Keşke arkadaş kalsaydık!
“Keşke”lerinizi bir ipe diziniz.
Bir yasemin...
Bir “keşke.” (!)
- Biz çocukken, yaseminleri iğneyle ipliğe dizer, kolye yapar, limanda turistlere satardık, ayıp değildi.-
* * *
O kadar yakındır ki, sırdaş olmakla sevdaş olmak arasındaki mesafe.
“Çok iyi arkadaş” kalmak da vardır, bir sevdaya tutuşmak da…
Bir adım yaklaşırken, istemeden, bin adım uzaklaşmak da vardır.
* * *
En zoru da açılamadığınız, dökülemediğiniz, konuşamadığınız zamanlardır.
Dünyayı anlatır, kendinizi anlatamazsınız.
Söylemeye yeltenirsiniz, ağzınızı her açtığınızda, susarsınız.
Dilinizin ucundan göçmen kuşlar havalanır, uzaklara gider.
Yutkunursunuz.
* * *
Mevsim değişir ya hani, giyinseniz ter basar, soyunsanız ıslanırsınız...
Öyle “arada kalmak” vardır bazen...
Nerede duracak, nereye varacaksınız, bilemezsiniz.
Belki çok uzun seneler başınızı yaslayacağınız bir omuz feda edilmiştir.
Belki…
Belki bir aşk hiç başlayamadan, bitmiştir.
* * *
Ya içinizdeki şehvet ağır basacaktır günün sonunda, sevdalar üzerinden okunacaktır geçmiş…
Ya bir dost vardır şimdi, en zor anlarınızda, hep yanı başınızda…
* * *
“Keşke arkadaş kalsaydık!”
Hiç söylemedim dersem bunu, yalan olur.
Yine de…
Çok zor, biliyorum.
Cemal Süreya deyişiyle “Saat onikiden sonra, bütün içkilerin şarap olduğu” gibi…
Bir yerden sonra dokunmak istiyorum.
Gözlerine dokunmak…
Yüreğine…
* * *
Bir yasemin...
Bir “keşke.” (!)
Bir de Attila İlhan…
“… tutulsam korkarım
tutulmasam.”