'Kıbrıs için son şans'
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı devam eden kritik müzakere sürecinde Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı devam eden kritik müzakere sürecinde Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. Yönetim güç paylaşımı, Avrupa Birliği, ekonomi, mülkiyet, toprak düzenlemeleri ve güvenlik garantiler başlıkları altında süren müzakereler kapsamında henüz 10’a yakın uzlaşmaya varılamayan konu var. Cumhurbaşkanı Akıncı gelinen süreçte akıllarda kalan tüm sorularımızı yanıtladı.
- Rum tarafı çözüme isteksiz gözüküyor. Bunun nedeni nedir?
Gerçekçi bir değerlendirme yapacak olursak onlar 1963’ten bu yana 1960’ta ortak kurduğumuz cumhuriyetin uluslararası alanda tek sahibi konumuna yükseldi. 54. yıla girdik. BM’de tek tanınan onlar. 2004 yılında tek başlarına Avrupa Birliği’ne de girdiler. Son yıllarda kriz yaşadılar ama ekonomik durumları da bizden kat kat daha iyi noktadaydı. Avrupa Konseyi’nde temsil edilen onlar, Avrupa Parlamentosu’nda temsil edilen onlar. Bir çözüm tüm bunları paylaşmalarını gerektirecek. Yıllar önce ortak olduğumuz ve tek başlarına sahiplendikleri devleti, bu kez federal bir çerçevede bizimle bölüşmek durumunda olacaklar.
- Bunu daha da açabilir misiniz?
Dönüşümlü başkanlık çerçevesinde bir Kıbrıslı Türk’ün federal devletin cumhurbaşkanı olmasını içlerine sindirecekler. Hükümeti, meclisi paylaşacaklar, kaynakları paylaşacaklar dolayısıyla bu konularda tereddüt geçiriyorlar.
- Türk tarafının tedirginliğimiz yok mu?
Biz 43 yıldır Kıbrıs’ın kuzeyine yerleştik. Paylaşmakta zorluk çektiğimiz alanlar var. Bunlardan biri onlardan kalan topraktır. Rahmetli Rauf Denktaş’tan günümüze devam eden müzakerelerde toprak düzenlemesi adında ayrı bir başlık var. Bunun tartışılacağı bilindiği halde bu konuda sancılar yaşanıyor.
‘Her şey tamam’ diyemem
- Ne gibi bir sancı?
Kıbrıslı Rumların bir çözümde devleti, siyasi eşitlik temelinde, her iki toplumun kurucu devletlerinin olacağı federal çerçevede bizimle paylaşma konusunda çekinceleri var. Federal merkezi yönetimi de bizimle siyasi eşitlik temelinde bölüşecekler. Onlar bunu hazmedecekler, biz de toprak konusunda öteden beri var olan anlayış çerçevesinde, yüzde 29 civarında bir uzlaşmaya gideceğiz. Rum tarafında son dönemlerde istekliliğin arttığı kanaati hakim. Ben, “yüzde 100 çözüm istiyorlar her şey tamamdır” diyecek noktada değilim. Çünkü daha 8-10 unsurda uzlaşma gerekiyor.
- Müzakere başlıkları neler?
Müzakereler altı temel başlıkta sürüyor. Bunlar: 1. Yönetim Güç Paylaşımı, 2. Ekonomi, 3. Avrupa Birliği, 4. Mülkiyet, 5. Toprak Düzenlemeleri, 6. Güvenlik Garantiler. Bu altı başlığın içinde, henüz daha net bir uzlaşmaya varılamayan 8-10 tane önemli konu var. Bu hususlarda da uzlaşma sağlanması durumunda referanduma gidilecek ve insanlar bu uzlaşmayı içlerine sindirip sindiremediklerini oylarıyla ortaya koyacak.
İşbirliği mi gerilim mi
- Rum halkı bu referanduma istekli mi?
Rum tarafında geçmişe oranla daha çok isteklilik olduğunu yaşadıkları ekonomik krize de bağlayabiliriz. Tek başlarına AB’ye gidiler Euro’ya geçtiler ama tabii AB’ye girmiş olmak tek başına sorunları çözmüyor. Ev ödevinizi eksiksiz yapmazsanız, nerde olursanız olun sıkıntı yaşayabilirsiniz, Rumlar bunu yaşadı. Türkiye gibi önemli bir ülkeyle sonsuza kadar düşman olmanın kendilerine bir şey getirmeyeceğini anlayan insanlarının sayısı artıyor. İş insanları Kıbrıslı Türklerle, Yunanlarla ve Türkiyelilerle ortak platformlar oluşturuyorlar. Türkiye ile dost olmanın getirebileceği yeni imkânları daha net görmeye başladılar.
- Doğalgaz peki...
Doğalgaz zenginlikleri Doğu Akdeniz Bölgesi’ni ya bir işbirliği alanına dönüştürecek ya da gerginlik nedeni olacak. Dolayısıyla evet, Kıbrıslı Rumların çözüm için Kıbrıslı Türkler kadar istekli olmadıkları tespitinize katılıyorum ancak onlarda da eskiye oranla çözüm yönündeki istekliliğin şimdi daha fazla görünmeye başladığını da söyleyebilirim.
‘Sıfır asker sıfır garanti’ söylemi kabul edilemez
- Mutabık kalınamayan maddelerin başında Türkiye’nin garantörlüğü geliyor. Rumlar belki de Türk askeri istemeyecek. Sizinse Türkiye’nin güvencesi olmazsa olmazlarınızın başında. Kıbrıs bir güvenlik zafiyeti yaşar mı?
Güvenlik ve garanti konusu iki toplumu ilgilendiren bir konu değil. Bunun 5 tarafı var, 2 toplum ve 3 garantör ülke. O nedenle Cenevre’deki Kıbrıs Konferansı 5’li toplandı. Uzlaşmaya varılamazsa, uluslararası niteliği olan antlaşmalar devam edecek. Kimse bu antlaşmaları tek taraflı olarak değiştiremez. Rum tarafı “Ben bunu beğenmiyorum” deyince bu antlaşmalar ortadan kalkmaz. Cenevre’de bizim öteden beri altını çizdiğimiz bir husus vurgulandı; dendi ki biz her iki tarafın da kendini güvende hissetmesini istiyoruz. Bir tarafın güvenliğinin diğer taraf açısından bir tehdit olarak görülmemesi gerekir, aranan yol bunun yoludur.
Makul sayıda asker
- Yapıcı çözümler geliyor mu?
Mont Pelerin’de 5 taraf yardımcılar seviyesinde bir araya geldi. Mart ayında politik seviyede tekrar toplanacağız ve onların hazırladığı bu çalışmayı da gözden geçireceğiz. Yunanistan ve Rum tarafı “sıfır asker sıfır garanti” söylemini kesinlikle bir kenara bırakmak durumundadır. Nasıl ki biz çıkıp “1960 garanti sistemi veya ittifak antlaşmasını aradan geçen 57 yıldan sonra bile noktasına virgülüne dokunulmayacak antlaşmalardır. Biz bunu günümüz şartlarına adapte etmeyi düşünmeyiz dahi” dersek bu bir başlangıç noktası oluşturmazsa, aynı şekilde Rumların “garantiyi unutun, askeri unutun” söylemi de hiçbir başlangıç noktası teşkil etmez. Yunan Dışişleri Bakanı Koçyas ‘Dostluk Paktı’ öneriyor, ama altı boş bir Dostluk Paktı’nın anlamı yoktur. Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Federal Kıbrıs’ın ortak olacağı yeni bir ittifak düzenlemesi yapılabilir. Bu çerçevede Kıbrıs’ta makul sayıda askerler olur.
- Asker sayısı ne kadardı?
1974 Harekâtı sonrası 40 bin askerin olduğu uzun yıllar söylendi ancak zaman içerisinde bu sayının daha aşağılara indiğini biliyoruz. Eğer bir antlaşma olursa bu sayıda askerin kalmasını ne biz ne de Türkiye hedefliyor. 1960’ta varılan ittifak anlaşmasında 650 Türk askeri ve 950 Yunan askeri vardı. Bunun sayısı uzlaşılarak daha farklı da olabilir, daha yukarı da da olabilir. Garantilerle ilgili olarak Kıbrıs Türkü’nün güvencesini Türkiye’den başka bir yerde görmediğini muhataplarımızın anlaması gerekiyor. Bize deniyor ki ‘Avrupa Birliği’nde olacaksınız bu yeterli bir güvencedir’. Oysa ki AB’nin böyle bir mekanizması yok.
- Garanti kapsamını detaylandırır mısınız?
Garanti antlaşması insanların ve toplumların güvenliği ile ilgili değildi, statü ile igiliydi. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere kurulan sistemi garanti ediyorlardı. Bu ülkelere, eğer kurulan sistem bozulursa, bu statüyü yeniden kurmak için müdahale hakkı veriliyordu. Yeni koşullara bunu nasıl adapte edebiliriz ki, bir taraf için kabul edilebilir olsun aynı zamanda diğer taraf bunu bir tehdit olarak görmesin? Konuşulacak, tartışılacak.
- Asker konusunda başka bir B planınız var mı?
Bu A planı üzerinde uzlaşılabilecek bir ortam olacağını düşünüyorum. A planı da makul olandır.
- Nedir A planı?
Bir kere ittifak antlaşması var, adı dostluk paktı olabilir, başka bir şey olabilir ancak biz Türk askerinin burada varlığının önemli olduğunu düşünüyoruz, Türkiye de bunu istiyor. Önemli olan adı değil içeriğidir. Hem bizim için hem de Türkiye için askerin buradaki varlığı bir yandan da psikolojik bir faktörüdür, bunun iyi anlaşılması lazım. Onun dışında garantiler konusu günümüz şartlarına uyarlanabilir. Teknik düzeyde yapılan çalışmalarda olumlu bir atmosfer vardı.
Çok zaman kalmadı
- Burada BM’nin kritik bir rolü var.
BM Genel Sekreteri’nin özel danışmanı Eide, garantörlerle temas yapacak ona göre konferansın günü de belirlenecek. BM’nin tabii ki bir mekik diplomosisine ihtiyacı olacak bu dönemde. Önemli olan tüm taraflarda niyet ve irade olmasıdır. Kıbrıs konusu neredeyse 50 yıldır müzakere ediliyor, artık herkese bıkkınlık geldi, toplumlar yoruldu, dünya da yoruldu, BM de, Türkiye de, Yunanistan da... Bu elli yılın üstüne bırakın yeni bir elli yılı bir 5 yıl daha eklenmesini istemiyorum. Artık uzlaşabiliyorsak uzlaşalım. Bizim neslin son denemesini yapıyoruz diyorum. Anastasiadis ile aynı yaş kuşağının insanlarıyız. Biz artık gerçekten bizim neslin son denemesini yapıyoruz. Eğer olmuyorsa, büyük ihtimalle federal çözüm denemesinin de artık sonundayız. Bunun için de önümüzdeki birkaç ay dışında çok zaman kalmadı. Neden derseniz, doğalgaz araştırmaları ile ilgili yeni gerginlikler doğabilir. Rumların 2018’de cumhurbaşkanlığı seçimleri var onun hazırlıkları mayıstan itibaren başlayacak. O nedenle şubat, şart, şisan ayları ciddi şekilde belirleyici olacak.
- A planı nedir?
Kıbrıslı Türklerin ve Rumlarının kendilerini güvende hissedecekleri 2017 koşullarına uyarlanacak güvenlik garanti sistemi. Biz bunu Türkiye’nin güvencesinde, Türkiye’nin dahil olmasıyla görüyoruz. Türkiye’nin yerine biz başka bir güvence ikame edemeyiz. Kıbrıslı Türklerin güvenlik algılarında Türkiye’nin dışında başka bir şey yok. Avrupa Birliği’nin böyle bir mekanizması dahi yok. O nedenle Rumların tavrını kabul etmiyoruz. Sıfır asker sıfır garanti söylemini kabul etmemiz mümkün değil.
Yüzde 25 falan olmaz
- Çözümsüzlük durumunda Kuzey Kıbrıs şu andaki mevcut durumuyla mı yönetilecek yoksa farklı bir yönetim şekliyle yola mı devam edilecek?
Çözümün herkes için daha iyi olacağını düşündüğümden bunun için canla başla çalışıyorum. Türk kamuoyuna doğru mesajların gitmesi lazım. Zaman zaman çok çarpıtılmış mesajlar iletiliyor. Bunlardan bir tanesi de harita ve toprakla ilgili. ‘29 artıyla başladık yüzde 25’e ineceğiz’ iddiaları yayıldı. Bu 29+’dır yüzde 25 falan olmaz. Rumların kendi önerilerinde inebilecekleri sınır da yüzde 28.2’dir. Aşağısını onlar bile öneremez. Durum buyken bizim yüzde 25’e razı olacağımız iddiaları “Kıbrıs satılıyor” şeklinde ortaya atılabiliyor. Böyle bir şey söz konusu olamaz.
İŞTE YENİ SİSTEM
Dönüşümlü başkanlık ve iki meclis
- Önceki anlaşmalardan da biraz bahseder misiniz?
Kıbrıs’ta müzakereleri iki ana çerçevede yürütüyoruz, bunun bilinmesi lazım. Bu şimdiki cumhurbaşkanı olarak benim çizdiğim bir çerçeve değil. Birinci çerçeve 77- 79 Doruk Antlaşmaları’dır: Denktaş-Makarios ve yine Denktaş-Kipriyanu doruk antlaşmaları. İki bölgeli iki toplumlu federasyon, Türkiye’nin desteği ile o zamandan beri vaaz edilmiştir. Zaman zaman konfederasyon iki ayrı devlet denir ya, işte sayın Denktaş’ın kabul ettiği, imzaladığı çözüm çerçevesi federasyondur. Benden önceki cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu da yine Türkiye hükümetinin onayıyla 11 Şubat 2014’te bir çerçeve antlaşma daha yaptı. Orada da bu iki kesimli, iki toplumlu federal çözüm bir kere daha teyit edildi.
20 Türk, 20 Rum senatör olacak
- Sistem nasıl işleyecek?
KKTC Cumhuriyet Meclisi’ndeki bütün siyasi partilerin UBP, DP, CTP ve TDP’nin, bütün partilerin onay verdiği bu çerçevede siyaseten eşit iki kurucu devlet bir de federal çatı olacak. Kıbrıs Türk Kurucu Devleti ile Kıbrıs Rum Kurucu Devleti’nin her birinin kendi hükümeti, kendi meclisi, kendi polis gücü, kendi yargısı, her şeyinin olacağı bir yapı kurulacak. Federal Cumhuriyet’te de iki meclisli bir yapı olacak. Alt mecliste temsiliyet nüfus oranına göre, üst mecliste ise temsiliyet tam sayısal eşitlik temelinde. Alt mecliste 36 Rum, 12 Türk milletvekili olacak. Üst mecliste 20 Türk senatör 20 Rum senatör olacak. Alt mecliste alınan her karar uygulamaya girebilmek için mutlaka senatodan da geçmek zorunda. Sayısal eşitliğimizin olacağı senatoda onaylanmayan alt meclis kararları geçerli olmayacak. Bu sistemde henüz daha Rumlar resmen kabul etmez görünse de dönüşümlü başkanlık olacak. 2 yıl bir Rum ise 1 yıl da bir Türk cumhurbaşkanlığı yapacak. Bunlara ek olarak federal yargıda tam bir eşitlik olacak. 8 federal yargıç olacak 4’ü Kıbrıslı Türk, 4’ü Kıbrıslı Rum ve bunlar da her yıl dönüşümlü olarak başkanlık yapacaklar. Federal yargıda tam bir eşitlik olacaklar.
3. ülkelerle anlaşma şansı
- Kurucu devletin yetkileri neler?
Federal devletin yetkileri dış politika, federal bütçe, savunma politikası gibi unsurlarla sınırlandırılıyor. Sağlık, eğitim, kültür, ticaret başta olmak üzere daha başka bütün bu artık yetkiler kurucu devletlere ait olacak. Kurucu devletlerin daha geniş yetkileri olacak. Bazı alanlarda işbirliği antlaşmaları da yapabilecekler. Eğitim, kültür, spor, ticaret, mali, ekonomik ve turizm gibi alanlarda sadece Türkiye ile değil, dikkatinizi çekiyorum diğer 3. ülkelerle de ve uluslararası örgütlerle de işbirliği antlaşmaları yapma hakları olacak. Bu çok önemli. Mesela kültür alanında bugün UNESCO ile hiçbir anlaşma yapamıyoruz, o gün geldiğinde yapabileceğiz. Kaldı ki Rum başkanın olduğu dönemlerde dışişleri bakanı bir Kıbrıslı Türk olacak. Bir Kıbrıslı Türk cumhurbaşkanı olduğunda, bir Rum dışişleri bakanı olacağı için, bu defa AB Bakanı mutlaka bir Kıbrıslı Türk olacak.
İki başkan birlikte karar verecek
- Başkanlık sistemi mi gelecek?
1960 Cumhuriyeti’nde 7 Rum bakan, 3 Türk bakan vardı. Kıbrıs Türk halkının onayladığı Annan Planı’nda ise 4 Rum, 2 Türk bakan olacaktı, şimdi vardığımız mutabakat 7 Rum bakana 4 Türk bakan. İkisinden de daha ileri bir noktadayız. Deniliyor ki 1960’ta Cumhurbaşkanı Muavini vardı. O zaman dönüşümlü başkanlık yoktu. Ama 3 alanda veto yetkisi vardı. Şimdi de tıpkı 1960’taki gibi dış politika, güvenlik ve savunma alanlarında iki başkan birlikte karar verecek. İki başkan olacak, dönüşümlü olarak başkanlığı yerine getirecekler. Sistem de başkanlık sistemi olacak. Bu çerçevede bir çözümün bizim ve Türkiye’nin gerçek çıkarlarına uygun olduğunu değerlendiriyorum. Çözüm, sadece romantik bir arzu değil. Bu ayakları yere basan ve çözümün getirilerini gören bir yaklaşım.
Akıncı: İlhak kimseye yaramaz
Bizden kaynaklı olmayan nedenlerle çözemiyorsak, Kıbrıs Türk’ü yola mevcut devleti ile devam eder. B planı, C planı diye başka seslendirmeler var. Türkiye’ye ilhak gibi. Bunlar bizim gündemimizde yer almayan konular. Böyle bir gelişme ne bize ne Türkiye’ye yarar.
Uzlaştığımız bir harita yok. Rumlar bizim Cenevre’de sunduğumuzu reddetti biz de onlarınkini reddettik. Toprak başlığında uzlaşma yok. Şu anda BM’nin kasasında olan haritalar artık en son çıkacak. Haritaların beklediği kasanın kapısı her şey bittikten sonra açılacak.
- Çözümsüzlük durumunda ne olacak?
Vicdani bir sorumluluk duygusu ile bu göreve geldim. Bunun gereklerini yerine getirmeye çalışıyorum. Bunca kararlılığımıza rağmen Rumlar çözüm doğrultusundaki kararlılığımızın ayrımına varmazsa ve gerçekçi olmayan tutumlarını sürdürürlerse, o zaman Kıbrıs Türk’üne mevcut devleti ile yola devam etmek kalır. Eğer çözümü sağlayabilirsek KKTC, çözüm ile birlikte federal yapıda yerini alacak Kıbrıs Türk Kurucu Devletine dönüşecek. Zaten bir devlet aygıtımız var, yeni duruma uyarlayacağız. Rumların tavrı yüzünden yapamıyorsak, biz devletimizden vazgeçecek değiliz. Ya dönüşecek, evrilecek bir kurucu devlet şeklini alacak ya da bu şekilde yoluna devam edecek. Elbette tercihimiz çözüm. Ama bizden kaynaklı olmayan nedenlerle çözemiyorsak, Kıbrıs Türk’ü yola mevcut devleti ile devam eder. B planı, C planı diye başka seslendirmeler var. Türkiye’ye ilhak gibi. Bunlar bizim gündemimizde yer almayan konular. Böyle bir gelişme ne bize ne Türkiye’ye yarar.
Haritalar kasada
- Halkın korkusunun sesi olacağım. Rum koçanlı evde oturuyorsam ne olacak?
Önce toprak ile mülkiyeti birbirinden ayıralım. Toprak düzenlemesi olacağı, öteden beri biliniyor ve en baştan beri bir başlık olarak müzakere sürecinde yer alıyor. Mülkiyette ise tazminat, takas, iade ve kısmi iade seçenekleri var. Kuzey’deki mülklerin üçte ikisinin bizim mülkiyetimizde kalması konusunda Annan Planı döneminden gelen bir anlayış var. Bunun ayrıntıları tamamlanmadı ama kaba olarak üç aşağı beş yukarı bu şekilde olacak. Rumlardan kalan evlerde yaşayan insanlarımızın ise hiçbir şekilde mağdur olmasını istemiyoruz. Bu sorun büyük oranda tazminatlarla halledilecek.
- Kapalı Maraş?
Harita konusunda yer adı vermeyeceğim çünkü bu konuda herhangi bir spekülasyona neden olmaya gerek yok. Üzerinde mutabakat olan sadece orandır. Uzlaştığımız bir harita yok. Rumlar bizim Cenevre’de sunduğumuzu reddetti biz de onlarınkini reddettik. Dolayısıyla toprak başlığında uzlaşma yok. Şu anda BM’nin kasasında olan haritalar artık en son çıkacak. Her şeyi bitireceğiz, haritaların beklediği kasanın kapısı ondan sonra açılacak. Onun üzerinde artık çok küçük oynamalar olacak. Zemini çok büyük ihtimalle bizim haritamız oluşturacak. Onların haritasının baz alınması mümkün değil, bunu daha ilk günden açıkladım, o haritayı Kıbrıs Türk’ü kabul edemez. Bizim çalışmamız üzerinde çok az oynamalarla ancak bir yere varılabilir. Orada da mümkün olduğu kadar az sayıda insanımızın yer değiştireceği formüller bulma arayışındayız.
‘Başının çaresine bak’ denmeyecek
Ayrıntılara giremem ama genel ilke kimseyi huzursuz, rahatsız etmeye gerek olmadığıdır. 43 yıl geçti insanlarımız yerleşti. Rumların da 43 yıldır Güney’de yeni hayatları oldu. Toprak düzenlemesi yapılacak ancak mümkün olan en az sayıda insanın yer değişmesini hedefleyeceğiz. Bu bir. İkincisi ise hiç kimse uygun bir yuvaya muadil bir yere ve iş imkânına kavuşmadan yerinden edilmeyecek. Hiç kimseye “kardeşim git de başının çaresine bak” denilmeyecek. Herkes ancak evinden ve işinden emin olduktan sonra yer değiştirecek. Bunlar zordur ama mümkündür. Zoru başarmadan da halkımıza en ufak bir rahatsızlık vermeyeceğiz.
- Rum yerleşiminin Kuzey’de serbest hale getirilmesi ileride Kıbrıs Türklerinin aynı Batı Trakya’da olduğu gibi azınlık haline gelmesine neden olur mu?
Böyle bir tehlike olmayacak. Bazı yanlış anlamalar var. Kuzey Kıbrıs bir yerleşim alanı. Boş bir yer değil. Kalma hakkı (right of abode) hiçbir siyasi ve başka hak içermeyecek şekilde söz konusu olabilecek. Diyelim ki bir Rum veya emekli Türk eski köyüne gidip yazlık bir ev yapmak ister. Bunu yapabilecek. Sınırlı bir büyüklüğe kadar mülk edinme söz konusu olabilecek. Kuzey Kıbrıs’taki mülklerin nasıl edinileceği ile ilgili düzenlemeleri Kıbrıs Türk Kurucu Devleti yapacak. O düzenlemeler içinde biri gelip bir daire almak istiyorsa alabilecek. Bu şekilde kalma hakkı, hiçbir siyasi hakkı içermeyecek, başka haklara evrilmeyecek. Yasal ikametgâhları da kendi bölgelerinde kalacak.
Zemini olmayan kaygılar
- Yani Kıbrıs Türkleri azınlık haline gelir mi?
Kesinlikle olmaz. Bunun söz konusu olması için bir neden yoktur. Sadece yıllar içinde yüzde 20’yi geçmeyecek kadar legal domicile dediğimiz yasal ikamet hakkı verilecek. Bu hiçbir köyde ve beldede yüzde 20’yi geçmeyecek. Bu sınırlandırılmış maksimum düzey olacak.
- Bu mülkiyet dışında, alınacak haklar dışında, yüzde 20’den bahsediyoruz? Kaydırma dışındakiler mi?
Kuzey’de kalacakların hepsi. Yani yasal ikametini Güney’den iptal edip de Rum yönetimi altında yaşarken “Ben Türk yönetimi altına gidiyorum, Güney’deki ikametgâhımı da dağıtıyorum. Kuzey’de yasal ikamet sahibi olacağım. Vergimi de oraya ödeyeceğim” diyecek, gelecek ve bu en çok yüzde 20 olacak. Yüzde 20’yi aşamayacak ne bir köyde ne bir kasabada ne bir kentte. Oralarda da sadece yerel seçimlerde oy hakkı tanınacak. Onun dışında başka hakkı olmayacak. Varılan mutabakat bu yöndedir. Hiçbir zaman azınlık olacağız gibi bir kaygımız olmayacak.
- Bir arada yaşanmayacak sonuçta.
Daha ziyade yan yana yaşama söz konusu olacak diye düşünüyorum. Görünen odur. Karpaz’da 74’ten beridir 500 civarında Rum yaşıyor. Geçmişte yaşanan travmaların izleri hâlâ var. Ancak insanlarımızı korkutuyorlar; azınlık olacaksınız, şu olacaksınız bu olacaksınız diye. Gerçekte zemini olmayan kaygılardır.
Türkiye’ye yükümüz azalacak
- Kuzey Kıbrıs bütçesinin dörtte biri Türkiye’den karşılanıyor. Çözümde Kuzey Kıbrıs ekonomi haritasını nasıl belirleyecek? Bu paralar gelmeye devam edecek mi?
Çözümde imkânlar çok farklılaşacak. Biz tabii ki Türkiye ile mali işbirliğimizi, ilişkimizi yitirmeyeceğiz. Bazıları diyor ki “Türkiye ile şimdi anlaşma yapabiliriz, artık yapamayacağız”. Türkiye ile olan ilişkimizi koparmadan daha ötesiyle de anlaşmalar yapabileceğiz. Bunun içerisine Türkiye ile olan mali işbirliği, ekonomi anlaşmaları da dahil ve devam edecek. Ama Türkiye’ye olan yükümüz gittikçe azalacak. Basit bir örnek vereyim: Çözümle birlikte tüm ada Avrupa Birliği’ne girmiş olacak. NUTS 2 diye bir kavram var. AB içinde olan bir ülkenin yardıma en çok muhtaç olan bölgelerine bu yapısal fonlardan daha fazla katkı yapılır. Bizim bölgeyi NUTS 2 dediğimiz bölge tanımına dahil etmeyi kabul ettiler. Dolayısıyla bizim bölgemiz bir çözümden sonra AB’den daha çok maddi yardım almaya
hak kazanmış olacak.
- Buna ek olarak ekonomik yapı nasıl olacak?
Federal cumhuriyetin bütçesinin kalkınmaya ayrılmış olan bölümünün altıda beşi ekonomilerimiz dengeye girene kadar Kuzey’e harcanacak. Bu konuda Rum tarafı ile uzlaşmaya varıldı. Bunun yanında çözümle birlikte ekonomi ciddi bir sıçrama gösterecek. Turizm canlanacak. Eğitim daha da gelişecek. İnşaat sektöründe ciddi gelişmeler olacak. Ekonomik örgütler de bu görüşte. Kuşkusuz bazı sektörlerde geçiş dönemlerine ihtiyacımız olacak. Bu konularda da titiz çalışmalar yapılmaktadır. Gerekli tedbirler aldığımız sürece de bir sıkıntı değil, tam tersine ekonomik bir sıçrama söz konusu olacak.
Kıbrıs doğalgazı için en kestirme yol Türkiye
- Çözümün Doğu Akdeniz’deki enerjiye etkisinden de bahseder misiniz?
Çözümün enerji konusunda da açacağı yeni işbirliği alanları önemli. Doğu Akdeniz’de bulunan miktarlar belki Mısır ve İsrail’den daha zengin; Rum tarafının yaptığı kazılarda Afrodit parselinde çıkanlar onlar kadar zengin olmayabilir. Ancak incelemeler, bu yatakların Kıbrıs’ın sularına da devam ettiği ve orada da zengin yataklara ulaşma ihtimalinin olduğunu gösteriyor.
- Bu yataklar Güney’de mi? Kuzey’de mi?
Güney’dedir. Mesela bu Afrodit yatağı Leviatan yatağının çok yakınındadır ancak şimdi yapılacak olan araştırmalarda Mısır’ın Zhor yatağı Doğu Akdeniz’deki en zengin rezerv olarak bulundu. Güney Kıbrıs’ın araştırma yapmak üzere ihaleye çıktığı bazı parseller sadece 6 km uzaktadır bu yerden. Doğu Akdeniz’deki bu doğalgazın su yüzüne çıkarılması ve Avrupa’ya taşınmasının en kestirme yolu Türkiye’dir.
- Bu noktada Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri de önemli.
Elbette. Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri rayına oturuyor. Kıbrıs sorununu da çözdüğümüz takdirde İsrail ve Kıbrıs gazını birleştirip Türkiye üzerinden, hem Türkiye’nin ihtiyaçlarına hem Avrupa’ya sevk etmek en kısa, en mantıklı, en ucuz yol. Bu, Türkiye’yi de güneyinden enerji koridoru haline getirecek olan bir konu.
- Özel bir elektrik projesi de vardı bu tamamen netleşti mi?
İkinci bir konu, elektrik olayı. Şu anda bir proje gündemdedir. İsrail, Güney Kıbrıs, Girit ve Yunanistan ana karasından Avrupa’ya bağlanması projelendiriliyor. Bunun yerine bir Kıbrıs çözümü bize İsrail - Türkiye - Kıbrıs bağlantısını getirecek. Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan ile istediği zaman enterkonnekte olabiliyor. Bu çok daha kısa, çok daha az maliyetli ve Ortadoğu’yu Avrupa’ya bağlayacak bir elektrik şebekesi haline gelecek. Türkiye’den Kuzey Kıbrıs’a su geldi. Düşündüğünüz zaman doğalgaz, elektrik ve su gibi üç önemli konuda Türkiye’nin Güney Kıbrıs ve Kuzey ile birlikte Yunanistan ile ve diğer bölge ülkeleriyle hemen bir işbirliği noktalarının mümkün hale gelebileceğini görüyoruz. Bu olmadığı zaman ise bir gerginlik bir çatışma alanı.
- Aslında bir savaş potansiyeli...
Savaş kelimesini kullanmak istemiyorum. Bir yanda tüm tarafların kazançlı çıkabileceği, yararlanabileceği bir potansiyel ama öbür yanda da bir çatışma potansiyeli. Benim tabii ki tercihim barıştan, işbirliğinden, birlikte kalkınma ve gelişmeden yana.
Faydalarını görüyorlar
- Peki, Rumlar açısından bakarsak...
Rumlar bugün Türkiye’nin limanlarını kullanamadıkları için, hava sahasını kullanamadıkları için zarar ediyor; gelen giden uçaklar daha fazla yakıt tüketiyorlar. Bunların bedeli milyonlarca dolardır. Türk-Rum, Yunan ve Türkiyeli iş insanları ortak bir platformda bir araya geliyorlar. Çözümü destekleyen açıklamalar yapıyorlar. Birlikte iş yapmanın getireceği faydaları görebiliyorlar. Zaten emek örgütleri, çalışanlar ve sendikalar öteden beri Türk’ü ile Rum’u ile çözüme destek oldular.
TÜRKİYE-AVRUPA İLİŞKİLERİ İYİYE GİDECEK
- Senaryo böyle olursa, bu durum Türkiye-AB ilişkilerini nasıl etkiler?
Ben inanıyorum ki gelişen Türk-Yunan ilişkileri Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerini de etkileyecektir. Şu anda 8-10 tane kapalı başlık var, Rumların bloke ettiği. Onlar hemen açılacak. Türkiye’nin AB üyeliği görünür, gelecekte olur mu diye sorarsanız, onu bilemem. Türkiye’nin bu konuda ne kadar isteği kalmıştır, AB ne kadar kucaklamaya hazırdır bilemem ama şunun da farkındayım ve doğru olduğuna da inanıyorum; Türkiye AB ile bütün köprüleri atmak istemiyor. Bunlar konuşuluyor, tartışılıyor. Bütün bu gelişmelere ek olarak Kıbrıs sorununda bir çözüm en genel anlamda Türkiye ile Avrupa ilişkilerini daha iyiye götürecek. Bu da hem Türkiye hem de Avrupa için iyi bir şey.
Mülkiyet sorunu için tazminat, takas ve iade
- 2003 yılında bir Rum tarafından dava açılmıştı. 1974 sonrasında evini kullanamadı diye. Bu davalar devam ediyor mu?
Mülkiyet sorunu ancak bir çözüm ile aşılacak. Bu konuda Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların eşit sayıda temsil edileceği komisyonlar oluşacak. Buradaki hakim düşünce mülkiyet sorununun büyük oranda tazminatlarla çözüleceğidir.
6 bin başvuru
- Bunu biraz açar mısınız?
Tazminat, takas ve iade söz konusu olacak. İade edilebilecek boş durumda mallar var. 1/3’ü geçmemek ve üçte ikisinin Kıbrıslı Türklerde kalması şartıyla kısmi bir iade söz konusu olabilecek. Bu konuda henüz tam bir mutabakat sağlanmadı ama eğilim bu yöndedir. Bahsettiğiniz dava Loizidu davasıdır. Türkiye 2003 yılında o kadına 1 milyon Euro ceza ödedi. O da mülkiyetinin bedeli olarak ödenmedi. Mülkiyetini kullanamadığı için kullanım kayıp bedeli olarak ödendi. Mülkiyet hakkı yine Rum tarafında kaldı. Zaman içerisinde AİHM’in önerisiyle ve Türkiye’nin de desteğiyle 2005 yılında Taşınmaz Mal Komisyonu kurduk. Bu komisyona Rumlar başvuruda bulunuyor. 6 binden fazla başvuru yapıldı bu 10 yıl içinde. Bunların 600 civarındakinin bedeli ödendi. Yaklaşık 300 milyon Avro’ya yakın bir para ödendi. Ancak Loizidu davasından farklı olarak bu mülkler Türkleştirildi. Yani verilen bedeller sadece kullanım kaybı olarak değil, mülkiyet hakkının devrini de içerdi. Bu mülkler Türk tapusu haline dönüştü. Kuzey Kıbrıs’ta Rumların bıraktığı mülklerin toplamı yaklaşık 1.5 milyon dönümdür. Bizim Güney’de bıraktığımız mülklerin toplamı ise 500 bin dönüm. Arada ciddi bir fark var.
Havuz oluşturmaya çalışıyoruz
- Mülkiyet sorunları kökten çözülecek mi?
Bir çözüm çerçevesinde ve kolektif bir anlayış ile AB’nin de destekleriyle yaratılacak olan ve herkesin de bu konuya katkı sağlamasını temin ederek bir havuz yaratmaya çalışıyoruz. IMF ve Dünya Bankası da burada çalışıyor. Tazminat ödeyerek bu tarafta Kıbrıslı Türklerin gerek nüfus gerek mülkiyet aidiyeti bakımından çoğunlukta olacakları bir Kuzey Kıbrıs Türk Kurucu Devleti yaratmamız lazım.
- Peki, aksini düşünelim. Çözüm olmadığı takdirde bu davalar nasıl sonuçlanacak?
Şimdi eğer bir çözüm olmazsa, Türkiye aleyhinde AİHM’de çok sayıda dava açılma riski söz konusudur. Çünkü 12 yıl oldu; 6 bin müracaatın ancak 600 küsurunu ele alabildik. Kurduğumuz komisyon iş yapmıyor diye AİHM’ye yeni başvurular başlamıştır. Yani bu işi biz çözümle kökten halletmezsek, muhtemelen bu komisyon milyarlarca Euro’yu ödemeye devam edecek ki bunu da ödeyebilecek tek makam Türkiye’dir. Veyahut sistem AİHM’de çökecek ve AİHM’de bundan sonra kullanım kayıpları ödemeye başlayacağız ve mülkiyet hakkı da bu ödemelere rağmen Rumlarda kalmaya devam edecek.
NESLİMİZİN GENÇ KUŞAKLARA BORCU
- Bu oldukça ciddi bir sorun.
Bu tehlikenin çok az insan farkında. Bu çok ciddi bir konu. Bunu halledebilecek bir tek şey var. O da çözümdür veya en azından bu çözümsüzlüğün faturasının bizde kalmamasıdır. Bugünlerde bazı çevreler bana çağrı yapıyorlar, “gitme, görüşme, masayı dağıt” diye. Ama bunun arkasından ne geleceğini söylemiyor bu teklifi yapanlar. Yani görüşmediğinizde ne olacak? Müzakere etmediğinizde ne yapacaksınız, B planınız nedir? Bu soruların cevabı yok, sadece kuru retorik var. Halbuki bir çözümün çok büyük yararları var. Kıbrıslı Türkler, Rumlar, Yunanistan ve Türkiye için önemli bir işbirliği alanı ve yeni ilişkiler kurulacaktır. Artık iki tarafın korkuları yerine ikame edebileceği işbirliği anlayışları geçerli olacak ve gelecek kuşaklara artık belirsizlikten kurtulmuş bir ada bırakacağız. Bu, bizim neslimizin genç kuşaklara karşı bir ödevi, bir borcudur.