Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluyor
Türkiye ile ilişkiler nasıldı?
“1950'lerde Kıbrıs Türkü'nün Türkiye ile bağlantıları; o günlerde Türkiye'de yaşayan Kıbrıslılar idi. Kıbrıslılar Derneği Başkanı Nevzat Karagil ve Mehmet Ali Pamir Kıbrıs'a yoğun ilgi gösteriyorlardı. Dr. Küçük ise Türkiye'nin ilgisini çekmek için gerçekten de çok yoğun çaba harcıyordu. Öyle ki İstanbul'da sırf Başbakan Adnan Menderes'ten randevu alıp görüşebilmek için günler ve aylarca bir odada bekliyordu. Başbakan Menderes ise, o günlerde daha çok İstanbul'un imarı ve güzelleştirilmesi ile uğraşıyordu.
Son toplantılar Lefkoşa'da, Lefkoşa belediyesinin sınırlarını Kıbrıs Türkü'nün, Türkiye ile politik anlamda ilişkileri 1957'den itibaren Fatin Rüştü Zorlu Dışişleri Bakanı olduktan sonra başladı. Ondan önceki Dışişleri bakanı Fuat Köprülü Kıbrıs'tan giden heyete “bizim Kıbrıs konusu diye bir konumuz yoktur” demişti.
1958'de Zorlu döneminde Kıbrıs'a gemiyle silah gönderildi. İhbarı alan İngiliz idaresi gemiyi aramaya kalkınca, kaptan silahları denize attı. Sonuçta silahlar bulundu ve Türkler inkâr etse de, bu konu günlerce gazetelerde işlenerek “hani siz anlaşma yapacaktınız?” gibi sorgulamalarda Türkler diplomatik anlamda zor durumda kaldı. Sohbetimizin değişik bölümlerinde, Ümit Bey ısrarla vurguluyor 1950'lerde Dr. Küçük'ün ve Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonları Başkanı Faiz Kaymak'ın Türkiye'nin ilgisini çekebilmek için verdikleri mücadeleyi…
Rumlarda durum neydi? Rum tarafında Makarios'un 1950'deki referandumda aldığı Kıbrıs'ın Yunanistan'la birleşmesi kararından sonra Rumlara yapılan “antikoloniel” çağrılar artmaya başladı. O dönemlerde %18–20 civarında olan sol oylar da bu karara destek veriyordu. Bu çalışmalar, Yunanistan hükümeti ile de işbirliği yapılarak sürdürülüyordu. Nihayet ilk defa 1953'de Yunanistan, Kıbrıs meselesini Birleşmiş Milletlere götürerek Kıbrıs halkının Yunanistan'a bağlanmasını istedi. Özellikle İngiltere ve Amerika'nın karşı çıkmasıyla bu karar oluşmadı. Sonraları her yıl ayni konuyu Birleşmiş Milletler gündemine taşısalar da başarılı olamadılar.” Nihayet 1958'deki Birleşmiş Milletler toplantılarında yine red cevabı alan Yunanistan Dışişleri bakanı Averof'a, Türkiye Dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu diplomatik bir jest yaparak uzlaşı sağlamaya çalıştı. Bir odada ikisi baş başa vererek “bu sorunu Birleşmiş Milletler'de çözmeye çalışacağımıza iki ülke arasında çözelim” kararı aldılar…
Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluyor... Bu karardan sonra Menderes'le Yunan Başbakanı Karamanlis 11.2.1959'da Zürich'te bir araya geldiler. Bir hafta sonra İngiltere'de İngiliz Başbakanı Mc Millan, Kıbrıs Türk ve Rum Temsilcilerinin de katılacağı bir toplantı daha yapmaya karar verdiler. Londra'da 19.02.1959'da yapılan bu toplantı Menderes'in de uçağının düşmesine vesile olan toplantıdır. Hepimizin bildiği gibi Zürich ve Londra konferanslarında Londra yakınlarında Kıbrıs Cumhuriyeti'nin temel yapısı ve 1960 anayasasının temeli atıldı.
Adaya dönüldükten sonra seçimler yapıldı, kurulacak Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki başkan ve başkan yardımcıları seçildi. Bu seçimlere Rum tarafında, Makarios'un karşısına aday olarak Klerides'in babası John Klerides çıktı. Oğul Klerides'in bu seçimde babasını değil de Makarios'u desteklemesi, o günlerin sansasyonel olaylarındandı. Türk tarafında tek aday olarak Dr. Fazıl Küçük'tü. Böylece son İngiliz Valisi Sir Hugh Foot döneminde 1959'daki geçici Kıbrıs Cumhuriyet'i hükümeti kuruldu.
Burada soruyorum “1960 anlaşmasında Vakıf mallarına dair maddeler de var. Ancak bu malların 1960'da Bir milyon sterline İngilizlere satıldığı ile ilgili iddialar var. Bu konunun aslı nedir?
Ümit Bey anlatıyor “Özellikle Con Rifat, vakıf mallarının Türk halkına iadesi için çok büyük uğraş verdi. Zeka Bey'in başkanlığındaki Türk İşleri komisyonunun raporuyla da Evkaf malları Türk toplumuna 1953'de devredildi. Ancak İngiliz döneminde bu mallar Türklere kullandırılmadı. Evkaf mallarının Türk idaresine devrinden sonra ise, bu kullandırılmayan döneme ait, Türkler İngilizlerden tazminat istedi. 1960 Anayasası hazırlanırken de bu rakam bir milyon sterlin olarak belirlendi ve ödenmesi öngörüldü. İşte alınan bu bir milyon sterlin, vakıf mallarının kullandırılmayan dönemine ait tazminatıydı. Örneğin 1953'de Efendirga çiftliğini (Efendiler çiftliği) ziyaret ettiğimiz bir dönemde 50 dönümlük verimli araziler içine Rumların ev yapıp, kendi malları gibi kullandığını gördük. İşte Evkaf malları uzun yıllar bu şekilde kullanıldı. Evkaf malları hiçbir dönemde İngilizlere satılmadı. O dönemde alınan bu bir milyon Sterlin Saray Otel, Cemaat Meclisi'nin yapımı, okulların yapımı ve Cemaat için gerekli diğer işlerde kullanıldı. 1960 anayasasına göre Evkaf malları satılamaz ve devredilemez. Yüksek mahkeme kararıyla uzun vadeli icar edilebilir. Bu karar da meclise sevk edilerek onaylatılır.”
Yarın devam edecek…