Kendi Ayakları Üzerinde Duran Bir Ekonomiye Sahip Olmak
Makroekonomik denge kendi ayakları üzerinde durma hedefi olan gelişmekte olan ekonomilerin oluşturması gereken bir unsurdur. Makroekonomik denge kurulurken ekonomide üç temel dengenin oluşması sağlanır. Bu üç temel denge tasarruf ile yatırımın, toplanan vergi gelirleri ile hükümet harcamalarının ve ithalat ile ihracatın eşit olmalarını sağlama halidir. Makroekonomik dengenin oluştuğu hallerde de, önemli olan bu üç dengenin bir biriyle ilişkisi ve ulaşılan makroekonomik dengenin istenilen bir denge veya sürdürülebilir bir denge olup olmadığıdır. İdeal durum üç dengenin de ayrı ayrı oluşturulabilmesi gibi görünse de her ülke içinde bulunduğu özel koşullara göre bu ideal durum farklı olabilir.
Bir ülkenin makroekonomik dengeyi sağlaması günümüz küresel koşullarında sanıldığı kadar kolay değildir. Her bir dengenin diğerleriyle çelişkiler içinde bir ilişkisi vardır. Bu üç dengeyi ve aralarındaki çelişkili ilişkileri bir arada görmeden alınacak önlemler daha büyük dengesizliklere yol açabilir. Dolayısıyla bahsettiğimiz bu denge hali her ülkenin kendi olanakları ve şartları gözetilerek makroekonomik bir denge oluşturulması gerekmektedir.
Ülkemiz özelinde bu dengeleri ve kendine münhasır durumlarını irdelemekte fayda vardır. İlk olarak toplam özel tasarruf miktarının, özel sektör yatırımlarını karşılayabilme seviyesine bakacak olursak görürüz ki bankalarımızdaki toplam tasarrufun %70 civarında bir kullanımı söz konusudur. Dolayısıyla Bankalarımızda bulunan tasarrufun tümüne yatırım açısından bir talep oluşmadığını söyleyebiliriz. Bunun yanında ülkemizde, yabancı yatırımcılar tarafından, yurt dışı kaynaklı finansman ile yüksek bütçeli yatırımlar yapılmakta olduğu gerçeği de dikkat çekmektedir. Bu durumun, yerli şirketlerimizin sermaye yapılarıyla, tecrübe birikimleriyle veya finansman maliyetleriyle ilgili çeşitli sebeplerden dolayı olabilir. Ancak kendi ayakları üzerinde durmak isteyen bir ülkede, özel sektörün büyümesi ve gelişmesi şarttır. Dolayısıyla özel sektörün gelişiminin en önemli unsuru olan finans kaynakları en üst düzeyde faydalanılması çok önemlidir.
İkinci denge unsuru, ithalat ve ihracat arasındaki farka bakacak olursak, yapılan ihracat maalesef yapmakta olduğumuz ithalatın sadece yaklaşık %5’ini karşılayabilmektedir. Yaklaşık %95 olan bu açık genel itibarıyla turizm sektörü ve eğitim sektörünün yabancı uyruklulara satmakta oldukları hizmetlerden elde edilen gelirle kapatılabilmektedir. Bu hal ülkemize münhasır bir haldir ve bu durumun ithalat ihracat açısından iyileştirilebilmesi ülkemizde tüketilen ürünlerin yerlileşmesi ile mümkün olur. Dolayısıyla sanayi gelişim stratejileri ithal ikamesini hedeflemeli ve ülkemize eğitim veya turistik maksatlı gelen yabancılara ve vatandaşlarımıza ithal ettiğimiz ürünleri değil ürettiğimiz ürünleri tüketmelerini sağlayarak bu açığın azaltılması gerekmektedir.
Üçüncü denge unsuru ise devlet bütçesindeki gelir ve gider dengesidir. Bütçemiz son yıllarda denk bütçe olma yolunda büyük aşamalar kaydetmiştir. Son olarak Tufan Erhürman hükûmeti döneminde normalde Türkiye Cumhuriyeti’nden hibe olarak sağlanan ancak geçtiğimiz bir yıllık sürede bu katkının yapılmasındaki aksamalara rağmen, bütçemiz kaynaklarından savunma harcamalarının dahi ödenebilmesi, aslında kendi ayakları üzerinde durma hedefinin geçekçi bir hedef olduğu realitesini ortaya koymuştur. Ancak önceki dönemin bu başarısı bütçemizin güçlendirilmesi gerektiği gerçeğini de ortadan kaldırmamaktadır. Bütçemizin oluşumuna bakıldığında görünen önemli bir unsur toplam giderlerin %85’i personel giderleri olmasıdır. Bu realite aslında giderler üzerinden tasarruf edilecek fazla bir alan olmadığını göstermektedir. Diğer yandan ülkemizde kayıt dışılığın yüksek olduğunun herkesçe kabul edilmesi hasebiyle inancım, odaklanılması gereken, gelirlerin artırılması yönünde olduğudur.
Toparlayacak olursam, özel sektörün yapısal problemlerini aşabilmesi ve yerli sermayenin büyük yatırımlarda projeye özel ortaklıklar yapabilmeleri için, özel sektör geliştirilmelidir. Yerli üretim artırılarak ülkemize yapılan ithalatın azaltılması önemlidir. Büyüyen ekonomimizin ortaya çıkardığı olanaklardan ve ek gelirden mümkün olabildiğince ülkemizin istifade edilebilmesi ayni derecede önemlidir. Son olarak ise bütçe dengesinin oluşabilmesi açısından bütçe disiplini ve kayıt dışılıkla mücadele şarttır.
Ülkemizdeki istihdam yaratan, yükseköğretim gibi, turizm gibi, önemli sektörler büyümektedir. Ekonomik büyümeyi doğru bir model üzerinden yönetebilirsek kendi ayakları üzerinde durma şansını elde edebiliriz. Aksi halde gelişmekte olan ekonomilerde görülen, mal ve hizmet üretim artışına bağlı büyümenin dış ticaret dengesinde meydana getirdiği bozulmalar nedeniyle yoksullaştıran büyüme sarmalına girme riskimiz de vardır. Dolayısıyla, makroekonomik denge unsurlarını tümüyle ele alan bir ekonomik model ile kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi yaratabileceğimiz gibi ülkemizin geleceği için de çok önemli bir gelişim hamlesi olduğu inancındayım.