Kendi “avluna” bak önce!
“Bunu hak etmiyoruz” diyen Türkiyeli okurumuzdan gelen fotoğraf son derece düşündürücüydü.
Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği avlusunda üst üste, alt alta insanlar sıra bekliyorlar.
Hem de salgın sürecinde!
Pozitif vakaların zirve yaptığı ve en tedbirli, dikkatli, özenli olmamız gereken bir zamanda bu görüntüyle yüzleşiyoruz.
Salgın olmasa bile sıradan bürokratik işlemler için böylesi bir eziyet yaşanmasını insanlık onuruyla bağdaştırmıyorum.
* * *
Kendi “avluna” bakmaz, başkasının evinin içini “karıştırırsan” eğer böyle olur!
"KKTC"nin iç işlerini didiklemekten, seçim ve kurultay hesaplarından, tarih ve eğitim karışmacılığından kendi iç bahçesinin tertip ve düzenini unutmuş birileri!
* * *
Biraz da içimdeki öfkeyle yaptım girişi ama asıl üzüldüğüm nokta bu kuyruklardır.
İnsanı ülkesinden nefret ettiriyorlar.
Geri kalmışlık gösterisidir bu kuyruklar!
Hastanede öyle…
Ruhsat dairesinde…
Elçilik bahçesinde…
Testte…
Aşıda…
Hem de bu çağda!
* * *
İletişim çağında yaşıyoruz ve pek çok işlemi “online” yürütme şansı varken, kimi yönetenlerin kimi de çalışanların işgüzarlığı yüzünden insanların ömrü beklemekle geçiyor.
Pek çok kurumda günlük çalışma süresi kağıt üzerinde “sekiz saat” görülüyor ama pratikte üç, dört saati geçmiyor.
İnsanlar o sınırlı zamanda bir yerlere yığıldığı zaman da “öldük, bittik” sesleri yükseliyor.
Niye “randevu sistemi yok” diyorsunuz…
“Olmaz” diyorlar.
Her işin “nasıl olmayacağını” anlatmaya o kadar meraklıyız ki!
Gel gör ki, aynı insanlar, örneğin kendi özel işlerinde, tıkır tıkır çözüm üretiyorlar.
Aynı insanlar!
Aynı ülkede!
Eğer “kişisel kazanç” varsa işin ucunda!
* * *
Organizasyon yoksunluğu, sıradanlık, iş bilmezlik ve vizyonsuzluk kendini “kuyruklarda” gösterir.
Bekle dur güneşin, yağmur altında…
İşini bırak, çoluk çocuğunu bırak, evini barkını bırak bekle!
Sabahın köründe kalk, yollara düş, bekle…
Terle bekle, üşü bekle, küfret bekle…
Bekle!
* * *
Yaşam kalitesini sürekli azaldığı bir yerde “nutuk” kalitesi arıyor!
“Bayrak, ezan, millet” söylemleri arasında gün çürüyor, gece kederleniyor.
“İnsan” olduğumuzu unutuyoruz bazen!
Unutturuyorlar...
Bekliyoruz…
Medeniyeti…
Bir gün, bize de gelecek…