“Kerelerce kırılan ama hatırası hep diri kalan bir kadının, Aurora’nın hikâyesi…”
BASINDAN GÜNCEL…
Karin Karakaşlı
Adı, geçtiğimiz yıl 24 Nisan’da Yerevan’da ilki verilen Aurora Ödülleri’nin ilham kaynağı olan Aurora (Arşaluys) Mardiganian’ın sıra dışı hayatı bu kez onun izini süren sinema tarihçisi Anthony Slide’ın derlemesiyle bir kitap olarak karşımızda.
1915 soykırımında bütün ailesini kaybeden ve her türlü zulümden geçerek mucize kabilinden hayatta kalan Arşaluys Mardiganian’ın hayatını ve bu hikâye üzerine kurulu ‘Ravished Armenia’ adlı filmin hikâyesinin arşivlerden, basından ve 1980’lerde arayıp bulduğu Aurora ile yaptığı yüz yüze bir görüşmeden hareket ederek izini süren ve bir anlamda Arşaluys Mardigian’ın paramparça olan hayatını bir kitapta biraraya getiren Anthony Slide, bir anlamda Aurora’ya yaşarken bahşedilmemiş saygıyı iade ediyor. Biz de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle kerelerce öldürülüp kedini yeniden doğuran bu kadının anısı önünde aynı saygıyla eğiliyoruz.
Aurora’nın ismi olağanüstü zor koşullar altında insanlık için mücadele edenlere verilmesi planlanan Aurora Ödülleri ile geçtiğimiz yıl hayli yoğun olarak gündeme gelmişti. Burundi’de iç savaş sırasında yüzlerce yetimin hayatını kurtaran Maison Shalom Yetimhanesi’nin kurucusu Marguerite Barankitse’nin, 1 milyon dolarlık Aurora Ödülü’ne layık görülmesi, özellikle de Ödül Komitesi Başkanı, oyuncu George Clooney’nin katılımı dikkatleri birdenbire ödüllere ilham veren Aurora (Arşaluys) Mardiganian’a çevirdi. Şimdi 1915 soykırımından sağ kurtulan, hikâyesi bir filme konu olan ancak bu arada kerelerce mağdur edilip unutuluşa terk edilen bu kadının hayatı ve filminin hikâyesiyle başbaşayız. Aras Yayıncılık tarafından Evrim Kaya’nın çevirisiyle basılan ‘Aurora-Çemişgezek’ten Hollywood’a Bir Kadın, Bir Hayat, Bir Film’ başlıklı kitap, sinema tarihi araştırmalarıyla tanınan Anthony Slide’ın derlediği ‘Ravished Armenia and the Story of Aurora Mardiganian’ ([Irzına Geçilmiş Ermenistan ve Aurora Mardiganian’ın Hikâyesi] başlıklı, 2014 tarihli çalışması.
Sosi Dolanoğlu’nun yayına hazırladığı kitap, filmden ve hikâyeden ‘Ararat’ı çektikten sonra haberdar olan yönetmen Atom Egoyan’ın yazdığı önsözle açılıyor. Kitabın editörlüğünü de üstlenen Anthony Slide uzun ve kapsamlı giriş makalesinde 1918 tarihli Ravished Armenia adlı kitabın ve senaryosu bu kitaptan uyarlanan 1919 tarihli aynı adlı filmin ve her iki eserin de başkahramanı olan Aurora Mardiganian’ın hikâyesini günümüz okurlarına hatırlatıyor. Bu giriş makalaesini, 1915’teki katliamlar sırasında hayatta kalmayı başarıp iki yıl sonra, 1917’de ABD’ye varmış Aurora’nın hikâyesine dayanarak Henry L. Gates tarafından kaleme alınan ve Ravished Armenia başlığıyla yayımlanan kitaba yer veriyor. Mardiganian’ın ithafını, Gates’in teşekkür yazısını, ayrıca Ermenilere ve Süryanilere Amerikan Yardım Heyeti’nden Nora Waln’ın önsözünü de içeren kitabın metnini, söz konusu kitaptan uyarlanan senaryo izliyor. Slide’ın çalışması, filmin her gösteriminden önce sahnede iki oyuncu tarafından seslendirilen Prolog metniyle son buluyor.
Soykırım üzerine ilk film
1915’te 14 yaşında olan Çemişgezekli Arşaluys’un hayatı soykırım günlerinde darmadağın olur. Akla hayale gelebilecek her tür zulme ve kötülüğe maruz kalan Arşaluys, bütün ailesini kaybeder, tecavüzlere uğrar. Ancak kitabın önsözünde yönetmen Atom Egoyan’ın da vurguladığı üzere o bin bir beladan kurtulan bir ‘super survivor’ , adeta bir sağ kalma kahramanıdır. Tiflis üzerinden ABD’ye sığınan ve orada başından geçen her şeyi, Ermenilere ve Süryanilere yardım için kurulan bir heyetin üyesi olan Henry Gates adında bir adama anlatır. Gates bu hikâyeyi son derece oryantalist öğelerle bezeyerek ama aslına sadık kalarak Aurora’nın ağzından 1918’de kitap olarak yayımlar.
Hollywood, kitaptaki bu çarpıcı hayat hikâyesine ilgi gösterince bir yıl sonra, 1919’da o dönem için devasa denebilecek bir prodüksiyonla hikâye filme çekilir. Henüz soykırım kavramının ortaya atılmadığı bir dönemde bir anlamda soykırım üzerine çekilmiş ilk film olan bu prodüksiyon için büyük bir tanıtım kampanyası yapılır. Ermeni ve Süryani mağdurlara yardım toplamak için düzenlenen bir kampanyanın ana dayanağı haline gelen film, o dönem için inanılmaz bir rakam sayılabilecek 30 milyon dolarlık bir hasılat yapar.
Ancak bu süreçte Aurora olarak nam salan Arşaluys, filmi kadar şanslı olmaz. Arşaluys’a son derece hoyrat ve kötü muamele edilir; travmaları film çekim sürecinde ve sonrasında ona tekrar tekrar yaşatılır. Maddi olarak da suiistimal edilen Aurora, bütün bu yaşadıklarından ötürü sinir krizleri geçirip hasta düşünce onun yerine dublörleri turneye çıkarılır. Filmin işi bittikten sonra Aurora da unutulur. O kadar ki yaşlılığında kimsesizler mezarlığına gömülecek ve mezarının yeri dahi yıllarca bilinmeyecektir. İşin tuhaf yanı, filmin de zaman içinde kaybolmasıdır. Makaraların tamamının nerede olduğunu bugüne kadar bilen yok.
Yıllar sonra bulunan mezar
Gel gelelim, Aurora’nın hikâyesi devam eden bir hayat. Kitabın İngilizce kitap çıktıktan sonra, Aras Yayıncılık Türkçesi üzerine çalışırken Anthony Slide, Aurora’nın yıllardır kayıp olan mezarını da bulur. Türkçe kitapta bu mezarın bir fotoğrafı da yer alıyor. Slide bu mezarlığı keşfetme ânını şöyle paylaşmış: “Yahudi yaşamının Los Angeles’taki kalbi bir zamanlar, özellikle 20. yüzyılın başlarında Boyle Heights’ta atıyordu. Günümüzdeyse burası Latin Amerikalıların yaşadığı, şehir merkezine yakın fakir bir muhit. Aurora’nın küllerinin gömülü olduğu Evergreen Mezarlığı da tam olarak burada bulunuyor. Krematoryumun hemen yanında, yabani otlarla kaplı, tarifi pek mümkün olmayan çimenlik alandaki küçük pirinç levhaların her birinin üzerinde yıllar yazılı. Kimsesizler mezarlığı olarak tanımlanabilecek bu yerin öyle olduğuna dair herhangi bir iz veya bir açıklama yok. Her bir levha, üzerinde yazılı olan yılda Los Angeles’da vefat etmiş, ona sahip çıkarak “münasip” bir şekilde toprağa verecek bir arkadaşı veya akrabası olmayan kişilerin küllerine ayrılmış. 1994 tarihli levhanın yanındayken, Aurora Mardiganian’ın da aralarında olduğu, külleri birbirine karışmış 2900 kişinin mezarının üzerinde duruyorsunuz. İsimsiz bir şahıs tarafından oraya ikinci bir levha daha koyulmuş, üzerinde sadece ‘Aurora M. Hovanian/ 1901-1994’ yazılı. Bu levhaların boyutu ve üzerinde ne yazacağı Los Angeles vilayeti tarafından belirleniyor ve orada yatan her kişi için yalnızca bir levha koyulmasına izin veriliyor. Mezarında bir çiçek, hatırlandığına dair hiçbir işaret yok. Aurora, Los Angeles’daki bu “çimenlik” yerine Suriye çölüne gömülmüş olsa da fark etmezdi..."
Egoyan’ın çarpıldığı hikâye
Küçük bir üniversite kentinde 2002 tarihli filmi ‘Ararat’la ilgili konuşma yapacakken büyük bir tesadüf eseri Slide’ın kitabına dolayısıyla Aurora’nın eşsiz hikâyesine denk gelen Atom Egoyan, kendi çarpılma deneyimini kitabında önsözünde anlatıyor:
“Slide’ın kapsamlı giriş yazısını okurken kendimi, Aurora Mardiganian’ın eşi benzeri olmayan dehşet verici yolculuğunun altında ezilmiş halde buldum. Tutkulu bir Ermeni tarihi öğrencisi olarak –“Ermeni Soykırımı üzerine yaygın dağıtıma giren ilk film” diye duyurulan filmin yönetmeni olduğumu söylemiyorum bile– bu genç kadının çektiklerinden habersiz olmam beni şaşkına çevirdi. “Ermeni Soykırımı üzerine yaygın dağıtıma giren ilk film”in hemen hemen bir yüzyıl önce yapılmış ve neredeyse tamamen ortadan kaybolmuş olduğunu öğrenmiştim sonuçta.”
Birden fazla katliamın kurbanı
Ardından gelense Egoyan’ın insancıl ve felsefi Aurora yorumu. Hayatı boyunca birden fazla beden ve ruh katline maruz kalan Aurora’nın simgelediklerini çarpıyor yüzümüze Egoyan: “Aurora bir süper-survivor yapan şey yalnızca ailesi ve cemaatinin yok edilmesine tanık olmakla kalmayıp, bu deneyimin dramatik olarak yeniden anlatılmasına da ilham vermiş olmasıdır. Ne var ki, her iki deneyimin birden karanlıkta kaybolup gitmesine şahit oldu.
Ravished Armenia filmi zamanında ticari başarı yakalamış olsa da, filmin tamamının selüloit baskıları hiçbir zaman bulunamadı. Aurora soykırım deneyimini, sonra bu soykırım hakkında bir film yapma deneyimini yaşadı, ardından her iki olayın da tümden ortadan kaybolmasına tanıklık etti – ilki faillerinin inkârı yüzünden, ikincisi filmin maddeten ortadan kaybolması nedeniyle.
Bu iki olayın bir araya gelmesi Aurora’nın survivor konumunu olağandışı bir seviyeye taşıyor. Aurora’nın deneyimi maddi kanıtların değişebilirliğinin yanı sıra, kamuya hitap eden iletişim araçlarının felaketin kalıcı ifadelerini ortaya koymadaki kırılganlığını da gösteriyor. Aurora, başına gelenlerden birkaç yıl sonra bu sarsıcı hikâyesini yeniden anlatmış, sinema versiyonunda işkencecilerini canlandıran kostümlü yabancıları izlemiş, ardından filmin promosyonu için, bir sinir krizi geçirene kadar sürecek bir tanıtım turuna çıkmıştı.
Bu anlamda, Aurora Mardiganian ilk ‘modern’ soykırımda hayatta kalmış biri olmanın yanı sıra, çağdaş şöhret kültürünün ilk kurbanlarından biri olmuştu. Aurora’nın gerçek fiziksel varlığını kopyalayıp dağıtıma sokma girişimi, birkaç yıl önce Osmanlı Türkiyesinde yaşadığı dehşetin ardından, onu insan olma niteliğinden mahrum bırakmanın daha ileri bir adımıydı. Bugün ünlülerin “gözden düşme”si fenomenine alışmış durumdayız. Ermeni Soykırımı’ndan sağ kurtulan bu genç kadında bunun erken bir örneğini görmüş olmamız mümkün mü? ‘Ünlüleri zorlama’ konusunda yapılan bu erken deney, medyanın doyurulamaz merakı karşısında ruhsal dayanıklılığın sınırlarına dair ikaz edici bir mesel miydi?”
Gasp edilen kırılgan ruh
Adeta bir hafiye gibi Aurora Mardiganian’ın hayatını konu alan kitabın ve ardından kaybolan filmin peşine düşen Anthony Slide, yaşadığı tarifsiz zulümlerden sonra ABD’ye gelen genç kızın geçirdiği badireleri şöyle özetliyor: “On altı yaşındaki genç kız Amerika Birleşik Devletleri’ne hayatta kalan tek erkek kardeşinin izini bulma umuduyla gelmişti. Bostonlu bir aile tarafından evlat edinilmesi planlanmıştı, ancak Ellis Island’da New Yorklu Ermeni bir çift tarafından karşılandı, onu alıp kardeşinin yerinin belirlenmesi gayreti içinde çeşitli gazetelere ilanlar verdiler. Bu ilanların sonucu olarak New York Sun ve New York Tribune muhabirleri genç kızla röportajlar yaptı ve hikâyesi Henry Leyford Gates ile karısı Eleanor Brown Gates’in dikkatini çekti. Gates gazeteciliğin yanı sıra elli kadar kitaba imza atmış bir romancıydı. Gizem romanları konusunda uzmanlaşmıştı. Henry Gates, Aurora Mardiganian’ın hikâyesinin ticari potansiyelini hemen fark etti. Aurora Mardiganian New York’ta bir elbise fabrikasında çalışmayı planlıyordu, ancak Gates çifti onu bundan vazgeçirdi. ‘Senin çalışmana gerek yok, biz her şeyi halledeceğiz – senin için, ulusun için, halkın için,” dediler. Mardiganian o sırada American Committee for Armenian and Syrian Relief (Near East Relief)/Ermenilere ve Süryanilere Amerikan Yardım Heyeti’nin (Yakındoğu Yardımı) basınla ilişkiler görevlisi olan Nora Waln’ın sorumluluğundaydı. Henry ve Eleanor Gates, Mardiganian’ın yasal vasisi oldular, onun Ermenicede ‘sabahın ışığı’ anlamına gelen gerçek adı Arşaluys’u Aurora olarak, soyadı olan Mardigyan’ı da Mardiganian olarak değiştirdiler. New York’taki Latham Oteli’ni merkez olarak kullanan Henry ve Eleanor Gates, İngilizce bilmeyen Mardiganian’a hikâyesini anlattırdılar, genç kızın yanlarına yerleştiği aile de tercümanlık görevini üstlendi. Ravished Armenia tamamlanınca, Henry Gates ve Yakındoğu Yardımı Aurora Mardiganian’ı başlangıç düzeyinde İngilizce öğrenmesi için üç haftalığına Connecticut’ta bir manastıra gönderdi. Dönüşünde Mardiganian’dan bazı kâğıtları imzalaması istendi. Mrs. Gates ona bu kâğıtların, filminin çekileceği Los Angeles’a girmesini sağlayacağını söyledi. Mrs. Gates’in fotoğraftan söz ettiğini sanan Aurora Mardiganian, Los Angeles’a yakın olduğunu düşündüğü Fresno’da yaşayan Steve Long adında (ismini İngilizceleştirmişti) bir amcası da olduğu için, imzayı attı. Anlaşma yapılmıştı. Ravished Armenia’nın sinema versiyonunda oynamak için haftada 15 dolar alacaktı. ‘O kâğıtta ne olduğunu bilmediğimi söyledim. Dilimi fazla anlamadığımı söyledim. Sizin İngilizcenizi anlamıyorum. 15 doların çok para olduğunu söylediler. Naiftim. Hiçbir şey bilmiyordum.’’”
Aurora ile buluşma
Slide, National Association for Armenian Studies and Research/Ulusal Ermeni Çalışmaları ve Araştırmaları Derneği’nin yardımı sayesinde Los Angeles’ın banliyösü Van Nuys’ta, kendi evinden yalnızca birkaç kilometre uzakta tek başına yaşayan Aurora Mardiganian’ın izine ulaşır. 17 Aralık 1988’deki karşılaşmalarını şöyle anlatır bize: “Aslında onunla buluşmak neredeyse onu bulmak kadar zor oldu, ama neticede oğlu beni onun tek odalı dairesine götürdü. Bana kahve ve yaprak sarma ikram etti ve hâlâ sürekli Türklerin soykırımda sağ kalmış birini öldürmeye kararlı şekilde her an kapısına dayanabilecekleri korkusuyla yaşadığını anlattı. Benim için unutulmaz bir buluşma oldu bu ve ne mutlu ki kasete kaydetmeyi de başardım…Görüşmemizin sonunda Aurora, ‘Umarım Cennetteki Tanrı sana ışığıyla yol gösterir, benim hayatımın hakikatini ortaya çıkaran sen olacaksın,’ demişti.”
Filmin çekildiği dönemde çok az İngilizce bilen ve ortama tamamen yabancı kalan Aurora, o günleri Slide’a şöyle anlatır: “Bana makyaj yapılmadı. ‘İhtiyacın yok. Senin doğal güzelliğin var. Başka bir şeye ihtiyacın yok,’ dediler. Soyunma odamdan ilk çıkışımda püsküllü kırmızı fesleriyle bütün o insanları gördüm. Donakaldım. Beni kandırdılar diye düşündüm. Beni öldürsünler diye bu Türklere vereceklerini sandım. O yüzden de acı acı ağlamaya başladım. Mrs. Gates de dedi ki, ‘Tatlım, onlar Türk değil. Onlar o rolü oynuyorlar. Hepsi Amerikalı.’ Amerikalı olduklarını nereden bileceğim? İngilizce konuşuyorlar, kendi dillerini. Etrafımda hiç Ermeni yok, ben de ağlıyorum.”
Güya bir Türk hareminden kaçtığı sırada bir çatıdan diğerine atlaması gereken sahne çekilirken, altı metreden düşerek ayak bileğini kıran ve o halde, ayağında bandajlarla filme devam etmesi talep edilen Aurora, sayısı giderek artan gösterimler için kendisine benzer yedi kişinin işe alındığını duyunca sinir krizi geçirir ve ekibi canına kıymakla tehdit eder. Dünyanın onun acılarına harcayacak zamanı yoktur.
Başka bir filmde oynamayan Aurora Mardiganian 1929’da evlenir ve Martin adlı bir erkek çocuğunun annesi olarak yeni bir hayata başlar. Zaman içinde film gözden kaybolurken, Aurora Mardiganian da unutulur gider.
Slide bu hüzünlü hikâyenin sonuna şu notu düşer: “Aurora Mardiganian 3 Ocak 1994’te Van Nuys’taki dairesinden bir bakımevi olan Ararat Home’a taşındı. Orada, Kanada’daki Zoryan Enstitüsü tarafından anıları kayda alındı. 5 Şubat 1994’te, sağlığı çok kötü durumdayken Holy Cross Medical Center’a nakledildi ve ertesi gün orada öldü. Doksan iki yaşındaydı. Her şey sona erdiğinde yanında kimse yoktu; ne aile üyeleri, ne arkadaşlar ne de onlar için o kadar para toplanmasına yardım ettiği Ermeni cemaatinin üyeleri...”
Esrarengiz iki makara
Kitabın ilk baskısı henüz çıkmışken, Ravished Armenia’ya ait yirmi dakikalık iki makaranın ortaya çıkması ise adeta Aurora’nın işaret yollaması gibidir. Günümüze ulaşan bu iki makarada altyazı bulunmuyor, başrol oyuncuları neredeyse yok ve olaylar birbirini takip etmiyor. Ancak Slide burada yönetmen Oscar Apfel’ın sanatını takdir edecek veriye ulaşıyor: “ Neredeyse cinema verité olacak kadar belgesel hissine sahip bir film yaratmış olduğu çok açık. Sahnelenmiş bir anlatıdan farklı bir şey söz konusu. Yoğun bir gerçekçiliği var ve drama, trajedi ve sürükleyici güç hepsi bir arada olduğundan planların ve sahnelerin neyi temsil etmelerinin amaçlandığı önemini yitiriyor. Film çok güncel ve neredeyse sahici.”
Bu görüntüleri
https://www.youtube.com/watch?v=CrYQG4xwr-M&feature=youtu.be linkinden izlemek mümkün.
Öte yandan Anthony Slide için odak noktası hiç değişmez. Önemli olan Aurora ve onun bize öğrettiğidir: “Ancak bu film Oscar Apfel’ın başyapıtı olmaktan çok, Aurora Mardiganian’ın şaheseri. Onun hikâyesi. Onun mirası. Kitap sayesinde, bu eksik film parçaları sayesinde, Aurora Mardiganian efsanesi, bir halkın başına gelenler üzerine tarihi bir hatırlatma ve eğer dünya tetikte olmazsa yeniden yaşanabilecekler –ve yeniden yaşananlar– için bir uyarı olarak kalacak.”
(AGOS – Karin KARAKAŞLI – 8.3.2017)