1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Kendi toprağında turist olmak!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Kendi toprağında turist olmak!

A+A-

Köyün deniz tarafındaki çıkışında bir restoran...

Taverna!

-*-*-

Hangi köy mü?

Ayios Theodoros...

Aytotoro...

Boğaziçi...

-*-*-

Köylerimizin tek bir adı olmasına bile müsaade etmediler!

-*-*-

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Larnaka bölgesindeyiz...

Kofiniou...

Köfünye...

Geçitkale...

-*-*-

Geçitkale’ye üç kilometre kadar uzaklıktaki Boğaziçi’nde iki gece geçireceğiz...

Cuma akşam üzeri geldik...

Pazar öğleye ayrılacağız...

-*-*-

Yakın bir arkadaşımızın çok yakını, bir Kıbrıslı Rum kardeşimiz bizi hem kendi köyündeki (üç İsimli köylerimizden Anglisiya – Anglisides - Aksu) zeytin etkinliğine hem de doğum gününe davet etti... O’nun misafiriyiz...

-*-*-

Haaa, o köy de yine 1974 öncesi tıpkı kaldığımız yer olan Boğaziçi gibi “karma” bir köydü!

Karma köy ne demek?

Rum ve Türklerin birlikte yaşadığı köy demek!

Anglsiya köyü, Kıbrıs’ın zeytin üretimi lideri bir köy...

Köyde, Anglisides adlı şirketler grubunun 150 bin ağaçlık dev zeytin çiftliği ve zeytinle alakalı işletmeleri, üretim tesisleri, yağ değirmenleri falan bulunuyor – ayrıca bahsedeceğim...

-*-*-

Hani propaganda der ya; “Rumların bizi kovduğu köyler” falan...

Doğrudur, Rumlar bizi bir çok karma köyden kovdu ama biz de Rumları kovduk!

Mesela Lefke’den!

Çünkü orada kalabalıktık, daha güçlüydük!

-*-*-

Lefke’den 1957’de kovduğumuz Ermeni ailelerden birinin akrabaları şu anda bizim zenginlik ve ihtişam abidemiz Külliye’nin üzerine inşa edildiği toprakların yanılmıyorsam 60 dönümünün de sahibidir ki o da ayrı bir mesele...

-*-*-

Evet!

Ne demiştik?

Aytotoro köyünün denize giden yolu üzerindeki tavernadayız...

Müthiş zengin Kıbrıs mutfağına ait nefis yemekler ve kelle başı fiyat çok üzgünüm ama KKTC’deki bazı meyhanelerin 4’te üç, hatta yarı fiyatına!

-*-*-

Rejim – diyet nedeniyle luganiga, bulgurlu bir pilav, köy makarnası ya da el makarnası gibi yiyeceklere dokunmuyorum...

Ama ne yalan söyleyeyim, domuz ve et şişler, cacık ve o an kesilerek yapılmış salatayla, masayı seyretsem bile mutluluk zirvesi yaşıyorum...

-*-*-

Dört kişiyiz...

Ben hariç, 3 şişe kadar beyaz şarap, su, şu, bu, tatlısı, meyvesi 4 bin TL’den az yukarı bir hesap geliyor ve hesabı getiren garson, “bir şişe şarap bizden” diyor!

-*-*-

Veeeeee; gidiyoruz benim doğduğum yılın bir yıl öncesine...

Sene 1966...

Boğaziçi’nin yanındaki Köfünye’de, sinemada, bir olay oluyor...

-*-*-

Hiç anlatılmayan...

Ya da çok az anlatılan, çok az yazılan, çok az konuşulan bir olay!

-*-*-

Köyün ileri gelen bazı karakterleri ile köyün Türkiye’den gelen komutanı arasında gerginlik var, tartışma var...

Derken, sinemada iddialara göre “komutanın koltuğuna” birinin oturmuş olması nedeniyle çıkan tartışma neticesinde, “cauuuv” diye bir silah sesi; komutan Leymosun (Limasol) Genel Hastanesi’ne yetiştirilemiyor, ölüyor...

-*-*-

Derken köy karışıyor...

Komutanı vurmakla suçlananlar toplanıyor, Larnaka’ya götürülürken bazıları kaçmayı ve akabinde de Londra’ya göçmeyi ve orada yaşamayı tercih ediyor...

-*-*-

Bu olayı, Köfünyeli, Lefkaralı, Zigili, Boğaziçili, Anglisialı, Aleminyolu; yani kısacası bölgede ne kadar Türk köyü ya da Türklerin yaşadığı köy varsa, herkes biliyor...

-*-*-

Komutan ölünce ya da öldürülünce, yerine bir başka komutan geliyor!

Ve Kıbrıs’ın en önemli araştırmacı – gazeteci – yazar isimlerinden biri olan Makarios Druşotis, Galeri Kültür’ün Türkçe olarak yayınladığı kitaplarından birinde (Cunta ve Kıbrıs,1967-1970,Köfünye Krizi, İki Suikast, Bir Cinayet) bu yeni komutanı anlatır…

-*-*-

Ayrıntıya girecek değilim, bulun kitabı ve meraklıysanız okuyun ya da hayatta kalanlardan o komutanı dinleyin…

-*-*-

Komutan, bölgedeki Ruma, Türke, BM Barış Gücü’ne “El aman” çektirir!

Yolda durdurup dövmediği yoktur…

İddialara göre Rum subayları hatta BM Barış Gücü’nün ülkedeki ikinci komutanını bile durdurup döver…

Bölgedeki Rumların “Paşam” diye hitap ettiği biri olur…

Rumlar, Türklere sınırlı miktarda benzin ya da mazot saterken, bu adam otomobiline Türk Bayrağı asıp Rum benzincilere gider, dilediği kadar benzin alır.

Herkes korkar…

-*-*-

Yolu keser, hava sıkar falan filan…

-*-*-

Druşotis’e göre bu Türk komutan aslında NATO’nun Özel Harp Dairesi’ne bağlı çalışan bir özel harpçidir…

Ve karşısında bir başka NATO Özel Harpçisi belirir; General Grivas!

-*-*-

Türk komutan da Grivas da; Özel Harp Dairesi emirleri ve nizamnameleri ışığında, iki toplumu bir birine kırdırmak için çabalarını hiç esirgemezler…

-*-*-

İki toplum da NATO’nun bu özel harpçilerinin oyununa zaten onlardan önceki özel harpçilerin verdiği eğitimler nedeniyle çoktaaaan hazırdır; milliyetçilik adına “vur da korkma”lardadırlar!

Ve vururlar!

-*-*-

Grivas, Kıbrıslı Türklerin Türkiyeli komutanı vurduğu günden bir yıl sonra; öteki Türkiyeli komutanın yaptıklarından “sözde illlallah ederek” Köfünye ve Boğaziçi’ne saldırır…

Netice; 2 Rum askeri ve 27 Türk köylüsü canını yitirir…

-*-*-

Türkiye, 1964’te Erenköy’e yaptığı savaş uçaklı müdahaleden sonra ilk kez Kıbrıs üzerinde uçaklarını uçurur…

“Grivas sınır dışlı edilmeli” der…

Türkiye, “Grivas Ada’ya gelirse, bizim için savaş sebebidir” diye notam da verir…

-*-*-

1970 – 71’de Grivas Ada’ya dönecektir; Cumhurbaşkanı Makarios bunu Türkiye’ye bildirecektir ama Türkiye, işin işten geçmesini, NATO’nun yetiştirdiği bir miktar Girvas yanlısı elemanın – Yunanistan’daki generallerle birlikte darbe yapmasını üç yıl kadar bekleyecek ve sonra gelecektir…

-*-*-

Kısacası şu anda o olayların yaşandığı Boğaziçi – Aytotoro – Ayios Theodoros köyünde, neredeyse 57 yıl sonra, Glamping Park, yani çadırda kamp yapmak yerine; ahşap evciklerde, beş yıldızlı stüdyoda kalma turizmi evlerinden birindeyim…

-*-*-

Keklik sesleri…

Her yan yemyeşil…

Bahçeler bakımlı…

Köydeki Türk evlerinin bazıları yıkılmış ama kullanılanlar da var…

-*-*-

Deniz sahilinde nefis lokantalar ve plaj…

Harika bir doğa…

Enfes bir köy…

-*-*-

Değdi mi?

-*-*-

Yaşadıklarımızın sonucuna bakın!

Aytotorolu Türkler, Mağusa yakınlarındaki Ayios Sergios’a, Yeni Boğaziçi’ne taşındılar; büyük çoğunluğu İngiltere’ye göç etti… Ve orada öldü!

-*-*-

Evet sonuç?

Bir yığın insan öldü, katledildi…

Ne için?

NATO ve Anglo – Amerikan – Türk – Yunan capitalist – emperyalist ittifakının keyfine!

-*-*-

Biz de kendi yurdumuzda, kendi topraklarımızda ya yaşamaktan bıkmış – göç etmek zorunda kalmış haldeyiz ya da turist olduk!


1-470.jpg2-436.jpg

Boğaziçi, Aytotoro, Ayios Sergios... Köyün, deniz tarafındaki bir tepesinden çekilmiş fotoğraf ve Kıbrıslı Türklerin terk etmek zorunda bırakıldığı evlerinden biri... (Fotoğraflar: Serhat İncirli)

Bu yazı toplam 2168 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar