dominant olmasına rağmen ve de Kıbrıslıtürklere karşı siyasal iradeyi daha fazla Türkiye'den getirdiği nüfusla sağlamasına rağmen. Hala daha çözüm yok. Hiçbirşey de ulusalcılığı ve ulusalcı bencilliği aşamıyor.
PAYLAŞMAYI BİLSELERDİ, BUNLAR YAŞANMAYACAKTI...
Oysa gerek Kıbrıslırum liderler, gerekse Kıbrıslıtürk liderler, başından itibaren paylaşmayı bilseler, Avrupa aydınlanma Çağı, AİHM ve evrensel hukuk normlarıyla insan hakları ve de eşitlik değerleriyle Kıbrıs Cumhuriyetini oluştursalardı bugün sorunların büyük kısmı yaşanmayacaktı. Türkiye ve de Kıbrıs'ın Kuzey'inde federasyonu istemeyen kesimler günden güne ilhaka doğru adım atıyorlar. Kıbrıslıtürkler 1963 yılından beri belirsizlik içinde ne yapacaklarını bilmez bir şekilde dünyanın çağdaş değerlerinden uzak yaşamaya devam ediyorlar.
KIBRIS BÖLÜNMÜŞ KALMAYA DEVAM EDİYOR...
Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıslıtürklersiz yaşamaya devam ediyor. Hala daha tarafların, bazı zamanlar bir tarafın, bazı zamanlar da bir tarafın hatalarıyla Kıbrıs bölünmüş olarak kalmaya devam ediyor. Türk ve Rum ulusalcılıkları her iki toplumun da birleşmesini engellemekte. Başından beri konan problemler çözümsüzlük batağında her iki toplumun da bölünmüş olarak hayatlarını idame etmelerinde yardımcı oluyor...
BİRLİKTE HAREKET ETMEKTEN BAŞKA ÇARE YOK...
Oysa iki halk da birleşmek ve de Uluslararası hukuk, demokratik Cumhuriyet temelinde, Avrupa Aydınlanma Çağı normlarının da yardımlarıyla birleşip birlikte hareket etseler bu sorun elbette çözümlenebilirdi. Bu zor dönemde her iki toplumun da gerek çözüm ve gerekse varolabilmek için birlikte hareket etmelerinden başka çare yok. Bu çareyi oluşturmak mecburiyetindedirler...