1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Kendinizi bilimle kabul ettirirsiniz”
“Kendinizi bilimle kabul ettirirsiniz”

“Kendinizi bilimle kabul ettirirsiniz”

Nobel ödüllü ilk Türk bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar, Kıbrıs ziyaretinde yazılı basından sadece YENİDÜZEN’e konuştu

A+A-

“Saygınlığı kuvvetle göstereceksin ve bunu bilimle yapacaksın, bilimde güçlü, bilimde öncü olunca ambargolar aşılır. Nobel alan Kıbrıslı Türk biri çıkınca ve İsveç’e gidince, onu ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ diye takdim edemezler, kendinizi kabul ettirirsiniz”

 

“Kıbrıs’ta dünyanın en güzel DNA’sı ve Kıbrıs’ın büyük potansiyeli var. Yeni üniversiteler kurulmuş. Bazı hocalarımızın sayılarının çok artmasından dolayı endişeleri var, onu kontrol altında tutmak lazım. Yüksek değerde eğitim veren çok üniversiteleriniz var ve DNA’nız sağlamdır, güzel bilim yapabilirsiniz”

 

“Annem çok zeki bir insandı ve okumamızı çok istedi, teşvik etti. Babam da hayatımda tanıdığım en çalışkan insandı, babamdan da onu aldım. Bunların ikisi ve cumhuriyet devrimlerinin yarattığı fırsatlar ve özgüven sayesinde başarıya ulaştım. Özgüven bence çok önemli, Türkiye bunu cumhuriyetle kazandı.”

 

 “Zekaya inanmıyorum, çalışmaya ve odaklanmaya inanıyorum”

 

“Kanseri tamamen önlemek mümkün değil. Ama ölümlerin %30’u sigaradan kaynaklanıyor. Şimdi ‘iyi sigara’ dedikleri elektronik sigaralar da çok zararlı. Sigarayı ortadan kaldırabilirsek büyük bir sorunu çözmüş oluruz.”

Ödül Aşık ÜLKER

Hücrelerin, hasar gören DNA’larını nasıl onardığını ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran araştırmaları sayesinde 2015 yılında Nobel Kimya ödülü alan bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar, bilim alanındaki başarının önemini ve sırrını anlatarak, “Saygınlığı kuvvetle göstereceksin, bilimde kuvvetli olunca ambargolar aşılır. Nobel alan Kıbrıslı Türk biri çıkınca ve İsveç’e gidince, onu ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ diye takdim edemezler, kendinizi kabul ettirirsiniz” diye konuştu.

YDÜ Centre of Excellence Başkanı Nedime Serakıncı’nın davetlisi olarak Kıbrıs’a gelen Prof. Dr. Aziz Sancar, ziyareti sırasında yazılı basından sadece Yenidüzen’e konuştu.

Mardin’den Amerika’ya uzanan ilginç hikayesini anlatan Sancar, başarısının sırrının “cumhuriyet devrimlerinin yarattığı fırsatlar ve verdiği özgüven” olduğunu söyledi.

 “Zekaya inanmıyorum, çalışmaya ve odaklanmaya inanıyorum” diyen Prof. Dr. Sancar,  gençlere özgüvenli ve çalışkan olmaları çağrısı yaptı. “Burada imkanlar ve potansiyel var” diyen Kuzey Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Aziz Sancar, “İnsan tabiatın bir sırrını, bir gizemini çözmek için çalışır ve bu tutkuya dönüşür. Bir şeyi çözdüğünüz zaman ondan aldığınız ruh sukunetini tarif etmek mümkün değil. Bu bir nevi bağımlılık oluyor. Bir şeyi keşfettikten ve onun verdiği ruh sukûnetini yaşadıktan sonra başka şeyleri de keşfetmek istiyorsunuz. Dünyada birçok sırlar var, devam etmek istiyorsunuz, yeni ufuklar açılıyor” diye konuştu.

 

“Zekaya değil, çalışmaya ve odaklanmaya inanıyorum”

Soru: Mardin’den Amerika’ya uzanan ilginç bir hikayeniz var. 10 çocuklu bir ailenin çocuğusunuz. Okuma yazma bilmeyen ama eğitime önem veren çiftçi bir anne babanın çocuğu olarak dünyaya geldiniz. Liseyi ve tıp fakültesini birincilikle bitirdiniz, pek çok başarılı çalışma yaptınız. 2015 yılında Nobel Kimya ödülünü aldınız. Başarınızın sırrı nedir?

Prof. Dr. Sancar: En önemlisi Atatürk’ün yaptığı devrimler ve cumhuriyetin yetiştirdiği köy enstitüsü öğretmenlerinin bize verdiği eğitim ve özgüvendir. Ayrıca annem çok zeki bir insandı ve özellikle annem okumamızı çok istedi ve teşvik etti. Babam da hayatımda tanıdığım en çalışkan insandı, babamdan da onu aldım. Bunların ikisi ve cumhuriyet devrimlerinin yarattığı fırsatlar ve verdiği özgüven sayesinde başarıya ulaştım. Özgüven bence çok önemli, Türkiye bunu cumhuriyetle kazandı. Bunlar sayesinde başardım.

 

Soru: Daha önceki bir açıklamanızda “IQ’ya çok inanmıyorum, farkı yaratan çalışmaktır” demiştiniz...

Prof. Dr. Sancar: Ben çok zeki bir insan değilim, orta zekalıyım. Benimle aynı derecede zekası olan ama hayatta tökezleyen insanlar gördüm. Zekaya inanmıyorum, çalışmaya ve odaklanmaya inanıyorum.

 

Soru: Sizi araştırma yapmaya iten duygu neydi?

Prof. Dr. Sancar: İlköğretimden liseye kadar devam eden çok iyi bir eğitim sistemimiz vardı. Lise 2’de harika bir kimya öğretmenim vardı, benim araştırma duygularımı o pekiştirdi. Ben Lise 2’de kimyacı olmaya karar verdim.

 

“Bir nevi bağımlılık”

Soru: İlk baştan beri Nobel gibi büyük hedefleriniz var mıydı?

Prof. Dr. Sancar: Nobel düşünmüyordum. Doğayı gözlemlerken aklımıza bir çok soru geliyor, “Bu neden böyle oluyor, bu ağaç neden büyüyor, bu çiçek neden açıyor” gibi. Bu meraktır. İnsan bunları anlamak istiyor. İnsan Nobel almak için araştırma yapmaz, o gaye ile başlayanlar Nobel almazlar. İnsan tabiatın bir sırrını, bir gizemini çözmek için çalışır ve bu tutkuya dönüşür. Bir şeyi çözdüğünüz zaman ondan aldığınız ruh sukûnetini tarif etmek mümkün değil. Bu bir nevi bağımlılık oluyor. Bir şeyi keşfettikten ve onun verdiği ruh sukûnetini yaşadıktan sonra başka şeyleri de keşfetmek istiyorsunuz. Dünyada birçok sırlar var, devam etmek istiyorsunuz, yeni ufuklar açılıyor.

 

Soru: Amerika’ya İngilizce’yi çok iyi bilmeden gittiğinizi okumuştum. Bu büyük bir cesaret değil mi? Neden Amerika’ya gittiniz?

Prof. Dr. Sancar: Benim lisede yabancı dilim Fransızca’ydı. İngilizce’yi tıp son sınıfta Amerikan Konsolosluğu’nda verilen gece derslerinde biraz öğrenmiştim fakat konuşacak derecede değildi. Amerika’ya gitme sebebim 1970’lerin ilk yarısında bilim Amerika’da yapılırdı. Avrupa hâlâ 2. Dünya Savaşı’nın yıkıntısından çıkmaya çalışıyordu. O nedenle bilim yapmak isteyen Amerika’ya giderdi. Benim hayatımda önemli bir etkisi olan, İç Hastalıkları hocam Prof. Dr.Muzaffer Aksoy benim bilim yapmak istediğimi bildiği için “bilim orada yapılır” dedi ve Amerika’ya gitmem için beni çok teşvik etti. İlköğretimden, liseye, tıp eğitimine bütün bunların verdiği bir özgüven vardı ve bu cumhuriyet devriminin verdiği bir özgüvendi. Bunlardan dolayı, “ben herşeyi yaparım” duygusu vardı. Biraz yanlıştı aslında, o nedenle Amerika’da çok zorluk çektim.

 

Soru: Çok yanlış da değilmiş herhalde, sonuç çok iyi olmuş.

Prof. Dr. Sancar: Evet ama çok zorluklar çektim.

 

“Kanseri tamamen önlemek mümkün değil”

Soru: DNA onarımıyla ilgili çalışmalarınız kanser tedavisinde umut olarak görülüyor. Sizce kanser bir gün tamamen önlenebilecek mi?

Prof. Dr. Sancar: Tamamen önlemek mümkün değil. Ama şunu vurgulamak isterim ki, kanserde ölümlerin %30’u sigaradan kaynaklanıyor. Şimdi “iyi sigara” dedikleri elektronik sigaralar da çok zararlı. Sigarayı ortadan kaldırabilirsek büyük bir sorunu çözmüş oluruz.

Şunu da söylemek lazım ki, kanser mutasyondan oluyor. Hiç sigara içmeseniz de, kendinizi bir odaya kapatıp izole etseniz dahi vücudun kendi yarattığı zararlı maddeler var. onlar DNA’yı tahrip ediyor, o tahrip sonucu mutasyon oluyor ve kanser oluyor. O nedenle hiç sigara içmeyenlerde dahi kanser ileri yaşlarda olur, mutasyonlar birikiyor ve kanser oluyor.

 

Soru: Dünyaca kabul gören bir bilim insanısınız. Kendi ülkenizde yeterli ilgi ve sahiplenmeyi gördüğünüzü düşünüyor musunuz?

Prof. Dr. Sancar: Türkiye’de yeterli ilgiyi gördüm. Nobel’den önce Türkiye’deki bilim camiasından ilgi gördüm, tabi ki bilimin içinde olmayanların beni bilmemesi normaldir. TÜBİTAK, Koç Vakfı bana ödüller verdi. Nobel’den sonra farklı kesimler de beni tanıdı.

 

“Kendimizi Ortadoğu ülkeleriyle kıyaslamamalıyız”

Soru: Türkiye’de bilimsel çalışmalar yeterince yol alabiliyor mu?

Prof. Dr. Sancar: Türkiye’de şimdiki bilim düzeyi benim aldığım zamankinden çok daha üstün. İsrail hariç, bütün Ortadoğu ülkelerinde Türkiye bilimde en ileri. Fakat kendimizi Ortadoğu ülkeleriyle kıyaslamamalıyız. Bizim hedefimiz Avrupa, Amerika, Japonya seviyesinde bilim olmalıdır. Şu anda o düzeyde bilim yapmıyoruz, onun bir sürü nedenleri var, onları ben Türkiye’de çok kalmadığım için bilemiyorum. Ama Türkiye’de bilime yüksek derecede yatırım yapıldığını biliyorum, bunu herkes kabul ediyor. Bilim politikasını beğenenler de, beğenmeyenler de kabul ediyor. O paranın nasıl harcandığı ayrı konu, fakat yatırım yapılıyor. İsterim ki Türkiye’de bilim sadece liyakata dayanan birşey olsun ve uzun vadeli yatırım yapılsın. Bilim yapan insanlara bilim özgürlüğü, iş güvencesi verilsin. İş güvencesi olmadan, ailenin geçimini sağlama kaygısı olan bir insan kendini bilime veremez, odaklanamaz. “Rektör beni sevmiyor, beni işten atacak” vs gibi kaygıları olan insan bilim yapamaz. Bilimde bazı konular çok uzun vadelidir. Mesela benim konuşmalarımda gösterdiğim ve Nobel almamı sağlayan araştırmanın parçası olan bir slayt 45 yılımı aldı. 45 yıl süresinde Amerikan Sağlık Bakanlığı bu çalışma için yılda yaklaşık 1 milyon dolar verdi. Hem kararlı olmak, hem de liyakata önem vermek lazım.

 

“Hayatımın en mutlu yılları...”

Soru: Türkiye’ye dönmediğiniz için pişmanlık duyduğunuz oldu mu?

Prof. Dr. Sancar: Türkiye’ye bilim yapmaya dönmediğim için pişman değilim. Türkiye’de kalmadığım için bazen pişmanlıklarım oluyor. Hayatımın en mutlu yılları Savur’un Sürgücük köyünde doktorluk yaptığım yıllardı. Şu anda geriye baktığımda o yıllar benim en mutlu yıllarımdı. Çünkü oradaki halkla çok iyi kaynaşmıştım. O yıllarda halk sağlığı Türkiye’nin o taraflarına daha yayılmamıştı. Oradaki hastalarımın çoğu ilk defa doktor görüyorlardı, bir farklılık yaptığımı hissettim.


“Kıbrıs’a gelmenin ayrı bir özelliği var”

Soru: Pek çok yerden davet alıyorsunuz. Nobel’in belki de tek kötü yanı, bu davetlerin çalışmalarınızı yavaşlatmasından endişe ediyorsunuz, pek çoğuna katılamıyorsunuz. YDÜ Centre of Excellence Başkanı Nedime Serakıncı’nın davetlisi olarak Kıbrıs’a geldiniz. Burayı tercih etme sebebiniz nedir? Kıbrıs’a özel bir sevginiz ve ilginiz olduğunu duymuştum. Bunun nedeni nedir?

Prof. Dr. Sancar: Nobel aldıktan sonra araştırma yapmak çok zor, günde ortalama 2-3 uluslararası davet geliyor. Konferans ücreti 10 bin dolar ile 20 bin dolar arasında. Nobel’den önce de konferanslara gitmezdim, seminer vermezdim, uluslararası toplantılara çok nadiren giderdim. Nobel’den sonra da bunu öyle devam ettirme kararlılığındaydım, sadece Türk devletlerini yani Türkiye, KKTC, Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ı ziyaret edeceğime dair kendime söz verdim. Şimdiye kadar Türkiye, KKTC, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan’ı ziyaret ettim, geriye iki tane kaldı, inşallah onları da ziyaret ederim.

Kıbrıs’a gelmenin ayrı bir özelliği vardır. Kıbrıs’ın acı günlerinde gençlik yıllarım geçti. 1963’te ben liseyi yeni bitiriyordum, Prof. Dr. Nedime Serakıncı’nın babası Eşber Serakıncı aynı yılda benim gibi üniversiteyi bırakıp buraya geliyor, Erenköy’de çarpışıyor ve gazi oluyor. Kıbrıs’ın didişmesi ve insan gibi saygı görmek için yaptığı mücadele hepimizin gönlüne işlemiştir. Kendini Türk sayan her insanın gönlünde Kıbrıs ayrı bir yer taşır. Biz bunları görerek, duyarak büyüdük.

Nobel’den sonra Türkiye’ye ilk gittiğimde o dönemin Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Sayın Bozkurt ile telefonda konuştum, “Kıbrıs sizi bekliyor” dedi. Ben o gün orada Kıbrıs’a geleceğime dair söz verdim, sonrasında araya birşeyler girdi. Sonra Prof. Dr. Nedime Serakıncı tekrar davet edince, memnuniyetle kabul ettim. Nedime Hoca, uluslararası kabul görmüş, çok saygın bir bilim insanıdır, onun ayrı bir rolü oldu. Ayrıca dostum Fevzi Yalın da hep “Kıbrıs’a gel” derdi.

 

“Kıbrıs’ta herşeyi beğendim, sevdim”

Soru: Daha önce bir açıklamanızı okumuştum, stresin DNA üzerindeki etkisiyle ilgili. Kıbrıs’taki belirsizlik ortamı DNA’mıza zarar vermiş olabilir mi?

Prof. Dr. Sancar: Ben buraya gelmeden önce bir Türk arkadaşla konuşmuştum, Kıbrıs’ın pek çok sorunu olduğunu söylemişti, ekonomide, Türkiye’nin fakir bölgelerinden gelip yerleşenler ve onların ortaya koydukları sorunlardan bahsetmişti ve kötümser bir tablo çizmişti. Ben Kıbrıs’a geldim, Kıbrıslıları çok sıcak gördüm, hayatlarından nispeten memnun gördüm, bunu rol yapamazsınız. Özet olarak söylemem gerekirse, Kıbrıs’ta herşeyi beğendim, sevdim. Tek sorun Güney’le uzlaşma konusu.

Kıbrıs’ta dünyanın en güzel DNA’sı var ve Kıbrıs’ın büyük potansiyeli var. Çok güzel yeni üniversiteler kurulmuş. Bazı hocalarımızın sayılarının çok artmasından dolayı endişeleri var, onu kontrol altında tutmak lazım. Yüksek değerde eğitim veren çok üniversiteleriniz var ve DNA’nız sağlamdır, güzel bilim yapabilirsiniz.

 

“Saygınlığı kuvvetle göstereceksin”

Soru: Kıbrıs sorunu hakkında değerlendirmeniz nedir?

Prof. Dr. Sancar: Bu konuda buraya gelene kadar iyimserdim fakat burada her kesimden Kıbrıslı kardeşlerimle konuştuktan sonra uzlaşma yönünden iyimser değilim. Uzlaşma gerekli değil, kendi hayatımızı şekillendirebiliriz. Uluslararası ambargonun bir çözümünü inşallah buluruz. Saygınlığı kuvvetle göstereceksin, bilimde kuvvetli olunca ambargolar aşılır. Nobel alan Kıbrıslı Türk biri çıkınca ve İsveç’e gidince, onu “Kıbrıs Cumhuriyeti” diye takdim edemezler, kendinizi kabul ettirirsiniz.

 

“Gençler özgüvenli ve çalışkan olsunlar”

Soru: Az önce siz de bahsettiniz Prof. Dr. Nedime Serakıncı gibi dünyaca kabul görmüş Kıbrıslı Türkler var ama Prof. Dr. Nedime Serakıncı gibi adaya dönenlerin sayısı çok değil. Kıbrıs’ın içinde bulunduğu durum bazen gençlerin umutsuzluğa, karamsarlığa kapılmasına neden olabiliyor. Siz de bugüne kadar pek çok zorlukla karşılaştınız, mücadele ettiniz. Gençlere ne söylemek istersiniz?

Prof. Dr. Sancar: Gençler özgüvenli ve çalışkan olsunlar. Burada imkanlar ve potansiyel var.

Yurtdışındaki gençlere de şunu söylemek isterim, Kuzey Kıbrıs size bedava veya bedavaya yakın eğitim sağladı. Dünyada bunu çok ülkede bulamazsınız. Bu bakımdan Kıbrıs’a bir borcunuz var. Burada imkanlar var ve Nedime Hoca gibi, uluslararası kişilerle ve Yakın Doğu Üniversitesi gibi merkezlerle iletişim halinde burada yaratıcı olabilirsiniz. Burada hem Kıbrıs’a, hem de bütün dünyaya bilimsel anlamda katkı yapabilirsiniz. Mutlaka ülkenize dönün.

yeniduzen-satin-aliniz-345.jpg

Bu haber toplam 4248 defa okunmuştur
Etiketler :
İlgili Haberler