Kıbrıs Arkeolojisinde Avcılık (1)
Kıbrıs’taki avcılığın tarihi geçmişini aydınlatabilecek yazılı belgelere sahip olmadığımızdan, bu konudaki bilgilerimizin tamamı arkeolojik kazı buluntularına dayanmaktadır
Tuncer Bağışkan
Üç hafta süreyle devam edecek olan bu yazı dizisini, Zehra Növber Anaokulundan beri arkadaşım olan Zeki Taşcı’nın yayınlama uğraşı içine girdiği “Kıbrıs Türk Toplumunda Avcılık Atıcılık” kitabı için araştırıp kaleme almıştım. Bu konuyu araştırırken arkeoloji literatürüne girdiğini saptadığım 14 İngilizce kaynağı ayrı ayrı incelemem gerekti. Böylece bu kaynaklara dayanarak kaleme aldığım araştırma yazım da ortaya çıkmış oldu. Ancak bu yazımın daha geniş bir kesime ulaşması gerektiği önerileri üzerine bu yazımı yeniden gözden geçirerek Adres dergisi okurlarıyla da paylaşma kararı almış bulunmaktayım.
GİRİŞ
Kıbrıs’taki avcılığın tarihi geçmişini aydınlatabilecek yazılı belgelere sahip olmadığımızdan, bu konudaki bilgilerimizin tamamı arkeolojik kazı buluntularına dayanmaktadır. Besi gereksinimlerini doğadan karşılayan avcı-toplayıcı toplulukların günlük yaşamlarında yabani hayvan, kuş ve balık avcılığı önemli bir yer tutmaktaydı. Kıbrıs’ın antik dönemlerinde yapılan avcılığın genellikle besi ihtiyacının karşılanması, korunma, yırtıcı hayvanlardan kurtulma, din, spor, eğlence, erk sahiplerinin güç ile kudret gösterisi ve Yunanlı askerlerin eğitilmeleri amacıyla yapıldığı saptamasında bulunulmuştur.
Yakındoğu’nun Kıbrıs üzerindeki etkileri genellikle ticari ilişkilerin karşılıklı sürdürüldüğü Orta Tunç (M.Ö 1900 – 1600) ile Geç Tunç (M.Ö 1600 – 1050) devirlerinde görülmektedir. Kıbrıs, M.Ö 709 yılında başlayan II. Sargon döneminde Asur hakimiyetine, Mısır Firavunu Amasis II döneminde (M.Ö 570 – 526) Mısır hakimiyetine ve Helenistik devrin başladığı M.Ö 325 yılından itibaren ise Mısır kralı Potelemaios hakimiyetine girmiştir. Bu nedenle Kıbrıs’taki avcılığı incelemeden önce, Yakındoğu ülkelerindeki av ile avcılığa bir göz atmamız gereği ortaya çıkmaktadır. M.Ö 2000 yılında Mezopotamya, Asur ve Babil’de vasat insanların küçük av oyunları düzenlemelerine izin verilmekteydi. O sırada avlanırken eğitimli şahinler de kullanılmaktaydı. Ancak Asur ile Babil’in en iyi avcıları ile savaşçıları, prensler ile resmi memurlardı. Bunlar ise fil, leopar, yabani sığır, yabani domuz, geyik, antilop ve yabani eşek avlarlardı. Aslan avı ise sadece krallar tarafından yaya veya iki tekerlekli savaş arabalarıyla yapılmaktaydı. Asur kralı Tiglatpalasar I (M.Ö 1116 – 1078), avladığı hayvanları zamanın belgelerine şu şekilde kaydettirmiştir: “Dört dev öldürdüm. Terk edilmiş Mitanni topraklarında, güçlü yayım, çelik kılıcım ve sivri oklarımla kuvvetli boğalar öldürdüm. Ayrıca Habur nehri kıyılarındaki Haran’da 10 güçlü fil ile boğa öldürdüm. Ninurta tanrısının emriyle ayakta savaşarak 120 aslan, savaş arabamla da 800 aslan öldürdüm.”.
Yakın doğu ülkelerinden antik Mısır’da avlanma önceleri yiyecek ihtiyacının karşılanması amacıyla yapılırken, hayvanların evcilleştirilmesiyle önemini yitirerek bir eğlence sporu haline gelmiştir. Mısır firavunları ile ailelerinin yabani hayvanları avlamaları, tehlikelere karşı Mısır halkını koruma gücüyle kabiliyetine sahip olduklarını kanıtlama amacı taşımaktaydı. Mısır Hiyeroglif yazıtlarında, Mısırlı zenginler, soylular, saray mensupları ve rütbeli kişilerin spor amacıyla yabani tavşan, kuş, gazel ve antilop avladıkları kayıtlıdır. Firavunlar, büyük avcılık oyunu sayılan aslan avına at arabalarıyla ve üniformalı askerlerin eşliğinde katılırlar, böylelikle de güçleri ile yiğitliklerini göstermiş olurlardı. Yabani hayvan avına katılan Mısır firavunlarından Thutmose III (M.Ö 1479 – 1425), Amenhotep III (M.Ö 1386 – 1353) ve Ramses III’ün (M.Ö 1182 - 1151) avladıkları fil, yabani boğa ve aslanların dökümü, zamanın yazılı belgelerinde yer almaktadır. Avda kullanılan araç-gereçler arasında ise iki tekerlekli araba, tazı cinsi av köpeği, usta avcılar, mızrak, ok-yay, ağ ve değnek (sırık) bulunmaktaydı.
PRE-NEOLİTİK VE NEOLİTİK DÖNEMLERDE AVCILIK
İlkel yaşamın bir evresi olan Pre Neolitik Çağ’dan başlayarak (ca M.Ö 10.500 veya 10.000), Neolitik (M.Ö 8200 – 3900) ile Kalkolitik (M.Ö 3900 – 2500) çağlarda da devam eden Kıbrıs’taki avcılığa ilişkin bilgilerimiz, kaya sığınakları ile yerleşim yeri kazılarında bulunan yabani hayvan kemikleri ile av amacıyla da kullanılabilen silahlara dayanmaktadır. Bugüne kadar Kıbrıs’ta gerçekleştirilen arkeolojik kazılar, önceleri göçebe, yarı göçebe ve avcı-toplayıcı olan Kıbrıs’ın ilk ‘Pre Neolitik devir’ insanlarının, beslenme amacıyla doğada yabani olarak yetişen otları toplamanın yanı sıra, doğada yaşayan yabani hayvanları avladıklarını da ortaya koymuş bulunmaktadır. Bir sonraki Neolitik devirde (M.Ö 8200 – 3900) göçebelikten kurtulup yerleşik hayata geçen insanlar, avlanma alışkanlıklarını sürdürmüşlerdir. Prof. Stuart Swiny ile Prof. Alan Simmons’un Limasol Ağrotur bölgesindeki “Akrotiri – Aetokremnos” mevkiinde gerçekleştirdikleri kazılarda buldukları verilere dayanarak o dönemin yaşam şekline bir açıklık getirmişlerdir. Yaptıkları değerlendirme sonucu, Yakındoğu’da M.Ö XI. bine rastlayan Geç Paleolitik (Pre Neolitik) dönemde, avcı, toplayıcı ve balıkçılıkla geçinen insanların gruplar halinde Kıbrıs’a geldikleri, hatta M.Ö 10500 yılından başlayarak Neolitik devir boyunca Kıbrıs’taki varlıklarını, anavatanlarıyla ilişkilerinde kopukluk olmaksızın sürdürdükleri varsayımında bulunmuşlardır. Ortaya konan varsayıma göre, sarp bir uçurumun dibinde bulunan ‘Akrotiri – Aetokremnos’daki kaya sığınağına yerleşen yaklaşık 20 kişilik bir avcı – toplayıcı topluluğu, yüzyıllarca oradaki kaya barınağında yaşamışlar, Kıbrıs’ın endemik faunası arasında bulunan bölgedeki ‘Bodur Hipopotam” (Pygmy Hippopotamus) ile “Bodur Filleri” (Elephas Cpriotes – Pigmy Elefant) gruplar halinde avlamışlar, en sonunda ise burasını tamamen terk etmişlerdir. Kıbrıs genelindeki 32 yerde Bodur Hippopotamus ile Bodur Fil kalıntılarına rastlanmış olmasına karşın bunların çok azı kazılmıştır. Buzul Çağında Mamut’ların avlandıkları gibi, Pre-Neolitik Akrotiri – Aetokremnos avcılarının da gruplar halinde Bodur Hipopotamları bir uçurumun üst başına doğru sürüp uçurumdan aşağıya düşmelerini sağlamak suretiyle avladıkları görüşüne varılmıştır. Burada ele geçen fosilleşmiş kemiklerin 120’si Bodur Hipopotamlara, bir miktarı bodur fillere ve biri ise türü henüz saptanamayan devasa bir yılana ait olduğu belirlenmiştir.
Akeramik Neolitik döneme (M.Ö 9000) tarihlenen Kissonerga – Mylouthkia, Hirokitya, Vrysi ve diğer benzeri yerleşim yerlerinde, doğada yabani olarak yaşayan geyik ve/veya Alageyiklere ait kemik kalıntılarına rastlanmıştır. Hirokitya’da ayrıca avcılık yapıldığına işaret sayılan taş baltalar ile çakmak taşından mikrolit (küçük boy) aletlere de rastlanmıştır.
GEÇ TUNÇ DEVRİNDE AVCILIK (M.Ö 1650 – 1050)
Kıbrıs ile Ege dünyası insanlarının doğada yabani olarak yaşayan hayvanlar ile kuşları avladıklarına ilişkin olarak çanak-çömlekler üzerine yapılan ilk betimlemeler M.Ö XI. yüzyılın ilk yarısına tarihlenmektedir. O sıralarda av betimlemelerinin en beğenilen konular arasında yer aldığı anlaşılmaktadır. Ellerinde ok ve yay tutan erkek avcılar, kuşlar, balıklar ve dört ayaklı hayvan betimlemeleri silüet şeklinde verilmişlerdir.
M.Ö XI. yüzyılın ikinci yarısında Kıbrıs’ın çanak çömlek repertuarına iki tarafı tarak şeklinde olan yeni bir motif daha girerek varlığını Erken Geometrik (M.Ö 1050 - 950) dönem boyunca sürdürmüştür. Yakındoğu etkisi taşıyan bu motifin özellikle küçük kuşları pusuya düşürmek için kullanılan bir kapan (kafes) olabileceği tahmininde bulunulmuştur.
Bu devirde iki kenarında destek direkleri bulunan ağ betimlemeleri de çanak-çömlek üzerinde yer almıştır. Yabani küçük kuşları avlamak için kullanılan bu ağların da Yakındoğu ve özellikle Mısır etkisi taşıdığı saptamasında bulunulmuştur. Yine Proto Geometrik devire (M.Ö IX. yüzyılın ilk yarısına) tarihlenen çan şekilli bir krater üzerinde iki avcının mızrak ve ağ kullanarak avlandıkları sahnesi yer almaktadır.
Bu devirde Mısır ile Suriye’den Kıbrıs’a ithal edilen değişik kapların omuzlarında, silindirik mühürlerle yapılan av sahneleri yer almaktadır. Tek atın çektiği iki tekerlekli bir av arabası süren avcılar ile onların arkasında koşan ‘dağarcıkcı’ avcıların, can havliyle kaçan boğa ve geyikleri ellerindeki ok ve yaylarla avladıkları görülmektedir. Zamanla bu sahneler Kıbrıs’ın yerel sanatçıları tarafından yerelleştirilerek taklit edilmeye başlanmıştır. Bazen silüet şeklinde belirtilen av sahnesinde, tek kişilik atlı arabayla sürü halindeki geyik ve ceylanları kovalayan avcıya leopar veya çita (Cynailurus jubatus) olabilecek iki hayvan da eşlik etmektedir. Leopar veya çitaların Roma ile Lüzinyan dönemlerinde avcılara yardımcı olmak üzere tazı köpekleri ve doğanlar gibi özel olarak eğitildikleri bilinmektedir. Bunların kesin olarak teşhis edilmesi halinde, Kıbrıs’ta leopar veya çita ile yapılan avın tarihinin Geç Tunç Devri ile başlatılması mümkün olabilecektir.
1894 yılında İngilizler tarafından Enkomi’deki 58 numaralı mezarda bulunan fildişi bir kumar kutusunun iki uzun kenarında kazınarak yapılan ve Yakındoğu etkisi taşıyan iki ayrı av sahnesi yer almaktadır. ( İki tekerlekli bir av arabasındaki iki avcıdan birinin sürücü, diğerinin ise avcı olduğu anlaşılmaktadır. Kutunun iki yüzündeki arabacılar ellerinde atların yularları ile bir kırbaç tutarlarken, arabacıların arkasında duran avcılar ise önlerinde koşarak kaçan boğa, muflon ve yabani keçilere ok ve yaylarıyla nişan almış durumda görülürler. Grup halinde koşarak kaçan av hayvanlarının yanlarında koşan av köpekleri ise avcılara yardımcı olmaktadır. M.Ö 1200 yılına tarihlenen bu betimlemedeki avcıların Asya kökenli, hayvanların ise Ege stilinde oldukları belirlemesinde bulunulmuştur.
SÜRECEK