Kemal B. Caymaz ile “Fantastik” konuşmalar
Kemal B. Caymaz; ülkemiz yazın dünyasında pek rastlamadığımız bir alanda roman yolculuğuna başlamış bir gencimiz. “Fantastik Roman” türü olarak adlandırılan bu tür, dünyada çok rağbet gören azımsanmayacak derecede okur kitlesine ulaşan bir türdür. Kabaca; hâyl ve kurgunun bildik dünya yaşamından farklı bir yaşamdan beslenen ve kendi karakterlerini oluşturan bir yazın türü olarak da açıklamak mümkün kanımca. Kıbrıs Türk Yazarlar Birliği’nin 2016 yılından bu yana düzenlediği “Ali Nesim Edebiyat Ödülleri” kapsamında Caymaz bu yıl “Fantastik Roman Teşvik Ödülü”nün sahibi oldu. Peki kimdir Kemal Behçet Caymaz? Kısaca biyografisine bakalım dilerseniz.
Caymaz; 1989 yılında Girne’de doğdu. İlkokul ve ortaokul eğitimini Girne Amerikan İlkokulu ve Girne Amerikan Koleji’nde tamamladı. 2007 yılında Lefkoşa Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nden, 2011 yılında Yakın Doğu Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Plastik Sanatlar Bölümü’nden mezun oldu. Aynı yıl “Bir Varmış Bir Yokmuş” isimli ilk kişisel resim sergisini açtı. Ayrıca bu sergi EMAA kuratörlüğünde Birleşmiş Milletler binasında sergilendi. 2014 yılında KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Genç Sanatçılar Resim Yarışması ‘Yılın Sanatçısı Başarı Ödülü’nü aldı. Azerbaycan’da gerçekleşen Türksoy 17. Ressamlar Buluşması’nda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni temsil etti. Kıbrıs’ın ilk fantastik roman serisi olan SAFİR’in birinci kitabı “Müjdelenen Zaman”adlı romanı 2016 yılında Dante Yayınları tarafından yayınlandı...
Kemal B. Caymaz ile internet üzerinden gerçekleştirdiğimiz yazılı söyleşimize, Fantastik Roman türünün kendi açısından nasıl bir öneme sahiptir sorusuyla başlıyoruz.
Fantastik edebiyat bana göre bireylerin imgelem dünyasının zenginleşmesinde oldukça büyük bir öneme sahiptir. Gerçek dünyanın acımasızlığından sıyırılıp gerçeküstü dünyalara yolculuk etmek, kahramanlarıyla tanışmak ve kendinizi o kahramanların yaşadığı maceralar içinde bulmak hem hayal dünyamızı hem de maceracı ruhumuzu geliştirdiğine inanıyorum. Fantastik kitapların içinde geçen bir çocukluk dönemi geçirdim. Kardeşimle oynadığımız oyunlar hep okuduğumuz kitapların, izlediğimiz filmlerin bir canlandırması olurdu. Ve çıktığımız bütün hayali maceralar çocukluğumda gülümseyerek hatırlayacağım anılara dönüştü. O nedenle hem çocuklar hem de gençler fantastik edebiyatla
ilgilenmeli diye düşünüyorum.
Bu türde kitap yazma fikrinin nasıl doğduğunu merak ediyorum...
Lefkoşa Anadolu Güzel Sanatlar Lisesinde öğrenciyken okulun yılsonu dergileri için kısa hikayeler yazardım ve onları resimlerdim. Cinler ve perilerin olduğu, hayaletlerin okul koridorlarında cirit attığı hikayelerdi bunlar. Ama hiç aklımda bir roman yazma düşüncesi yoktu. Yıllar ilerlerken Avrupa'nın fantastik serileriyle tanıştım. Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi ve Spiderwick Günceleri gibi ünlü serileri okudum. Bu serileri okurken de ülkemize ait bu tarz eserlerin olmadığını farkettim. Bizim de neden böyle eserlerimiz olmasın diye düşünmeye başladım. Bir yandan da o dönemlerde aklım sürekli bir hikaye kurguluyordu. Bu hikaye kesinlikle cinler, periler ve onların kutsal prensi hakkında olacaktı ve buram buram Kıbrıs kokacaktı. Parça parça hikayeyi yazmaya başladım ve küçük küçük çizimler yapmaya devam ettim. Önceleri sırf kendimi tatmin etmek için yazarken zaman ilerledikçe hem kendime hem de ülkemdeki genç nesile kalıcı bir eser bırakmalıyım dürtüsüne kapıldım. Ben Kıbrıs'lı bir genç olarak ülkeme ait fantastik bir serinin olmamasının eksikliğini yaşamıştım. Benden sonraki nesil bunu yaşamasın istedim. Böylece yazdığım o küçük hikayeleri birleştirerek kurgusu üzerinde çalışmaya başladım ve böylece Safir'in kitaplaşma süreci başlamış oldu.
Yazarları, okudukları kitapların kendilerini etkilediği bir gerçektir. Özellikle yazım dünyasına ilk kez girenler için bunun oldukça önemli ve etkili bir güç olduğuna inanıyorum. Fantastik Roman türünde okuduğu kitaplar, bu konuda yayın yapan yazarların kendisini nasıl etkilediğini soruyorum..
Beni oldukça heycanlandırdıkları yadsınamaz bir gerçek. Harry Potter'ı okurken tüylerim diken diken olduğu betimlemelerin olduğunu hatırlıyorum ve Jk Rowling'in dilinin ve detaycılığını hayranı olmuştum. Zaten eğer dikkat edilirse romanımda kullandığım bazı sözcüklerde de Jk Rowling'den esintiler var. Yüzüklerin Efendisi de aynı şekilde detaylarla süslü ve benim lise çağlarımda okunması biraz güç bir dile sahipti. Hala son sahnesindeki taç giyme törenindeki Saray'ın o beyaz mermerinin betimlenmesi aklımdadır. Detayları gözlemlemek hayatımın vazgeçilmez bir parçası oldu. Büyüdükçe hem Duygusal anlamda hem de yaptığım işlerde detaycı bir karaktere sahip oldum. Safir'in sahnelerinin de ince ince betimlenmesi büyük ihtimalle bu etkilenmelerden kaynaklıdır.
Yazarların bazen gördükleri eğitimin, yazın yolculuklarında önemli katkılar sağladığını bilmekteyiz. Elbette bunun tersi olan ve meslekleriyle çok da ilgisi katkısı olmayan ama yazın dünyasında başarılı birçok yazarın olduğu da bir gerçek. Kemal B. Caymaz, Güzel Sanatlar üzerine eğitim görmüş bir gencimiz. Bu noktada, eğitimin, bu türde kitap yazmasına harhangi bir etkisi katkısı oldu mu diye merak ediyorum.
Çok büyük katkısı oldu tabii. Resim eğitimi almak hayal dünyamı geliştirmemde ve düşündüğümü kağıda aktarmamda büyük bir öneme sahiptir. Bu alanda eğitim görmeseydim eğer belki de kendi potansiyelimin farkına varamayacaktım. Bu hikayeyi kağıda dökemeyecektim. Ve zihnimin derinliklerinde mühürlü bir şekilde yok olup gidecekti. Güzel Sanatlar üzerine eğitim almak imgesel yönümü profesyonel anlamda geliştirirken bunun yanında Güzel Sanatlar Lisesinin ortamında çalışmak da ruhumu güzelleştiren anıları biriktirmeme neden oldu. Lisenin ikinci kat koridorunun sonunda içi boş çapraz tuğlalarla örülmüş kocaman bir pencere var ve zaman zaman o tuğlalardan kırılan ışık huzmeler eşliğinde koridora akardı. Piyano sesleri eşliğinde o manzarayı izlediğinizi düşünün bence bundan büyük ilham kaynağı olamaz. Prens Safir ve Çobanyıldızı Krallığı o pencerenin ardında kendilerini kurtaracak müjdelenen çocuğu bekliyordu.
Kitaplarında mekân ve tarih seçiminin Kıbrıs olması özellikle dikkatimi çeken konulardan biridir. Bunun nedenini ve romana dolayısıyla okura katkısı konusunu açıyorum kendisine.
Bu bir Kıbrıs Fantasyası ve hikayenin içinde barındırdığı bütün öğeler Kıbrıs'la ilgili olmalıydı. Girne dağlarının üzerinde altın altın parlayan St Hilarion kalesi bana herzaman büyüleyici gelmiştir. Orası hayalini kurduğum Krallığı yaratmama imkan sağladı. Krallığı süslemek için kendi kültürümüzün
motifleri, Lefkara simgeleri kullandım. Ünlü tarihi mekanlardan parçalar aldım ve Var olan kaleye eklemeler yaptım. Böylece "Çobanyıldızı Krallığı" bir metafor olarak Tüm Kıbrıs'ı temsil etti. Bir gün gelip bu seri yurtdışında yayınlandığında oradaki insanlar bizim kültürümüzü tanıma fırsatı yakalayacaklardı. Hatta beyazperdeye aktarıldığında, ülkemiz belki de ilk defa politik çalkantılarıyla değil de dünyada bu seriyle adını duyuracaktı. Sadece mekanlar ve motifler değil karakterlerde de metaforlar kullanıldı. Sefir Cinler ParuParu ve BesuBesu göçmenlik yaşamış Kıbrıs Halkını temsil ediyor. Onlar da ait oldukları Krallıktan göç etmek zorunda bırakılmış ve ait oldukları toprakların özlemini çeken karakterler. Tüm bu düşüncelerin yanında hayatımın en güzel günlerini geçirdiğim Güzel Sanatlar Lisesini ve oradaki anılarımı da yazmak istedim. Böylelikle fantastik öğelerin yanında hikayenin otobiografik özelliği de oldu. Seçkin de bir matafor. Benim Lise yıllarımdaki halimi temsil ediyor. Seçkin'in ailesi ve arkadaşları. Benim çevremdeki insanların birer yansıması. Tüm bu samimiyet de hikayeyi okuyanlar üzerinde güçlü bir gerçeklik olgusu yarattı. Okuyucu bildiği mekanlarda dolaştı. Seçkinle birlikte okula gitmek için o yollardan geçti ve o tanıtık insanlarla karşılaştı.
Gerek roman gerekse diğer dallardaki yazım süreci her yazarın kendine özgü bir devinimine sahne olur. Romanın yazımı sürecinde, hikâye ve kurgusunda nasıl bir süreç geçirdi diye soruyorum.
Birinci kitap "Müjdelenen Zaman"ı yazarken betimleme ve uslup konusunda birkaç yıl boyunca çalıştım. Hikayeyi önce birinci ağızdan yazmaya başlamıştım. Ama diğer karakterlerin hayatlarına girmem sınırlandığı için üçüncü tekil şahıs anlatımına döndürdüm. Aklımdaki hikayeyi gençleri yormadan nasıl okumalarını sağlayabilirim diye cümlelerle baya yapboz oynadım. Fantastik türdeki kitapların betimlemelerini inceledim. Böyle geçen birkaç sene sonunda da kendi kendimi geliştirip hikayeyi yazmaya devam ettim. Hikayeyi ciddi anlamda kitaba dönüştürmeye düşüncesi Üniversite ikinci sınıfta başlamıştım hikaye sonlandığında İstanbul'da yüksek lisans eğitimi alıyordum. Önümde Bin sayfaya yakın bir eser vardı. İmkanı yok tek seferde yayınlanacak bir kitap olamazdı. Bu nedenle de Hikayeyi üç kitaba bölerek kurgusunu daha da derinleştirmeye ve yeni karakterler eklemeye başladım. Böylece serinin kitapları üç ana unsur üzerinde yeniden kurgulandı. Birinci Kitap "Müjdelenen Zaman" Göçmenlik temasına vurgu yapıyor. İkinci Kitap "Yegane Aşk" Eşcinselliğe karşı toplum baskısını ve hazırlığı devam eden üçüncü kitap "Çobanyıldızı Krallığı" da ırkçılık konusunu irdeliyor. Birinci Kitap çok soft bir giriş olarak başlıyor. İkinci Kitapta olaylar derinleşiyor ve olay örgüsü karanlıklaşıyor. Üçüncü Kitapta ise dananın kuyruğu resmen kopuyor.
Yazar ve okurun yazın dünyasındaki birlikteliği hatta “bir” olmaları çok önemlidir. Yazdıklarınızı okuyacak birinin varlığı, yazarı en çok motive edendir. Aksi takdirde okunmayan paylaşılmayan bir yazın ürününün tozlu arşivlerde kalması kaçınılmazdır. Kısacası, yazarı yaşatan okurdur diyebiliriz sanırım. Bu noktada, Kıbrıs'taki okurların Fantastik Roman türüne ilgisini merak ediyorum.
Biraz karmaşık. Sevenler var. Önyargılı olanlar var. Okumaya cesaret edemeyenler var. Zaman kaybı görenler var. Özellikle bizden birkaç önceki nesil tam benimseyememiş gibi. Ama bizim ilk gençlik yıllarımız fantastik edebiyatın en sükse yaptığı dönemlere denk geldiği için bu türe yabancı kalamadık.
Bizim nesil ve sonrası Fantastik Edebiyata aşina. Kıbrıs içinde ise Özellikle liseli gençler Avrupa'nın fantastik eserlerinin yanında Safir ile fantastik edebiyata daha da çok merak salmış gibi görünüyorlar. Söyleşilere gittiğim liselerdeki gençlere baktığımda kendi topraklarında geçen bir macerayı okumak onları inanılmaz derecede heycanlandırdığını görüyorum. Çünkü dediğim gibi yabancılık çekmediler.Bizden birileriyle büyülü ve çetin bir maceraya atıldılar. Sadece okumakla kalmıyorlar. Yazmaya da başladılar. İlham alıp benimle fantastik hikayelerini paylaşan birçok genç oldu. Ve ben eminim ki benden sonra gelecek fantastik genç yazarlarımızla Kıbrıs Türk Edebiyatı fantastik dalda daha da zenginleşecek.
Genel olarak kitaplarını yayınladıktan sonra gelen yorumlar nasıldı? Bu yorumlar yazın yolculuğunu nasıl etkiledi? diye son sorumuzu da yönelterek söyleşimizi tamamlıyoruz.
Beni en çok korkutan şey dilin sürükleyiciliği konusuydu. Ama okuyan herkes Kitapların çok kolay ve keyifli okunduğunu söyledi. Elimizden bırakamadık, birkaç günde bitirdik dediler. Bu beni çok sevindiriyor. Bunun yanısıra Safir'in Kurgusu da çok beğenildi. ikinci kitapta Prens Safir'in ergenlik yıllarını okumak okuyucular için farklı bir deneyim oldu. Şimdiye kadar kötü yorumlar almadım. Özellikle bana yorum yapmalarını istiyorum ki kendimi daha da geliştireyim. İkinci kitabı okuyanlar hemen mesaj atıp üçüncü kitabı soruyorlar. Bu da beni hem heycanlandırıyor hem de korkutuyor. Sanırım hikayeyi sona erdirmekten ve Çobanyıldızı Krallığından ayrılmaktan korkuyorum. Bu yüzden Safir'le geçirecek uzun yıllarımız olacak gibi görünüyor. Çünkü Safir benim geçmişim, bugünüm ve geleceğim...
Yolun açık ve aydınlık olsun, kitaplarının okuru bol olsun sevgili Kemal B. Caymaz.