Kıbrıs kimliği ve dava
“Karma evlilik” mağduru çocuklar var yurdumuzda, Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği alamıyorlar.
Ana yurtları Kıbrıs olduğu halde...
Bu çocuklardan yüzlerini Türkiye'ye dönmesini istiyor, güneydeki egemen anlayış...
“Kendini Kıbrıslı gibi görme, hissetme, buralara aidiyet duyma” diyor aslında…
Barış ve ortak bir gelecek inşa süreci darbeleniyor böylece…
***
Geçenlerde bir dava sonuçlandı, güneyde…
“Yüksek Mahkeme, karma evliliklerden doğan Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı başvurusunu reddetti” gibi yansıdı dava sonucu…
Bu dava başka bir dava!
O ilk dava değil, karıştırılmasın…
Avukat Nicoletta Charalambidou eliyle Eylül 2015’te açılan o ilk davanın sahibi Eda Hançer Akkor’la konuşmuştuk, sürekli okurlarım anımsayacak.
O dava halen Yüksek Mahkeme gündeminde ve henüz sonuçlanmadı.
“Etnik kökene dayalı ayrıcalık sonucu insan haklarının çiğnendiğini, böylece yurttaşlık hakkından mağdur edildiğimizi ve bu durumun Avrupa Birliği’nin kuruluş ilkeleri ve değerlerine aykırı olduğunu ortaya koyduk” demişti Eda…
Yüksek Mahkeme reddederse, bu iddia Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınacak.
***
Bu dava o dava değilse güneydeki Yüksek Mahkeme'de sonuçlanan nedir?
Yeni bir dava...
Kimliksizler Derneği'nden bir grup farklı bir dava açmış, uluslararası sözleşmelere işaret ederek "vatansız" ya da "kimliksiz" bırakıldıkları iddiası ile "mandamus" emri talep etmişti.
Hukukta "mandamus" zorlayıcı emir olarak kullanılıyor.
Kamu kurumuna "görevini yap" emri aslında...
O emir verilmedi.
“Vatansızlık” iddiasına karşı Yüksek Mahkeme “Bu konu bizim görev alanımız değil” dedi ve İdare Mahkemesi’ni işaret etti aslında… Bunu derken de başvuru sahiplerinin “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olabilme hakkına” değindi. Bir anlamda “TC vatandaşı olma hakkınız var o nedenle vatansız sayılmazsınız" demek istedi…
***
Ortada “kaybedilmiş” bir dava yok.
Yine de karıştırılmasın, bu dava, başka dava…
O ilk emsal davaya gelecek olursak…
“Etnik kökene dayalı ayrımcılık” iddiasıyla 2015’te İdare Mahkemesi’ne başvuru yapıldı.
5 yılın sonunda “Her ülkenin vatandaşlıkla ilgili kendi kuralları vardır” denilerek dava reddedildi.
Bu kez Yüksek Mahkeme’ye başvuruldu.
Üzerinden 3 yıl geçti.
Davanın karar aşamasında olduğu söyleniyor.
Olumsuz bir sonuç çıkarsa “iç hukuk yolu tüketildiği” için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurulacak.
“Avrupa Birliği’nin kuruluş ilkeleri ve değerlerine aykırı hareket edildiği” iddiası önemli…
O durumda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dönecek gözler…
***
“Karma Evlilik” mağduru çocuklarla ilgili süreçte hem kuzey hem de güneyde kimi farklı yorumlar görüyorum.
Bu durum “çözümsüzlüğü” ya da adanın kuzeyine yönelik “nüfus mühendisliğini” meşrulaştıracak mı?
Yersiz bir endişe sanırım…
Çünkü nüfus siyasetindeki yanlışların faturasını burada doğan ve Kıbrıs’ı gerçekten yurt bilen insanlara kesemeyiz.
Ayrıca Anayasal bir haktan söz ediyoruz.
Avrupa Birliği’nin kuruluş ilkelerinden…
Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na göre, bir çocuğun yurttaş olabilmesi için anne ya da babasından birinin Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşı olması yeterli…
Tam bir hak ihlali ve eşitsizlik yaşıyor binlerce çocuk…
Özellikle de seyahat ve eğitimde…
“Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği talep eden çocuklar bunu sadece belirli avantajlara sahip olmak için istiyor, ortak yurt bilincine falan sahip değiller” gibi itirazlar da var.
Çok farklı bir tartışma bu…
Çünkü unutmayalım, halen Kıbrıs Cumhuriyeti kimliğine sahip pek çok Kıbrıslı Türk de “statüko”dan nemalanıyor! Kıbrıs’ın ortak geleceğine inanmadığı gibi hiçbir bedel ödemeden Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşlığının tüm haklarını da tepe tepe kullanıyor.
En temel çelişkimiz değil mi bu?
Hep “haklar” var hayatlarımızda ancak bunun karşılığında “sorumluluk” yok!
Pasaport da bizim mal da mülk de!
Güneydeki de bizim kuzeydeki de…
“KKTC” de bizim “Kıbrıs Cumhuriyeti” hatta “Türkiye” de!
Bu riyakârlık da bizim bu rezillik de!
Neden bu kadar ‘pis’ olduk!
Kirlendik!
Bu sözcüğü her anlamda kullanabiliriz.
Pis insanlarla birlikte yaşıyoruz ya da hep birlikte kirleniyoruz.
En pahalı marketlerimizden birinin park yerinde, rezil bir manzara dikkatimi çekiyor.
Kentin orta yeri, yerler çöp dolu!
Markete gelenlerin çoğu üst orta sınıf insanlar...
Pahalı şampuanlar var sepetlerinde, seçkin et ürünleri, yabancı marka viskiler, fırından yeni çıkmış hamur işleri, özel paketlerinde kuru yemişler…
Çöplerini yere atıyorlar buna karşılık!
Çünkü medeniyet parayla, pulla ölçülmüyor.
***
Neden bu kadar pis olduk?
Sanırım en temel sebebi denetim yok, arsızlık ve görgüsüzlük var, topluma gericilik dayatılıyor, bilmişlik öne çıkıyor.
Ortalık çöpten geçilmeyince, gören atıyor, utanmıyor.
Bir de kontrolsüz nüfus akışı, kayıt dışılık ve başıboşluk giriyor devreye…
Diyeceksiniz ki aynı insanlar, örneğin adanın güneyinde, çöpünü yere atmıyor.
Çünkü orada korkuyor, bunun bir bedeli olduğunu düşünüyor, yönetime saygı duyuyor.
Ayrıca tümü aynı insanlar da değil…
“Neden bu kadar pis insanlar olduk ya da onca pis insanla birlikte yaşıyoruz ve neden böylesine kirlendik” sorusuna daha fazla yanıt aramamız gerekiyor.
Önce sorunu anlamamız gerekiyor, sonra çözümü aramamız!
Biz henüz “sorun nerede” noktasında uzlaşamıyoruz.