Keşke…
Bir kadın Başbakan; Dr. Sibel Siber… İlk kadın başbakanımız… Onun tek başına bu özelliği bile, demokrasi tarihimize yazılmış durumda… O, yumuşacık, hoşgörülü, aydın sevgi dolu bir doktor. Adı, orada olması, gülümseyebilmesi bile bizi rahatlatmaya yetti. Ona ve kabinesine gönülden başarılar dilerim. İlk icraatlar nokta atışı. Süper... Umarım görevde kalacakları kısa süre içinde hukuku aktive ederler. Hiç kimsenin yaptığının yanına kâr kalmayacağını biraz olsun topluma duyumsatırlar...
Elbette ki başarılı iki kadını, kısa süreliğine de olsa Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığı koltuğunda görmek çok güzel… Ama üzgünüm dostlar ben… ‘’Yetmez’’ diyorum. Keşke kabinenin tamamı, 45 günlüğüne, tümden kadın olsaydı. Kuzey Kıbrıs kısa bir süreliğine kadınlara emanet edilebilseydi. Dünya siyaset tarihinde sayemizde bir ilk yaşansaydı... Bütün dünya birkaç ay da olsa bizi konuşsaydı... Kıbrıslıtürkler, bu minicik adada dünyaya demokrasi dersi verselerdi…
Elbette ki bu benimki bir ‘dilek’ ya da ‘keşke’dir… Ve ben, kabinedeki tüm erkek bakanlara da başarılar dilerim. Hepsi birbirinden değerli isimler…
KADIN MİLLETVEKİLİ ADAYLARI…
Ve yine bir ‘keşke’: Şimdilik sadece Cumhuriyetçi Türk Partisi - Birleşik Güçler aday listesini açıkladı. Tüm listede sadece sekiz kadın aday saydım. Ellide sekiz, yani %4… Sizce yeter mi? Bence yetmez. Diğer partilerde de bunun farklı olacağını düşünmüyorum.. Hatta kadın – erkek adaylar oranı, büyük ihtimalle daha da kötü olacaktır. Toplumun yarısını oluşturan kadınlar maalesef yine politika sahnesinde yok. Kadın kolları yine erkek adayları meclise yollamak için ev ev, sokak sokak, köy köy gezecek, canla başla uğraşacak... Umalım ki, seçmen sandıkta siyasi partilerin ve seçim sistemimizin bu ayıbını görür. Erkek zihniyetiyle yönetilen bu maço sisteme önemli bir ders vererek kadın adayların çoğunluğunu meclise yollar.
Kadın dilinin, kadınca söylemin ve eylemin politikamıza katacak çok önemli katkıları olacaktır.
GENÇLER VE SİYASET…
Hep konuşuldu; “artık dinozor politikacılar gitsin, yerlerine gençler gelsin” diye... Elbette ki siyaset sahnesinde donanımlı ve tecrübeli eski politikacılara da ihtiyacımız vardır. Ancak daha dünyalı, daha çağdaş ve daha dinamik bir bakış açısı için de, bilgisi, enerjisi, becerisi ve donanımı olan gençlerimizin siyaset sahnesinde yerini almasının artık zamanı gelmiştir. CTP – BG, kendi içinde sağlıklı bir gençleşme süreci yaşamakta olduğu izlenimini veriyor. Geleceğimiz, demokrasimiz ve siyasetimiz açısından çok güzel bir devinim bu… CTP – BG kadrolarında ve listelerinde çok değerli genç siyasetçilere ve adaylara rastlamak, şahsen bana umut verdi.
Esas Tepki…
Önce seni görmezler,
sonra seninle alay ederler,
daha sonra seni ezmeye çalışırlar
ve sonra sen kazanırsın…
Günlerdir Türkiye’de sanki 68 kuşağının ruhu dolanıyor. “Apolitik” denen gencecik insanlar “yaşamlarımıza müdahale istemiyoruz” kararlığıyla adeta patladı.
Toplumsal olayların genellikle önceden tahmin edilemeyecek yönlenmeleri vardır. Gazi Parkı olayları da, işte öyle bir süreçle, büyük bir enerji patlamasına ulaştı ve tüm Türkiye’ye, hatta dünyaya yayıldı. Gezi Parkı olayı, aslında bardağı taşıran son noktaya gelindiğinin göstergesiydi . Esas konu; despot, gerici, “ben istediğimi” yaparım diyen ve gençliğin yaşam enerjisine karşı bile düşmanca bir tavırla saldıran bir başbakanın, bir liderin kimliğine, kişiliğine ve tavırlarına karşı halkta biriken müthiş tepkiydi. Halkın tepkisi olgundu, barışçıydı. Apolitik birçok insan ve birbirinden bağımsız örgütler, gençler kol kola, kucak kucağa mücadele etti. Mesajlar verdi.
Türkiye Başbakanı, barışçıl mesajları göremedi. Kin kusmaya devam etti.. Ve sonuçta Gezi Parkı direnişi, nereye yönleneceği hiç belli olmayan, Türkiye için tehlikeli bir boyuta kaydı, kaydırıldı.
Hepimiz olayları televizyonların başına çakılmış bir halde dehşet içinde izliyoruz. Türkiye bizim canımız ciğerimiz. Orada birinin burnunun bile kanaması bizim yüreğimizi paramparça ediyor. Umalım ki; halkın bu direnişinden alınması gereken mesajlar geç de olsa doğru olarak algılansın ve Türk halkı bu kaosu bir demokrasi zaferine dönüştürsün.
Bu fotoğraf gerçek mi? Eğer öyle ise Türkiye'deki zihniyet tüyler ürpertici ve dehşet verici boyutlarda... İnanmak istemiyorum.
***
Bir serinin son resmiyle, Emin Çizenel sanatçı duyarlılığıyla Gezi Parkı’na anlamlı bir gönderme yaptı. Sonbaharın hüzünlü renklerinden, ilkbaharın masmavi özgür gökyüzü renklerinin arasında oturan on iki havarinin sadece ayaklarını çizdi. ‘’Utancımızı yüzümüzde saklayabiliriz ama, ayaklarımızda asla’’ dedi Emin Çizenel … “Aramızda hain yok. Kimse bizi ele vermeyecek. Çarmıhlar indirilsin ve bir daha asla kurulmasın.’’ Ve bir el vardı resmin tam ortasında, ayaklardaki onca utancı işaret eden…
***
Selam Olsun Girne ve Mağusa Belediyelerine;
Selam Olsun Sanat ve Kültüre...
Sanat ve eğitim değil midir bir toplumun önünü açan en önemli kavramlar. Adanın Kuzey yarısında tam bir eğitim kaosu yaşansa da sanat adına güzel şeyler oluyor inadına. Bu müsibet adada onca kötülük ve umutsuzluk arasında sanat fışkırıyor dört bir yandan. Artık marka haline gelmiş Girne ve Mağusa Festivalleri Haziran ve Temmuz aylarının vazgeçilmezleri olmuş durumda. İşte yine bu Haziran ayında, sanat ve kültür, ruhumuzu kah Akdenizin kucağındaki o güzelim Girne Amfitiyatro’da besliyor, kah binlerce yıllık Mağusa Salamis antik kasabasının yüreğine yolculuğa çıkıyoruz dünyanın en güzel sesleri ve nağmeleriyle...
Henüz Girne Amfitiyatroya uğramadıysanız, geç kalmadınız; geride enfes programlar var ve Mağusa Kültür Festivalinde dudak uçuklatacak isimler... Hemen programları inceleyin derim.
Girne’de Sümer Aygın ve ekibine, Mağusa’da Oktay Kayalp ve ekibine ben kendi adıma bu muhteşem organizasyonlar için teşekkür ederim.
Sanat adına önemli bir Festival da artık gelenekselleşmiş olan Lefkoşa Belediye’sinin Eylül’deki Lefkoşa Tiyatro Festivali’dir. Bu sene çiçeği burnunda başkan Kadri Fellahoğlu ile Yaşar Ersoy başkanlığındakı sanat ekibi eminim bizler için muhteşem bir program hazırlamışlardır. Sabırsızlıkla bekliyorum.