1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Kendi dekorunda akarken hayat
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Kendi dekorunda akarken hayat

A+A-

Gözlerimi yumdum.
Uyku tutmuyordu.
İnsan ömrünün üçte biri uyuyarak geçiyor, bunu düşündüm.
Yani otuzlu yaşlardasınız ama on sene uyumuşsunuz!
70’ine gelseniz 40’ı ayakta!

*  *  *
Görüntü flulaştı.
Duncan Macmillan’ın “Akciğer”i gibi çıplak bir sahnede, kendi dekorunu, zamanını ve mekanını yaratan hayat akmaya başladı.

*  *  *
Pembe teyze, kucağındaki karton kutunun içinden bana çörek uzatıyordu.
5 lira veriyordum.
Ya da 5 şilin mi? 5 bin mi?
Bilemiyorum.
...
Zeytin ağacının üzerinde oturuyordum, dizim kanıyordu.
...
Yağmur yağıyordu, bir arabanın içine sığınmıştık, yanımdaki kız ellerimden eldivenlerimi çıkartıyor, parmaklarımı parmakları ile buluşturuyordu.
Isınıyordum!
...
Üflüyordum, ay ışığı kültürler arasında dans ediyordu, adımlar maviyi topluyordu koynuna, gülüşler yeni bir lügat yazıyordu.
...
Korkuyordum, gece karanlıktı ve pencereden birisi bizi gözetliyordu.
...
Sinemada bir film oynuyordu, ortalık küf kokuyordu ve bir ön sıradaki adam mastürbasyon yapıyordu.
....
Koşuyorduk.
Bir topun peşindeydik ve dünya dediğin hepsi o kadardı!
...
İçimde yeni bir mevsim uyanıyordu ve uzun saçlı adam “sözlerimi geri alamam” söylüyordu.
...
O sabah kömür ütüsüyle düzeltilmiş gömleğini giymiş, o akşam ‘görüşürüz’ demişti... Ve gecesi bir ağacın kökünde vermişti son nefesini...
...
İnsanların bazıları yalan söylüyordu, bazıları sahteydi, bazıları ikiyüzlü...
O ‘bazıları’ çoğalıyordu.
...
“Üzgünüm” diyordu, doktor.
Orada bitiyordu.
...
Bir can vardı canından, içini titreterek büyüyordu ve halen uyurken, dudağının kenarındaki salya  bir ırmak içine akıyordu.
...
Birer birer azalıyordu tandık simalar ve artık yollar ‘yürünmez’ olmuştu, merdivenler ‘yurtsuz’ bir yere çıkıyordu.

*  *  *

Gözlerimi açtım... Uyumuştum...  Sabah olmuştu. İnsan ömrünün üçte ikisi uyanık geçiyor, diye düşündüm...
Yine yağmur yağacaktı.


lbo.jpg

Püfür püfür

Lefkoşa Belediyesi’ni eleştirmiştim geçen pazar,  “En işlek caddede, yolun ortasına refüjlere taş döşeniyor, taştan usandık biz, toprağı özlüyoruz, çiçeği” demiştim.
Bu kez övmem gerekiyor.
Büyük Han’da rüya gibi bir gece düzenledi belediye, Lefkoşa Belediye Orkestrası ve bu ülkenin genç değerleri o tarihi yapıya adeta yeniden can verdi.
Surlariçi’nde olağanüstü bir potansiyel var.
Kıbrıs’ın çok kültürlü yüzü, gerçek değeri işte böyle ortaya çıkıyor.
Bu yurdun geleceğinin milliyetçilikle değil ‘çok kültürlü’ anlayışla yeşereceği görülüyor.
Kıbrıs Ermenidir, Rumdur, Maronidir, Lüzinyandır, İngilizdir, Türktür, memlekettir, hepsidir...
Kıbrıs böyledir.
Büyük Han’dan çıktık, Lefkeliler Hanı’nda bu kez “Rembetiko” vardı, sokakta...
Bir de güzel esinti...
Püfür püfür ‘dünya’ esti...

 


Şimdi bizi kovduğunuz o kapılardan, siz de çıkacaksınız

İktidara bildik “sağ” zihniyet tüm “sığ”lığıyla geldiğinden beri, ayrımsız tüm toplumun kaynakları ile yaşayan Bayrak Radyo Televizyon Kurumu’na “gazeteci” kimliğimizle yanaşamıyoruz (!)
Önce "Basın Odası" programından kovulduk.
Programdaki kadrodan Rasıh Reşat haklı olarak, "kusura kalmayınız bu dönem bana BRT'de iş var, sizin yanınızda kendimi de yakamam" dedi.
Öyle ya, “sakıncalı” biz kaldık, Hüseyin Ekmekçi ve Artun Çağa’yla birlikte.
“Televizyonculuktan gelme, TRT deneyimli” dedikleri müdüre sormak gerekiyor, sebebini...
Ama tahmin etmiyor da değiliz.
Ne yazık ki bu düzen, idealist azınlık dışındakileri “iktidarın kuklası" haline getiriyor.
Velhasıl "kaçakçı" tayfasının dahi "gazeteci" kılığında yer bulduğu ekrana, “falancanın kızı, filancanın dostu” diye sıralanıyor programcılar...
“Basın Odası” bu kritere girmiyor. (!)

*  *  *

Adres Kıbrıs dergisinde, PIK Yönetim Kurulu Başkanı Thanasis Tsokos ile yapılan röportajı yazacaktım.
Böylesi “kişisel” bir giriş oldu!
Simge Çerkezoğlu'nun röportajını dergide okuyabilirsiniz.
850 bin küsur nüfuslu Kıbrıs Cumhuriyeti'nde, PIK'ın yani RİK’in yani devlet radyo ve televizyonunun 380 çalışanı var.
Ama ‘resmi’ nüfusu 300 bini bulmayan “KKTC”nin BRT’sinde adına çek çıkan isim sayısı 700’ü aşkın!
Ve bu PIK, her gün Türkçe program da üretiyor.

Öyle kameranın karşısına oturmuş üç kişinin çene çalmasından söz etmiyorum.
Kimi Türkçe sözlü Rumca altyazılı, kimi Rumca sözlü Türkçe altyazılı, Baf’tan Karpaz’a Larnaka’dan Girne’ye çekilmiş her biri belgesel tadında işler.
PIK’in arşivini gezdim, gördüm, 1950'lerin kayıtları var, özel soğutma sistemli devasa çelik dolaplar içerisinde, dijital depolanmış ve herkese açık!
PIK’in bütçesi, 32 milyon Euro.
Devlet katkısı, 28 milyon Euro...
65 milyon 320 bin TL bütçesi var, BRT’nin.
Tümü ‘devlet katkısı.’

*  *  *

Ve işte burası önemli...
PIK Yönetim Kurulu Başkanı Thanasis Tsokos, "Medya toplumları birleştirmeli" diyor, röportajında...
Ada yarımda ise BRT yönetiminin zihniyeti, bırakınız toplumları birleştirmeyi, toplumu kendi içinde dahi "ayrıştırıyor" sürekli !


 


haftanın notcukları

Kitap !

Yeni bir süreç başladı. “Kitap” suç delili oldu.
İnsanlar “apar topar” götürülüyor.
“Kitap” deniyor, bu kadar...
Bir de “bilgi edinme hakkı” var, bir  de “düşünce özgürlüğü...”
Ve bir de “seyirci” toplum.
İşin içinde “sevgili” olsa, ayağa kalkacağız!

…………………………………………………………………

 

Tuzdölü

Fatma Akilhoca, son şiir kitabıyla hüznü damıtmış. ‘Tuz’ ve ‘Buz’ diyerek, ‘Kir’ ve ‘Su, en çok da hayatı sorgulamış.

Yaşlanan

en tepeden
bırakıp kendini
tekrarlara başlar

beli gelir
ölümün
dolandıkça
kuytularında

 


“Beni denize gömün!
Gerneşebileceğim genişlikte bir ülke istiyorum
açınca, tellere takılmamalı kollarım”

Jenan Selçuk

Bu yazı toplam 2338 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar