Kıbrıs İşlemelerinden… LEFKARA NAKIŞI…
Kıbrıs İşlemelerinden… LEFKARA NAKIŞI…
Neriman Cahit
Lapta işi… İğne işi… Koza İşleme…
Şenay Ekingen, hep saygı duyduğum bir isim… Sürekli üreten, kültürümüze “gerek anı, gerekse üretim bazında” hep ve olumlu katkılar yapan eli öpülesi, saygı duyulası bir kadınımız… Genelde, “Kadının yeri, evi ve mutfağıdır” dayatması karşısında, kendini – yaratıcı gücünü ve yüreğiyle şarkılarını da nakış nakış işleyen kadınımızın “beceri ve yüreğini” ne de güzel koymuş ortaya…
Basımını ise “Limasol Türk Kooperatif Bankası finanse etmiş… Birinci sınıf bir baskı ve kitap…
***
Kitaba “Birkaç Söz” Başlığıyla katkı koyan Araştırmacı / yazar Oğuz Yorgancıoğlu ne de güzel vurgulamış:
“Nakış, kumaşa yazılmış yazıdır.
Sevgiliye gönderilmiş mesaj, ona yazılmış mektuptur (…) Kıbrıs Türk İnsanı, yüzyıllardır süzülüp gelen, karışıp iç içe geçmiş kültürlerin varisidir. Bu süzülüp, özümsenmiş özlü yazıya, kendi kimliğini de eklemiştir.
Nakışın şekline, boyutuna ve rengine, attığı her ilmiğe kültürel imzasını vurmuştur…
ŞENAY EKİNGEN’E KULAK VERELİM…
(…) Gençlik yıllarımdan beri ilgi duyduğum ve ürettiğim el sanatlarımızı 26 yıldır pazarlamaktayım (…) Nakışlarımızın, çok zengin ve ünlü olduğunu, asırlar boyu ülkemize ekonomik getiri sağladığını… Tanıtımda da önemli bir rol oynadığını saptadım…
(…) Araştırma ve çalışmalarımda, adı, ülkemizi aşan “Lefkara Nakışı” üzerinde daha fazla zaman harcadım…
Bu arada, yurt dışına taşınıp satılıyor olması ve beğeni toplaması, size, ne kadar değerli bir mirasa sahip olduğunuzu çok güzel anlatır…
2009 yılında: ‘UNESCO’ tarafından korunması gereken: “Dünya Soyut Kültür Mirası Listesi”ne de alınması, bu anlamda çok önemlidir…
***
Teşekkürler Sevgili Şenay Ekingen…
Bir ‘Kültür Mirası’ bu kadar güzel anlatılabilir… Kitaplaştırılabilirdi…
Yalnız, elimiz, sevgiyle yakanızda…
Bu tür araştırmalara devam etmeniz…
Hatta bu konuya meyilli tanıdığınız kişileri de bu yola çağırarak…
Buna çok çook ihtiyacımız var…
***
Ve, son sözüm sizlere sevgili dostlar…
Bu güzelim kitaba bayılacaksınız…
Kitapçılardan bitmeden alsanız…
-------------------------------------------------
İNSAN EN ÇOK NEYİ İSTERSE…
Bazen evde ya da Vasilya’da yalnız kalıp, o yalnızlığın (ki Bobiş dahi bozamaz onu) verdiği öyle güzel duygular oluyor ki!
Ne zaman başladı bilmem ama: “Sevgiyi yüreğinize tam anlamıyla yerleştirmişseniz… Düşüncelerinize “ket vuran bariyerler” asla oluşamazlar bir daha…
Bir kere, artık ve asla “kin” üretemezsiniz tanıdık ya da tanımadıklarınıza…
Belki bana güleceksiniz ama şuna da inanıyorum: “Her yetişkin, öncesinde bir bebektir ve ‘aydınlık gözlerle’ bakar yaşama / çevresine Ama…
Öncelikle, onu çok seven ailesi görev edinir : ‘Bariyerler oluşturmaya başlar… O, korumasız bebeğin düşüncelerinde… Sonrasında, aynı topluluk mensubu diğer yakınlar, bariyerin tuğlalarını çoğaltır…
Bir zamanlar bebek olan yetişkin, içinde yaşadığı bu “Sevgisiz topluluğun”, bariyerci özelliklerini alır. Artık o, kendi seçtiği değil… Ona, dayatılan ‘bakış açısıyla’ bakmaktadır dünyaya…
Ne ki, bu yazgıya mahkûm edilen bazı yetişkinler, doğru ilişkilere yönelebilir ve bariyerleri, daha fazla ağırlaşmadan atar benliğinden…
Bazı ‘gerçek’ dostlarım – farklı kültürlerden – insan gibi insan dostlarımın olmasıdır beni yaşama sımsıkı bağlayan…
***
İnsan, en çok neyi isterse, onu yaşar…
Doğru düşünce… mutlaka, yansımasını bulur hayatta…
DAHA ÖZGÜR DAHA KARDEŞÇE…
Ülkemizde, insanları ayrıştırmaya çalışan bir zihniyet, ne yazık ki hala – ve hatta- artarak sürmekte.
Ayrımcı zihniyetin temelini, ‘talihsiz bebeklerin, zalim yetişkinlere dönüşmesi’ oluşturmakta…
Daha özgü daha kardeşçe ve insan gibi bir yaşam için yapılan öneriler: “Bu, sevgi yoksunlarınca’ yırtılmakta… Oysa,
“Geçmişte alınan yaraları sarmak zamanıdır… Hatta, farklı kimlik ve kültürden oluşan mozaik korunmalı…
Biz yaştakilerin geçmiş yaşamındaki o güzel renkler çoğalarak, gelecek nesillere bir miras olarak taşınmalı…
Bu gelişme engellenirse, geleceğe aktaracaklarımız eksik olacak…
***
Ülkemizin değişik renklerini bir renk mozayiğine dönüştürebildiğimizde, yarınlara daha özgür bakabileceğiz…
Şimdi yaşadıklarımız, onca ağırlık ve yasağı taşıyan beyinlerde, ağır bir tahribat oluşturuyor…
Buna daha çok olanak verilmemeli…
Vermemeliyiz…