Keşke erkek mi doğsaydık?
Okula geç başlamış bir öğrencinin sınıf arkadaşlarıyla aynı seviyeye gelebilmesi için, onlardan çok daha fazla çalışmasının gerektiği aşikardır.
Suya geç atlayan bir yüzücü, rakiplerine yetişebilmek için onlardan daha hızlı yüzmeli…
Koşuya geç başlayan bir atlet, dereceye girebilme şansını korumak için daha çabuk koşmalıdır.
Tıpkı hayata geç başlayan biz kadınlar gibi.
Hayata, erkeklerden bir adım geride başlayıp, onlarla eşit koşullara sahip olabilmek için mücadele etmek zorunda kalan biz kadınlar gibi.
Üstüne üstlük, erkeklerden çok daha önce büyümüş addedilirken…
13 yaşındaki bir erkek hâlâ ‘çocuk’ sayılıp sokaklarda koşup oynarken, aynı yaşta olan bir karşı cins, sırf adet gördüğü için ‘büyük’ sınıfına sokulup oyuncakları elinden alınırken…
Yeterli olgunluğa ulaşamadan anne karnından kovulan bebeklerden farkımız yok.
Henüz gelişmemişken…
Henüz hazır değilken…
Prematüre doğum aslında bizimkisi.
Yoksa başka türlü hem erken gelip hem nasıl geç kalınır hayata?
***
Pek çok kadın, hayatının bir döneminde, ‘keşke erkek doğsaydım’ demiştir.
En doğal insan halidir çünkü bu, zor olanla başa çıkamadığı anda, kolay olanı arzulamak.
Çünkü kadın olmaktan yorulduğumuz öyle çok anımız var ki!
Hasbelkader rahim denen organa sahip olan vücudumuzun, bu ufacık et parçasının yükünü taşımaktan yorulduğu öyle çok anımız var ki!
Doğurganlığımız kutsanır hep erkek dilinde.
Cennet, güya anaların ayaklarının altındadır.
Ama tam da o doğurganlık değil midir ‘küçücük’ kılınmamızın asıl nedeni?
Bacaklarımızın arasından damlayan kan değil midir, dünya sahnesinin seyircisi yapılmamızın sebebi?
***
Her şeye rağmen başarabiliriz.
Her şeye rağmen, geç başlamak zorunda kaldığımız bu yolda ipi göğüsleyebiliriz.
Çünkü daha çok çalışmayı öğrendik.
Daha çabuk koşmayı…
Daha hızlı yüzmeyi…
Daha süratli gitmeyi öğrendik.
Erkeklerin doğuştan kazandıklarını kazanabilmek için mücadele etmeyi öğrendik.
Sahip olmak için, illa ki bir şeylerin bize altın tepside sunulması gerekmiyor.
Özgürlüğümüzü kendi elimize alabilmemiz için, bu hayatı arzuladığımız gibi yaşayabilmek için, erkeklerin onayına ihtiyacımız yok.
Bunu fark ettiğimiz anda, koşulacak yol kısalacaktır.
***
‘Keşke erkek doğsaydım’ demiştim, hayata ‘ben’ olarak karışmaya çalıştığım ergen yaşlarımda.
Yaşıtlarımız olan erkekler ‘özgür’ bireyler olarak etrafta dolaşırken, bizler ‘azacık egemenlik alanları’ için ‘kocaman’ kavgalar vermek durumunda kalırdık.
İşte o zamanlar, isyan ederdim kadın olma halime.
Ama işte tam da buydu o kırılma noktası.
Ben bir kadın olarak doğmuştum.
Ve esas olan buna isyan etmek değil, bir kadın olarak yaşamayı başarabilmekti.
Toplumun bana biçtiği rollere, toplumun beni sokmaya çalıştığı kalıplara rağmen başarabilmekti önemli olan.
Bunun için olmalıydı mücadele.
***
‘İyi ki kadın olarak doğdum’ diyorum şimdi.
Ve kadın olma halimi çok seviyorum.
Bir kadın olarak var olabilmek için bugüne kadar verdiğim mücadele, hayatımın geriye kalanında vereceğim mücadeleye güç katıyor.
Siz de sevin kadın olma halinizi.
‘Keşke erkek doğsaydım’ demek işin kolay kısmı.
Erken gelip geç başladığınız bu ‘imkansızın’ içinde, hayatta kalabilmenin kıymetini anlayın ve kadın olarak yaşamanın tadını çıkarın.