'KEK İÇİNDEKİ ŞİLİN'İN SİHRİ
Sevgili Tufan Erhürman facebook iletisinde yazmasaydı, çocukluk günlerimizin o keyif verici anlarına geri dönmeyecektik. Doğrusu, tamamen aklımdan çıkmıştı, kek içinde saklanan madeni paranın verdiği heyecanı...
Gerçekten de hafıza-i beşer nisyanla malulmuş. Oysa birçok özel günün biz çocuklar için belki de en heyecan verici tarafıydı o şilini bulma heyecanı... Hatta büyükler için de...
Tufan yılbaşlarında rahmetli nenesinin pişirdiği keki anarken, asıl marifetin şilini bulmak değil, o keki pişirip o mutluluğu etrafındakilere yaşatmak olduğuna vurgu yapıyor. Ve nene öldükten sonra, kekin de tadı kalmıyor, şilin bulma hevesi de...
Bu iletiyle birlikte birçok anı paylaşıldı. Hayretle ve sevinerek okudum ki, hala 'kek içinde şilin' geleneğini hala sürdürenler varmış!
Ne güzel...
***
Aslında onun adı bile sonradan 'kek' oldu!
Biz çocukken 'keyk'ti o, 'kek' değil!.. Bu haliyle orijinaline, yani İngilizcesine daha yakın duruyor.
Öyle pastanede falan değil, evlerde pişerdi. Fırın çok az vardı o zamanlar, buna rağmen gaz ocağında bile yapılırdı.
Belki yine hafızam yanıltıyor olabilir beni, ama sadece yılbaşlarında değildi sanki bu gelenek... Mesela 23 Nisan öncesi 22 Nisan günleri okulda limonata-keyk ile kutlamalar olurdu. Sanki o günlerde de şilin olurdu keyklerin içinde...
Belki doğum günü partilerinde de (şimdiki partiler gibi değildi o zamankiler) konulurdu keyklerin içine madeni para...
Öyle bol süslü, kremalı, rengarenk, çileklisi, çakuletlisi, süslemelisi yoktu tatlıların... Hele köy yerlerinde hiç!..
O yüzden keyklerin tadı bambaşkaydı.
***
Yokluk, yoksulluk, insanları çok mutlu etmez belki...
Lakin varlık, zenginlik, lüks hiç etmiyor, edemiyor işte!..
'Tüketim toplumu' diye de anılan bugünün sosyal yaşamında bireylerin kolay kolay gözü doymuyor. Hep daha fazlası, hep daha süslüsü, hep daha yenisi...
Kapitalist ekonominin girişinde öğretilir zaten "İnsan ihtiyaçları sonsuz, kaynaklar ise sınırlıdır" diye... Sistemin kendisi insanları tüketmeye teşvik ediyor. Sistemin parçası haline gelen bireyler, cebindekini hesaplamaksızın harcamayı alışkanlık haline getiriyor.
Dünyanın en fakir ülkelerinde bile süper lüks, milyarder hayatı süren zümreler, fakir çoğunluğa 'rol modeli' oluyor. Umut fakirin ekmeği nasılsa!..
***
Keyk içindeki şilini bulma umudunun Kıbrıslılarda ciddi bir sorun olan 'kumar alışkanlığı'yla da bağlantısı var mı, bilemem. Ancak şurası kesin ki, şimdi filmlerdeki Las Vegas kumarhanelerini hiç aratmayan casinolarımıza koşar adım giden insanımızın makinelerle oynarken yaşadığı (her nasılsa) heyecan ve tatmin duygusu, keykte madeni para ararken yaşanan saf hislerin yanında solda sıfır kaldığı gibi, kumarhanede ikram edilen lüks yiyecek ve içeceklerin tadı da asla nenelerin, annelerin, halaların, teyzelerin emek ve sevgi katarak yoğurduğu o sade keykin tadının yanına yaklaşamaz!
Sevgili Tufan sayesinde hatırladığımız keyk, aslında bugün niçin mutlu olmakta zorluk yaşadığımızın da metaforudur belki de...
Şilini bulsak da, bulmasak da...