Kıbrıs çözümüne dair bir plan var, bir plan yok
United Medya Grubu olarak, YENİDÜZEN ve Kanal Sim editörleri dün Cumhurbaşkanı’nın davetlisiydik.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve ekibiyle öğlen yemeğinde buluştuk, sohbet ettik.
Geçmiş dönemde, medya grubumuz Sayın Akıncı ile böyle bir buluşmayı 5 senede yapamamıştı.
Bu üzüntümü de not düşmek isterim.
***
Cumhurbaşkanı Tatar’ın çok “temkinli” konuştuğu bir görüşme oldu.
Kıbrıs çözüm sürecine dair sorularımıza, çoğunlukla hukukçu kimliğiyle sözcü Berna Çelik Doğruyol açıklık getirmeye çalıştı.
Sibel Tatar’ın da yeni dönemde “Cumhurbaşkanı’nın eşi” olmanın ötesinde epeyce etkin bir rol üstleneceği görüldü.
***
Yeni bir sayfa açmak istiyor, yeni Cumhurbaşkanlığı…
Bu yeni sayfanın kapağında “İki Egemen Devlete Dayalı İş Birliği” yazıyor.
Ancak kapağın ardında henüz bir plan yok.
Başlık var, içerik yok.
Ne olacak?
“5+1 gayriresmî zirvede tartışılacak.”
Peki biz masaya ne koyacağız?
“İki Egemen Devlete Dayalı İş Birliği”
O ne demek?
“5+1 gayriresmî zirvede tartışılacak.”
***
Israrla ve inatla soruyoruz, “Bu iki devlet, hangi iki devlet?”
Bu iki devletten biri Kıbrıs Cumhuriyeti mi?
Hayır!
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti mi?
Hem hayır, hem evet!
“Şimdi isimlendirmek doğru olmaz.”
***
Bir “ortaklık modeli” mi öneriyoruz?
Yok!
“Ayrılık” yani “taksim” mi öneriyoruz?
Yine yok.
“KKTC’nin tanınmasını mı istiyoruz?”
Yok!
***
Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki garantörlüğünden vazgeçmesini mi istiyoruz?
Yok!
Peki “mülkiyeti, toprağı, güvenliği, yönetimi” sorun olmaktan çıkartıyor muyuz?
Yok!
Dört başlığın tümü masada yine…
Yönetim ve Güç Paylaşımı yerine “çözümün modeli” diyorlar.
Toprak masada…
“Sınır düzenlemesi” diyor sözcü…
Mülkiyet masada…
“Tazminat-Takas-İade formülü geçerli” diyor Başkan Tatar.
Güvenlik ve Garantiler masada…
“Garantörlük bu başlıklar içinde değil” diyor Sözcü.
Hepsi yine müzakere konusu!
Bir şartla “egemen eşitliğimizi kabul edecekler.”
Peki kim kabul edecek ve pratikte karşılığı nedir?
“5+1 gayriresmî zirvede tartışılacak.”
***
Şimdi anladınız mı niye var, yok…
Tam da Kıbrıslı Türklerin halleri gibi!
Bunlar da kendi izlenimlerim
- Başkan Tatar’ın çözüm olacağına dair inancı sıfır!
- Görüntü şu: Türkiye söyleyecek, biz de yapacağız.
- Kıbrıs sorununda artık Kıbrıslı Türkler yok, “Doğu Akdeniz gazından Türkiye’nin alacağı pay”a yönelik bir pazarlık var.
- Saray’da yeni dönem en az sözü geçecek kişi Cumhurbaşkanı…
- Anastasiadis’in “Maraş ve Ercan’ı Birleşmiş Milletler kontrolünde dünyaya açalım” önerisi gerçekse, ilk izlenimim “ters köşe” yapmış gibi.
- Tatar’a göre Meclis Başkanı işi tamam, Canaltay başkan...
- Saray’a yemekli toplantılar için çok daha iyi bir ‘menü’ şart!
- Tatar’ın tüm güvensizliğine ve milliyetçiliğine rağmen, Kıbrıslı Rum lider Anastasiadis’i arayarak, “Gel, ilk aşıları birlikte, yan yana olalım” önerisi yapıcı ve barışçıydı. Bunu reddetmek Anastasiadis’in ayıbı oldu.
“5 binin üzerinde maaşları keselim, kapanalım, özel sektöre ödeyelim”
“Ülkeyi 21 gün kapatalım. Tüm bulaşları temizleyelim. Sonra yeniden, tertemiz açalım.”
Sağlık Bakanı Ali Pilli’nin “içindeki” tedbir bu ama eyleme geçirmek için ortam uygun değil.
Çünkü bakanın odağında sadece “sağlık” var, “geçim” değil.
Sağlık Bakanı nihayetinde…
O “vaka sayısı” üzerinden kendine bir başarı öyküsü yazarken, hükümetin diğer üyeleri, “parti içi meselelerle” meşgul.
***
“21 gün kapatırsanız, sağlık açısından doğru bir adım olabilir ancak binlerce insan ne yiyecek, ne içecek” diyoruz.
“Kamuda hepimizin maaşlarına 5 bin liranın üzerinde çizgi çeksinler. En fazla 5 bin alalım. Bir aylığına… Buradan artan kaynağı da özel sektörde kapanan tüm işyerlerinin çalışanlarına destek verelim.”
Bunu bakan söylüyor.
“Basın Odası”ndan sonra!
“Yeniden kameraları açalım sayın bakan” diyorum.
Bunu açık açık da söyleyebileceğini ifade ediyor.
O nedenle de yazıyorum zaten…
***
“Bakanlar Kurulu’na önereceğim” diyor.
Göreceğiz.
Takip edeceğiz.
Çünkü çoğunlukla kulağa hoş gelen sözler ortaya atılıyor ancak arkası gelmiyor.
“Sempati siyaseti” pratiğe dönüşmüyor.
***
Örneğin bakanın kendisi denetimlere dair “bu ülkede herkesin bir dayısı vardır” diyebiliyor.
Böyle de “devlet” mi olur?
***
Bu koşullarda “tedbir” alsanız da uygulayamıyorsunuz.
O kadar çok “kapanalım, açılalım, yine kapanalım” konuşuluyor ki!
İşin aslında “kapanma” olmasa bile işletmeler doğalında kapanıyor zaten!
Hayalet çarşılar, oteller, cafeler, mağazalar oluşuyor.
Sanayide bile sessizlik var.
Binlerce “aç” insan!
Çok yakında sosyal patlamalar yaşanacak, soygunlar patlayacak, göreceksiniz.
Bir işletmeye sordum, “çalışanlarına en son ne zaman maaş ödedin” diye.
“Kasım ayında” dedi, “Bir de yılbaşında biner lira dağıttım.”
***
Peki kamu maliyesi ne olacak?
Öyle sırtını casinolardan gelecek imtiyaz ücretlerine ya da fonlara, harçlara dayamakla da zor.
Kim ödeyebilecek seyrüseferini, vergisini, payesini acaba?
***
Sağlık Bakanı Ali Pilli “değişik” bir bakan, hani hem çok savruk, hem samimi...
Hem başına buyruk hem de işinde azimli.
İnsanlar onca “kirli” siyasetçi içerisinde, bakanın “ne yapsa yeridir” hallerini sevmişler!
Yalana, talana, ikiyüzlülüğe karşı tercih edilen bir “uçarılık” hali!
***
Sağlığa bakarken “bütünlüklü bir kriz yönetimi” ortaya koymaz, aşıyla ilgili yalnızca başkasının ağzına bakarsak; süreçleri planlamaz, destek programları oluşturmazsak…
Belki “vaka sayısı” anlamında bir başarı öyküsünden söz edebiliriz.
Ama toplum dökülür, hayat durur…
Vakasız çökeriz!
Hayatta oluruz ama “ayakta” değil!