Kendimize özgü (!)
Çok erken unutuyoruz ‘kiri, pası.’
Özellikle ‘unutmak’ istiyoruz belki de.
Çünkü ‘direncimiz’ var, bit kadar dahi olsa bizi etkileyen ‘değişim’e...
Bu ‘düzensiz’ düzeni içten içe sevince...
***
Diyeceksiniz ki, “Falanca partiyi, filanca belediye reisini değiştirdik”
En kolayı!..
Hatta ‘avuntumuz’ bu...
Yani koltuktaki ‘isimleri’ ya da ‘partileri’ değiştirince ‘hayatımız’ değişmiyor ki.
Yaşama dokunmak, diyorum...
‘Ezber bozmak’ yani!..
Her birimizin bir halkası olduğumuz ‘statüko’nun zincirlerini kırmak.
***
Peş peşe insanlar öldü, öldürüldü, ateşli silahlarla...
Bağırdık, çağırdık, sustuk sonra...
***
Pek çok insan benzer düşündü:
• Bu küçücük ada yarısında haddinden fazla ateşli silah var.
• Asker-polis, görevli olduğu zaman dışında ateşli silah taşımamalı, birlik ya da karakoluna teslim etmeli.
• Av tüfekleri bölge karakollarında kilit altında tutulmalı ve sadece av günleri sahiplerine verilmeli.
***
İşte ‘tıkandığımız’ nokta bu, yaşama dokunmak, değiştirmek.
Ürküyoruz bundan...
En küçük adım atılsa, bu kez ‘başka’ bir yerden karşı çıkıyoruz.
***
En küçük ‘değişim’e karşı ‘direnç’ gösterildiği için de ‘böyle kalsın’a kilitleniyor sonuç...
Ne yazık ki ‘yönetenler’ de ‘ay’dan gelmiyor, tam da bu ‘bilincin’ içinden çıkıyor, böylece ‘irade’ göstermiyor.
Neticede hem karşı çıkıyor, hem de ‘bildiğimiz’ hayatı koruyoruz ellerimizle...
***
Bürokrasiden kamuya, kayıt dışılıktan güvenliğe, eğitimden sağlığa, çalışma yaşamından çevreye binbir sorun büyüdükçe büyüyor.
Ve onca ‘anomali’ye öfkelenen de çözüm denemelerine ‘direnen’ de ‘biz’ oluyoruz nihayetinde...
***
Daha ‘güvenli’ bir ülke, daha ‘adil’ ve ‘eşitlikçi’ bir ortam, çok daha ‘pratik’ bir akış kuramıyoruz ömrümüzde...
Ve öykünüyoruz ‘gelişmiş’ ülkelere...
Birisi ‘işte bu sistemi uygulayalım’ derse ‘sihirli’ cümlemiz hazır cepte:
“Her ülkenin kendine özgü kuralları vardır...”
Öyle !.. ‘Kendine özgü’ ülke...