KER PİÇ…
Boyutları adıyla uyuşmasa da, elime geldiği günden bu yana burnumda kokusu tütüyor…
74’ten sonra uçup giden çoğu tarifsiz kokular gibi, O’nun da kokusu çoktan unutulmuş…
Küçükken, paçalarımızı sıvayıp saatlerce içinde tepindiğimiz kerpiç çamurunun, samanla karışan keskin kokusu; minicik ayaklarımızın altında vıcık vıcık kayışı; iyice piştikten sonra kalıplara dökülüp kurumaya bırakılması, en keyifli süreciydi kerpiç yapmanın… Gerisi eziyet: Kalıpları dikkatlice söküp, ağırlaşan blokları (kırılmamaları için dikkatli) taşımak, keyif vermezdi bize…
Kerpiçler, (birkaç sıra) taş temelin üstüne (kendi çamuruyla) dizildikçe, bir YUVA kurmanın ilk adımları atılıyor demekti… Ya bir düğün vardı yakında; ya da bir bebek… Aileler büyüdükçe kerpiçten evlerin boyutları da büyür; sokağa/köye yeni evler eklenirdi… Yeni evler, yeni komşular; yeni komşular yeni arkadaşlar demekti bizim için…
İçi, dışı öğütülmüş (y)alçıyla; damı, mertekler üzerine bağlanan kamışların kalın kerpiç çamuruyla sıvanmış o yüksek; yuf delikli evlere ne soba kurulurdu; ne de klima takılırdı…
Yüksek(iki tahta kanatlı) kapı ve pencereleriyle olduğu kadar; duvarlarıyla da nefelenirdi o evler…
Derginin, taze kerpiç çamuru rengindeki kapağını açmadan, bunlar düştü aklıma… Sonra alt başlığa takıldı aklım: “Edebiyat piçi sever, piçleşir de zaman zaman…” Kıbrıslılar’ın, (“Kurtarıcı”nın gözünde) “PİÇ” addedilmesine bir gönderme midir acaba; Yoksa “KerPiç”in PİÇ’liği mi yapmıştır bu çağrışımı?..
Dergi yöneticileri (Halil Karapaşaoğlu ve Ümit Alptuğ, “Gayrı yasal” ve “dışlanmışlık”a gönderme olarak açıklarla bu “piçliği”(2. Sayfa)…
“Bulunduğumuz bu noktada ülke ve dünya edebiyatına katkıda bulunmak gibi kaygılar”taşımazlar; “Tek dertleri” “düşünüp, sorgulayıp, üretebilmek. Ürettiğimiz andan itibaren özgür anlar, alanlar yaratabilmek!”…
“Peki neden KerPiç? başlığı altında yazdıkları, girişte anımsadıklarımı doğrular nitelikte: “KerPiçher şeyden önce ekolojik temelli bir hayat döneminin çağrısını yapar. Betonlardan, demirlerden, çivilerden uzaklaşmayı… Ruhsuz, karakteri olmayan yapılar yerine topraktan, galemden yapılmış, içinde hala milyonlarca canlının yaşadığı KerPiç’le; eski ama yeni bir hayatın çağrısını yapar. Hantal, ağır değil; canlı, hafif, yaşayan…”
Aydın Adamoğlu, Zeki Ali, Tamer Öncül, Gürgenç Korkmazel, Jenan Selçuk, Ümit Alptuğ ve Halil Karapaşaoğlu’nun şiirleri, dışında Lev, Hazal Baydar ve Gauthier Royal imzalı üç İngilizce şiir de var… Öykü ve denemelerde ise Cengiz Erdem, Gamze Karaderi, Emre İleri, Mehmet Şah gibi genç imzaların ürünleri yer alıyor…
Okcan Yıldırımtürk, Tery Eagleton’un “Entellektüelin Ölümü” adlı makelesini çevirmiş… Dergi’nin son sayfalarında (32-36) Halil Karapaşaoğlu’nun, Emre İleri’nin ikinci şiir kitabı KÜL’le ilgili yazısı yer alıyor…
KerPİç, boyut olarak küçük ama, içerik olarak adının hakkını veriyor… Ömrü, kerpiç kadar kısa olmasın diye, herkes destek vermeli… Bu konuda özellikle genç imzalara daha büyük görev düşüyor…
KerPiç’in ilk sayısını (dergide yayınlanan) bir şiirle kutluyorum…
DOKUNAMAMAK
1.
Uca doğru tırmanan
Bir hayvan ağırlığıyla eğilir gece-
Ot yatıştırır!
2.
Balkonsuz bir sevişme sonrası
Eski bir ensest itirafı-
Göz yakan ter!
3.
Uyku çıkmaz henüz sudan,
Taş sağaltmaz-
Dokunamamak bir daha, acı!
Gürgenç Korkmazel