Kıbrıs Sineması, Selanik’te göz doldurdu
Kıbrıs’tan Kyros Papavassiliou’nun yazıp yönettiği Kıbrıs-Yunanistan ortak yapımı Embryo Larva Butterfly(Kampia Nymphi Petalouda) seyircileri zamanın paralel evreninde bir yolculuğa götürüyor.
Murat OBENLER-SELANİK
Sanal Gerçeklik dönemini geride bırakarak Metaverse adıyla yaratılan gerçekliği arttırılmış soyut dünyadan oluşan ve sanal gerçeklik ürün ve hizmetlerin insanların avatarlar biçiminde algısal paralel bir evrende dolandığı zamanları yaşadığımız zamanlarda Kıbrıs’tan Kyros Papavassiliou’nun yazıp yönettiği Kıbrıs-Yunanistan ortak yapımı Embryo Larva Butterfly(Kampia Nymphi Petalouda) seyircileri zamanın paralel evreninde bir yolculuğa götürüyor.
Marios Piperides, Janine Teerling(AMP Filmworks)ikilisinin yapımcılıklarını yaptığı 2023 yapımı film zamanın sanal gerçeklik ortamında şimdiden ileriye ve geriye gittiği bir atmosferde geçiyor ve Penelope ile Isidore'nin birer genç olarak başladıkları ilişkilerinin çeşitli evrelerine odaklanıyor.
Metamorfoz halindeki yaşamlar(ımız)a yolculuk
Kyros Papavassiliou bir yandan Penelope adlı gencin kişisel yaşam sürecini seyirciye gösterirken bir yandan da ile Isidore ile evliliği sırasında bir çeşit taşıyıcı annelik sürecinin hayatında yarattığı metamorfoz beyazperdeye yansıyor. Yönetmenin bir kelebeğin yaşam evreleri gibi kadının başka bir ailenin çocuğuna hamileliği, bu süreçteki gel-gitler, embriyo-larva-kelebek oluşumu modeli evliliğindeki duygusal, ekonomik, tensel etkileşim, sorumlulukların paylaşımı gibi çok yönlü bir evlilik eleştirisi de yapan film izleyenleri gerçeklik, gerçek dünya, hayatın anlamı ve evrende insanın varlığının anlamı üzerine derin bir düşünceye itiyor.
Seyircinin 2003 ile 2037 yılları arasında bu iki ana karakter etrafında zamanda gidip geldiği filmde zaman zaman seyircinin de kafası karışlıyor. Lefkoşa’nın güneyinde yer alan ve Kıbrıslı Türklerin de çok kullandığı parkları, meydanları, cadde ve sokakları mekânsal olarak kullanan yapımcılar özellikle yabancı sinemaseverlere güzel bir Lefkoşa turu da yaptırıyor. İki ana karakterin kendi aralarındaki duyguları birer kelime ile ifade ettikleri kısa ve doğrudan anlatım şekli seyircinin karakterlerin neler hissettiğiyle ilgili aydınlatıcı bir kanıya varmalarını sağlıyor.
İnsan duygusal, ekonomik, politik özgürleşmeye çalıştıkça devlet de yasaklamaya devam ediyor
Gerçekte Kıbrıs’ta olmayan bir kurgusal Ministry of Lost Times(Kayıp Zamanlar Bakanlığı) ile devletin de bu zamanda yolculuğa dahil olduğu filmde devlet yine kısıtlayıcı, yasaklayıcı, engelleyici bir yapı ile karşımıza çıkıyor. Belli duyguları kaybetme yeteneği olan bakanlığı ziyaret eden kişiler burada yapılan bir test sonucunda bir çeşit meditatif uyku ile geleceği de görebildikleri sinema bileti kazanıyorlar. Bu sinamasal seansta kişiler gelecekte(örneğin 20 yıl sonra) medeni durumları, işi, ailesi, arkadaşları ile ilgili durumları görebiliyorlar. 5 yıl sonra eşinizin kazada hayatını kaybedeceğini görseniz ne yapardınız? 10 yıl sonra ünlü biri olacağınızı bilseniz ne yapardınız? 20 yıl sonra başka bir kişi ile evlenip başka bir ülkede yaşayacağınızı bilseniz ne yapardınız? Kıbrıs sorununun belirlenemeyen bir gelecekte(!!!) çözüldüğünü bilseniz ne yapardınız?
İnsan anılarını değiştirebilse, gelecekte ne olduğunu görebilse ne olurdu?
Çiftin evinde bitkisel bir hayat geçiren Penelope’nin erkek kardeşi ve onun sessiz iletişim uzmanı üzerinden hayatın anlamı, insanın varlık nedeni(anne olmak, eş olmak, işlemek vs.) ve ölümden sonra da ruhların başka bedenlerde dünyada kalmaya devam edecekleri düşüncesini de yönetmen senaryosunun sağlam bir konusu olarak bizlere anlatıyor. Sevgi arayışının sürekli olarak sorgulandığı ve arandığı filmde insanın bunu özel bir kişiden, aileden, çocuktan, varlıklı bir yaşama ulaşma mücadelesinden çok bir ağaçta da, bir nehirde de, bir evin yeşil bahçesinde de bulabileceğini de gösteriyor. Festival yolculuğu yeni başlayan filmin Kıbrıs’ta ne zaman vizyona gireceği şu anda belli değil ama bu filmi şiddetle değil sevgiyle izlemenizi öneririm.
Bir evde gelişen olaylar ve çürümüş bir toplumun fotoğrafı
Kariyerinde yönetmenlik ve festival yöneticiliği olan Ioakim Mylonas’ın Dimitris Mitsotakis ile birlikte Yunanlı bir yazarın aynı adlı kitabından senaryolaştırdığı ve kendisinin yönettiği Kıbrıs-Yunanistan yapımı Detached House (Μονοκατοικία) seyircileri hırsızlık yapmak için girdiği evde başına sürreal olaylar gelen bir hırsızın yaşadığı vahşet ortamına götürüyor. Emekli bir polis subayı olan ev sahibinin evde vereceği ahlak sınırlarını zorlayan eğlenceyi erkene çekmesi sonucunda eve erken gelmesi ile bir anda farklılaşan süreçte hırsız karakter mağdur ev sahibi ise geçici olarak sürecin hakimi oluyor. Partiye gelen karanlık işler yapan arkadaşlar ve dansçı kız ile kısa bir yapay keyif ortamına bürünen film, daha fazla izlenme oranı için her şeyi yapmaya hazır sosyal medya haber sitesini kadın muhabirinin eve gelmesiyle şiddetin tavan yaptığı karanlık zamanlara dönüşüyor. Emekli polislerin elendiği sistemde yeni polis subayı yerini alıyor ve aldığı rüşvet ile evi şiddetin dozunu arttırarak canlı yayını izlenme rekorları kırılan bir programa dönüştürüyor. Canlı yayını izleyen halkın da evin dışında demokrasi, adalet gibi taleplerle eyleme geçtiği film kimin katil kimin maktül, kimin ülkeyi yöneten kimin yönetilen, kullanılan (sömürülen de diyebiliriz), kimin gündemleri belirlediği kimin bu gündemlerin içinde piyonlar olduğunu göstermesi açısından sert yapısıyla dikkat çekti.
Bayrak tek, pis işler de çok, pis işler çeviren de çok
Oyuncuların da başarılı bir şekilde karakterleri canlandırdığı filmde Yunanistan bayrağı altında bütün pis işlerin gerçekleşmesi seyircilere birçok konuyu da sorgulatıyor. Yönetmen tek katlı bir evden bütünsel bir Yunanistan fotoğrafı çekerken insanın para karşısındaki zaaflarını ve büyük paralar için (oynanan bir biletin büyük bir ikramiye kazanması) her şeyi yapabileceğini (büyük çoğunlukla) de yüzümüze vuruyor.
5 şilinlik yaşamlar
2019 da yaşamını yitiren Kıbrıslı yönetmen Christos Siopahas’ın yazıp yönettiği ancak çektikten sonra göstermemeye karar verdiği filmi Five Shillings Naylon(Πέντε σελίνια νάυλον) yapımcılar Marios Piperides, Marios Petrondas tarafından izinleri de alınarak sinemaseverlerle buluştu. Selanik FF’de prömiyerini yapan film 1940’lı yıllarda Kıbrıs’ın kırsalında geçen bir kavga ve aşk ilişkisini anlatıyor. 9 bölümde ve her bölümde farklı karakterleri anlatan yapısıyla dikkat çeken filmde hem seyirci her bölümde farklı karakterlerin sürecine odaklanıyor hem de büyük bir hikayenin aktörleri olan kişilerin birbirleriyle olan bağlantılarını çözerek bir bulmacanın bölümlerini çözer gibi sonuca ulaşıyor. Zorla köyün ileri gelenlerinden birisi ile evlendirilen ve bu evliliğe karşı geldiği için kardeşinin yardımıyla dağa kaçan genç kadın ile genç yaşta eşini kaybeden değirmenci yetişkin adamın arasında bir hasta-iyileştiren(bakıcı) ilişkisi olarak başlayan ve zamanla bir aşka ve karı-koca(resmen olmasa bile) ilişkisine dönüşen hikayesini zamanın güzeller güzeli Kıbrıs’ın doğasını, sosyo-kültürel iklimin de geri planda veren yönetmen tüm geleneksel, muhafazakar, dini baskılara rağmen arkadaşlığın, dürüstlüğün, aşkın ve sevginin galip gelebileceğini gösteriyor. 5 şiline satılan çeyizliğin hikayesi ve 5 şiline oğlu tarafından satılan(ihbar edilen) babanın hikayesinin birleştiği film siyah-beyaz tercihi ile de bizlere nostaljiyi yaşatıyor.