Kıbrıs Müzakereleri: Yine ve Yeniden
‘Her şey anlaşılmadan, hiçbir şey anlaşılmış sayılmaz.’
Oğuz Ufuk Haksever
[email protected]
2017 yılında Crans Montana’da gerçekleşen ve Kıbrıs sorununa nihai çözüm bulmayı hedefleyen uluslararası zirvenin çöküşü ile birlikte son yedi yıldır Kıbrıs müzakereleri durma noktasına geldi. Bu geçen yedi yılda masa etrafında bulunan Kıbrıs toplumları, garantör devletler ve uluslararası aktörlerin gerek iç, gerekse dış siyasetinde önemli değişiklikler yaşandı. Her ne kadar ara ara Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres kendisi veya atadığı iyi niyet misyonu ve elçileri ile iki toplumu ve tarafları ortak zeminde bir araya getirmeye çalışsa da, bu çaba şu ana dek başarısız kaldı. İki toplum lideri gayrı-resmi görüşmelerde bulunmasına rağmen, resmi temaslar ve en önemlisi müzakere süreci askıya alındı. Geçtiğimiz günlerde BM Genel Sekreteri’nin, Kolombiya dışişleri bakanlığı görevi de yürütmüş olan Maria Angela Holguin Cuellar’ı Kıbrıs özel temsilcisi olarak görevlendirmesi ile birlikte Kıbrıs müzakarelerinin yeniden başlaması adına ortak zemin arayışı yedi yılın ardından ivme kazandı.
Crans Montana zirvesinde dönemin toplum liderleri Anastasiades ve Akıncı, garantör devletler Birleşik Krallık, Türkiye ve Yunanistan’ın da katkıları ile neredeyse nihai çözüm ile ilgili tüm konularda anlaşmışlardı. Neredeyse. Ancak, uzadıkça uzayan zirvenin son günlerinde özellikle güvenlik ve garanti konularında anlaşmaya varılamaması ve Kıbrıslı Rum lider Anastasiades’in zirveden ayrılması ile Kıbrıs sorunu hakkında yapılan meşhur tanımlama gerçek olmuştu. ‘Her şey anlaşılmadan, hiçbir şey anlaşılmış sayılmaz.’ Kıbrıs sorununun yıllardır dile getirilen ve bir çok zamanda resmi/gayrı-resmi, görüşme veya müzakerelerin durmasına yol açan anlayış biçimi ‘her şey’ üzerinde anlaşılması durumu olmuştu. Diplomaside en küçük detay üzerinde dahi anlaşmak çözüme varmak için elzemdir. Bu durum Kıbrıs sorununda yer alan ana başlık ve detayları için de geçerlidir. Ancak, Kıbrıs sorununda yapılan hata ‘her şey’ üzerine anlaşmaya çalışmaktan ziyade, bu güne kadar anlaşılan konuları yeniden tartışmaya açmak olmuştur. 2017 yılından bu yana ‘neredeyse’ sonuçlanacak müzakerelerde yeniden ortak zemin aramanın da sebebi işte budur.
Son yedi yılda Kıbrıs sorununu çevreleyen bir çok aktör büyük değişimler yaşamış ve bu değişimler de bu aktörlerin Kıbrıs sorununa tutum ve bakış açılarının yeniden şekillenmesine yol açmıştır. En öncesinde Crans Montana’da masada olan iki liderin yerine yeni isimler gelmiş, bu durum çözüm modeli üzerine pozisyonu deşikliğine kadar varmıştır. İlk olarak Kıbrıs Türk liderliğinde yaşanan değişimle Ersin Tatar göreve geldi ve Türkiye’nin de girişimleri ile ‘iki eşit egemen devlet’ tezini ortaya attı. Bu pozisyon değişikliği Türkiye’nin de garantör devlet olarak Kıbrıs sorununa yeni çözüm modeli olarak sunuldu. Türk ve Kıbrıs Türk taraflarının birlikte Kıbrıs sorunu çözüm modelinde bir paradigma değişikliğine gitmeleri BM parametreleri olan siyasi eşitliğe dayalı, iki toplumlu ve iki bölgeli bir federasyon modeline karşın yeni bir açılım olarak gelişti. Bazıları bu yeni çözüm modelini Kıbrıs Rum tarafının yine (2004’te Annan Planı’na hayır dedikten sonra) çözümü yokuşa sürmesine tepki olarak, bazıları Doğu Akdeniz’de yaşanan son gelişmelere yönelik stratejik bir hamle olarak, bazıları ise Türkiye’nin ultramilliyetçi popülist dış politikasının dışa vurumu olarak yorumladı. Bu sebeplerden biri veya hepsinin de katkısı ile Türk ve Kıbrıs Türk taraflarının belirlenmiş BM çerçevesinin dışında bir çözüm modeli sunması ve bu model ve yeni parametrelerin kabulünü müzakerelerin yeniden başlayabilmesi için ön koşul olarak koyması Kıbrıs sorununda ortak zeminin ortadan kalktığını gösterdi.
Öte yandan, bu süre zarfında, Kıbrıs Rum liderliğine Crans Montana döneminde hükümet sözcülüğü görevini de yürüten eski diplomat ve dışişleri bakanı Nikos Christodoulides geldi. Her ne kadar göreve gelirken Kıbrıs sorununun çözümünün en önemli önceliklerinden olduğunu belirtse de1, Christodoulides’in de bu konudaki samimiyeti tartışmaya açık bir haldedir. Özellike Kıbrıs Rum liderliğinin BM parametrelerinden siyasi eşitlik konusunda üstü kapalı çekinceli bir pozisyon sergilemesi bunun en büyük göstergelerindendir. Bunun yanı sıra, Crans Montana’da ‘masayı deviren’ taraf olarak kaldığımız yerden devam edebiliriz demek de ikircikli bir tavır olarak görülmektedir. Ayrıca, Kıbrıs Türk tarafının federal çözümü tümüyle reddetmesi, Kıbrıs Rum liderliğinin ‘bir numaralı’ federal çözüm destekçisi olarak görülmesine sebep olsa da, bu yaklaşımın özünde samimiyetin sorgulanması kaçınılmazdır.
Son yıllarda dünyada ve bölgede oldukça sıcak ve önemli gelişmeler yaşanmakta. Literatürde ve uluslararası siyasette ‘donmuş uyuşmazlık’ olarak da anılan Kıbrıs sorununun halen gündemde kalabilmesi bile önemli bir durum. Küresel siyaseti ele alacak olursak, Ukrayna’nın Rusya tarafından işgal edilmesi ve son aylarda İsrail-Hamas arasında yaşanan gerilimin insani bir felakate dönüşmesi, bölgede kanlı çatışmalar sürerken kırk yılı aşkın süredir donumuş olan Kıbrıs çatışmasının siyasi bir çözüme kavuşturulması için uluslararası aktörler tarafından yeniden adım atılması biraz şaşırtıcıdır. Ancak, Cuellar’ın görevi yeni bir müzakere süreci başlatmaktan ziyade, tarafların (hem toplumlar, hem de garantör devletlerin) nabzını yoklayarak Kıbrıs’ta olası bir siyasi çözüm için ortak zemin yaratılıp yaratılmayacağının raporlanmasıdır. Geçtiğimiz günlerde her iki toplum lideri ile de görüşen Ceullar’ın görevi süresince taraflardan Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık ile de görüşmesi bekleniyor.
BM Genel Sektreteri Guterres tarafından altı aylığına bu göreve atanan Ceullar’ın işi bu konuda hayli güç görünüyor. Bu tespitimin birkaç asli sebebi var. Bunlardan ilki, Türk ve Kıbrıs Türk tarafının çözüm modeline paradigmatik derecede değişen yaklaşımı. BM Güvenlik Konseyi kararlarına ve Genel Sekreter raporlarına girmiş, yıllarca taraflar ve uluslararası diğer aktörler (Avrupa Birliği (AB), Amerika Birleşik Devletleri (ABD)) tarafından desteklenmiş olan çerçeveinin dışına çıkılmasının geri dönüşü zor bir dış politika hamlesi olduğunu söylemek gerek. Bunun yanı sıra, zaten Türk ve Kıbrıs Türk tarafında böyle bir niyet de görülmüyor. Ceullar’ın özel temsilci görevine atanması üzerine açıklama yapan Kuzey Kıbrıs dışişleri bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, temsilcinin görevlendirilmesinin Kıbrıs Türk tarafı tarafından kabul edilmesi ve ortak zemin arayışlarının önerilen iki eşit egemen devlet tezinden vazgeçiş anlamına değil, aksine, bu tutumun raporlara girmesi gerektiği anlamına geldiğini belirtti.2
Öteki taraftan, Türkiye’nin asli gündemini mart ayında yapılacak yerel seçimler meşgul etmekte. Türkiye’deki Adalet ve Kalınma Partisi (AKP) iktidarının yükselen muhalefet gücüne karşın, özellikle büyük şehirlerde seçim zaferi kazanması isteği ve gerekliliği yönetimin tüm eforunu seçim çalışmalarına yönderilmesi anlamına geliyor. Ayrıca, dış politikada ise Kıbrıs sorununundan önce, Ukrayna-Rusya arasındaki ara bulucu rolü, İsrail-Hamas arasında yaşanan savaşta aktif rol edinme gayesi Türk hariciyesinin Kıbrıs’tan daha öncelikli konuları olduğunu gösteriyor.
Bunun yanı sıra, uluslararası diğer aktörlerin de gündemleri Kıbrıs’tan uzak. AB’nin ana odağı, Ukrayna ve Gazze’de yaşanan savaşlar, kendi içinde yaşanan yükselen aşırı sağ ve otoriterleşen üye devletlere yönelmiş durumda. ABD’de de durum farksız değil. Kasım ayında yaklaşan seçimlerle beraber berbat denilecek derecede yönetilen (veya yönetilemeyen) bir Orta Doğu politikası kafayı meşgul etmekte.
Küresel düzeyde tüm bu gelişmeler yaşanırken Kıbrıs müzakereleri için ortak zemin arama gayesi bile umut verici duyuluyor. Ancak ‘real politik’ yani gerçek siyasi ve politik anlamda bir okuma yapmak gerekirse, bu ortak zemin arama çabalarının ‘şapkadan tavşan çıkarmasını’ beklemek de büyük bir hata olacaktır. Dileğim her ne kadar tarafaların ortak zeminde buluşarak en erken zamanda müzakerelere başlaması olsa da bulunduğumuz noktada bundan hayli uzağız. Altı aylık görev süresi boyunca Ceullar’ın ortak zemin bulma ihtimali bir mucizedir. Ancak, BM’nin süreci sıcak tutmak adına ve olası bir ihtimalde canlandırmak için attığı bu adım, benim gibi çözüm yanlısı bireyler için oldukça sevindiricidir. Yakın gelecekte müzakere masasına yeniden dönüş ve Kıbrıs müzakerelerine yine başlanması gerçekçi olmasa da, çözüm adına atılan her adımı aynı umut ve sevinçle karşılamaktayız.
Kaynaklar
1Reuters, “‘Cyprus problem’ top priority for island’s new president”, February 28, 2023, https://www.reuters.com/world/europe/nikos-christodoulides-new-cyprus-president-sworn-2023-02-28/.
2Mehmet Şah Yılmaz, “Turkish Cypriot foreign minister rules out resuming talks with Greek Cypriot administration”, Anadolu Agency, January 11, 2024, https://www.aa.com.tr/en/europe/turkish-cypriot-foreign-minister-rules-out-resuming-talks-with-greek-cypriot-administration/3105704