1. YAZARLAR

  2. Onur Olguner

  3. Keşke Taşkınköy’ü Gorla gibi yapabilsek!
Onur Olguner

Onur Olguner

Keşke Taşkınköy’ü Gorla gibi yapabilsek!

A+A-

Eylül ayında, 4 yılın ardından Milan’a gittim. Son ziyaretimde 7 gün kalmış ve bu şehrin çoğu müzesi ve tarihi mekanını gezmiştim. Fakat Leonardo Da Vinci’nin ‘Son Akşam Yemeği’ eserine bilet bulamadığımdan inceleme fırsatı bulamamıştım.

2019 yılındaki ziyaretimde şehir içinde küçücük bir dairede kalmıştım. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar şehrin gürültülü yapısı yatak odanızda hissediliyordu.

Bu kez konakladığım yer ise Milan Şehir Merkezi’nin hemen kuzey doğusunda kalan Gorla isminde bir mahalleydi. Hatta bu mahalle 1923 yılına kadar bağımsız olarak kendi kendini yönetmişti.

19. yüzyılda ‘Naviglio della Martesana’ ismindeki su kanalının etrafına inşa edilmiş villalar ve ardından inşa edilen apartman tipi siteler ile Milan’ın genel kalabalığından uzak ve sakin bir mahalle yaratılmıştı burada.

Uçağım geç indiğinden gece yarısı 12.30’da Milan merkezine vardım. Metronun çalışma saatleri bitmişti. Taksi çağırmayı denediysem de başarılı olamadım.

Milan Terminali’nde bulunan elektrikli bisikletlerden birini kullanarak 20-25 dakikada Gorla’daki daireme ulaştım. Bu tecrübe ülkemize ciddi ipuçları verse de, yerimiz az olduğundan ayrı bir köşe yazısında ele alacağız.

AirBnb ile kiraladığım daireye vardığımda yaşlı bir çift olan ev sahipleri beni karşıladı. Daha kapıya yanaştığım anda kadının bana fısıldayarak konuştuğunu fark ettim.

Ben soramadan bilgi verdi. Bu mahalle gece 10’dan sonra sessiz bir mahalleydi. Bırakın yüksek sesle parti yapmayı, yüksek ses ile televizyon bile izlemeye izin yoktu.

Ses ve mahalle dokusu konusunda o kadar titizdiler ki evi kiralayan çift geç saatde geleceğim için tüm kuralları fısıldayarak bana anlattılar.

O akşam uyduğum uyku belki de  hayatımın en huzurlu uygularından biriydi.

Ertesi gün yoğun bir şekilde 4 yıl önce gittiğim müzeleri gezmeye başladım. O kadar fazla yürümüşüm ki eve geldiğimde gözlerimden uyku akıyordu.

Gece 2 gibi masa çekme gürültüsü ile uyandım. Karşı odaya 2 çift yeni yerleşmişti. Belliydi ki benim gibi daireyi Airbnb’den kiralamışlardı.

Yüksek sesle konuşuyor, masaları çekiyor, tabakları birbirine vurarak ses çıkarıyorlardı. Aniden kapıları çaldı. Daha sonra ev sahibinden öğrendiğime göre kapıyı çalan binanın sorumlusuymuş. Gürültü kesilmemesi halinde evden çıkmaları gerektiğini bildirmiş.

Sonuçta kural açıktı, gece 10’dan sonra ses yapmak yasaktı. O günden sonra bir kez daha bu komşular gürültü yapmadılar.

Tabii, bu mahalle dokusu sadece gürültü ile ilgili değildi.

Mesela mahallede küçük bistrolar olsa da bunlar 2-3 taneyi geçmiyordu. Ve, asla konutların olduğu yaya bölgelerde değildiler.

Bu işletmelerden birinin sahibi ile yaptığım sohbette canlı müziğin kesinlikle yasak olduğunu, saat 10’dan sonra ise sadece iç mekanda müzik çalabildiklerini söyledi. İç mekan müziğinin gürültü seviyesi ise tüzükle belirlenmişti. Saat 12’den sonra ise müzik kesinlikle yasaktı.

Bu mahallenin belki de en çekici özelliği ise mahalle boyunca ilerleyen kanal ve ona eşlik eden bisiklet ile yürüyüş yolu idi.

Bu yol üzerinde parça parça parklar olsa da, bu alanlara ses çıkarabilecek kafe veya restoranlar asla yerleştirilmemişti. Cennetteki huzur korunmuştu.

Bunlara ek olarak tasarımında Leonardo Da Vinci’nin de kalem izin bulunan bu Martesana Kanalı’nın barındırdığı bio-çeşitlilik açıkçası beni kıskandırdı. “Keşke bizler de Kanlıdere’nin değerini böyle bilebilseydik” diye içimden geçirmeden edemedim.

Mesela, gecenin bir yarısında gördüğüm leylekler beni şaşırttı.

Ardından gecenin ilerleyen saatlerinde sırt üstü suya uzanmış, akıntı ile kanalın tadını çıkararak seyahat eden Nutria Faresi ise beni mest etti.

Samur’a inanılmaz derecede benzeyen bu Nutria Faresini çocuklar da çok seviyordu. Kendi patates cipslerini kanalda yüzen Nutria Faresine atıyorlar, o şirin şirin yüzerek çipse gittikçe ise gülerek seviniyorlardı.

Her ne kadar yerliler Nutria konusunda ikiye bölünmüş olsa da bölgede yaşayan gençlerden biri “biz ilk binayı yaptığımızda bu canlı bu kanalda hali hazırda yaşıyordu” diye konu ile yüzleşiyordu.

Kanaldaki baklıklar ise çeşitli, büyük ve güzellerdi. Zaten bitki örtüsü de yavaş yavaş kanalı ele geçirmişti.

Doğal olarak kanalın yanında paralel ilerleyen bisiklet ve koşu yolunda spor yapan bölge sakinlerinin sayısı yüksekti.

Dedim ya, Gorla’da kaldığım 5 günde kendi doğup büyüdüğüm Taşkınköy’ü düşünerek kıskanmadan edemedim.

Sosyal konut çocuğu olduğum için doğal olarak tüm Gorla tecrübem boyunca kendi mahallem ile bu güzel nitelikleri eşleştirmeye çalıştım.

  • Sessiz Gorla vizyonu geçtiğimiz senelerde annem ve babamın yaşadığı huzursuzluğu hatırlattı. Bizimkiler 1991 yılından beridir Taşkınköy Sosyal Konutlarında yaşıyorlardı.

Yan komşumuz evini satmış, yeni alan kişi ise öğrencilere kiralamıştı. Yeni kiracılar sıkıntılıydı. 60 yaşını geçmiş insanların 30 yılı aşkın süredir yaşadıkları evin bitişiğinde gecenin 4’üne kadar partiler yapılmaya başlanmıştı. Arada ise sadece 20cm’lik bir duvar vardı. Bu kiralama işi sonradan bitti ve bizimkiler de huzurlarına yeniden kavuştular.

Bizimkiler şanslıydı. Fakat, pek çok tanıdığımız benzer durumdan dolayı 30 yıldır yaşadıkları evlerindeki huzuru kaybettiler ve taşınmak zorunda kaldılar.

Gorla bu konuda Taşkınköy’e adeta ders niyetinde bir örnekti benim için.

  • Yeşil alanları gürültüye boğulmaması için kafe ve restoranlara kiralanmayan Gorla bir yanda, zurnalarla davullarla Taşkınköy Doktor Fazıl Küçük Parkı’da yapılan düğünler diğer yandaydı. Bu beni ciddi ciddi düşündürdü.
  • Martesana Kanalı Gorla bölgesindeki yaşam kalitesini büyük oranda artırmıştı. İçinde kurbağa avlayarak büyüdüğümüz Kanlıdere’nin de aynısını mahallemiz Taşkınköy için yapabilme potansiyeli beni heyecanlandırdı.
  • Bugün Metropol Yolu’nda (Şehit Kemal Ünal Caddesi’nde) yaşanan ticarileşmede Gorla örneği mutlaka kılavuz olarak kullanılmalı ve ticarileşmenin mahalle yaşantısına etki etmemesi garanti altına alınmalıdır.
  • Son olarak mahalle sakinleri temelinde bir temsiliyet ve karar alma mekanizması hem demokrasi pratiği için, hem de mahallelinin kendi çevreleri ile ilgili kararlarda aktif katılımcı olması için geliştirililebilir.

Sonuç olarak Gorla’yı yaşadığım 5 günde kendi mahallem başta olmak üzere ülkemizdeki mahalle kültürüne sahip olan bölgeleri ve onların potansiyelini düşledim. Ve bu vizyonun doğup büyüdüğüm Taşkınköy’e de uygulamasını arzuladım.

Kim bilir belki şehirlerimiz iyice şehirleşmeden, mahalle dokumuz yok olmadan bizler de mahalleleşmiş konut alanlarımızı Gorla Mahallesini örnek alarak güçlendirebiliriz.

Yeter ki mahallelerimizin değerinin ve potansiyelinin farkında olalım.

img-2260.jpg

Bu yazı toplam 2320 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar