Kedinin kuyruğundaki maşrapa
Sevgili Naci abi…
Tam 24 yıl oldu sen gideli…
Her 26 Haziran’da özlemle anıyoruz seni…
O ‘her yönüyle insan’, ‘her haliyle devrimci’ halini özlüyoruz hep…
Her kesimden insanın gönlünde taht kurabiliyordun sen…
‘Hain’ diyerek ötekileştirmeye, karalamaya çalışanların bile saygısı vardı sana…
Bilginle, cesaretinle, yürek dolusu, içten sevginle siyaset yapıyordun çünkü…
--
Seni yakından tanıma imkânı bulamadım hiç…
Ama yazdıklarını okudum, meydanlarda tarihe geçen nutuklarını dinledim, seni bilenlerin anlattıklarını dinledim.
Hastalık günlerinde bile hep ‘ülke’ ‘toplum’ ve de ‘parti’ vardı aklında…
Ve 1990’da DMP mitinginde, ameliyat edilmiş bir gözün kapalı halde yaptığın o konuşma…
Seni tanıyan tanımayan, o günleri yaşayan yaşamayan, hatta o tarihte henüz doğmayan binler, on binlerin gönlünde taht kurdun o sözlerle…
Çok basit, tam da Kıbrıslı ağzıyla söylenmiş, sokaktan gelen o nida…
“Kimdir be bunlar?”
--
‘Kıbrıslı Türklerin kendi kendini yönetmesi, kendi ayakları üzerinde durabilmesi’ en önemli hedeflerinden biriydi siyasette…
Bu yüzden ‘işbirliği’nden öteye bir ilişkiyi doğru bulmuyordun, AKEL’le de…
“Kedinin kuyruğundaki maşrapa olmayız” deyişin bundandı.
Bu yüzden çok darbeler yedin parti içinden ve etrafından Naci abi…
Kuşkusuz, böyle olacağını çok iyi biliyordun, ama zaten cesaret tam da böyle bir şeydi ve ‘bedel ödemek’ten çekinmedin hiç!..
Rüzgâra karşı yürüme cesaretini aşıladın sen bu toplumun solcusuna, aydınına…
İnançlar uğruna bedel ödemek, bu yolda örgütlü mücadele vermek ve bir de dayanışmanın önemini öğrettin sen bize…
--
Ah Naci abi ah!..
Şimdi kalksan şöyle yattığın yerden ve bir baksan o her şeyden çok sevdiğin ülkene, toplumuna ve de partine…
24 yıl sonra geldiğimiz durumu, vaziyeti görsen bir…
Baksan bir ve açsan ağzını, yumsan gözünü…
Ve o gür sesinle konuşsan, kızsan, bağırsan biraz…
“Nedir be dostlar ama paylaşamadığınız?” diye çıkışsan biraz yoldaşlarına…
Solcuların en çok da sevgi bağlarıyla birbirine bağlı olduğunu anımsatsan herkese…
‘Yârin yanağından gayrı’ her yerde, her şeyde birlik olmak gerektiğini söyleyen Şeyh Bedrettin’den söz etsen…
Nazım’ın ‘bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçe’ yaşamak özlemini anlattığı dizelerini okusan usulca…
Ve maşrapa meselesi Naci abi…
Giderek toplumu yok oluşa sürükleyen o ‘dengesiz ilişki’nin sürdürülebilir ve kabul edilebilir olmadığını, bunun dümen suyuna gitmek yerine bambaşka bir rotaya sürmek gerektiğini anlatsan dostlarına…
‘Et ve tırnak’, ‘ana-yavru’ diye diye toplum olarak ‘maşrapa’ haline geldiğimizi söylesen ve uyandırsan uyuyanları uykularından…
Naci abi, keşke kalkıp konuşsan böyle…
Keşke…