1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. KIBRIS SORUNU: BM NEDEN BAŞARAMADI?*
KIBRIS SORUNU: BM NEDEN BAŞARAMADI?*

KIBRIS SORUNU: BM NEDEN BAŞARAMADI?*

Sorununun yıllardır çözülememesi, tarafların birleşik ve bağımsız, paylaşılan siyasi eşitliğe dayalı yeni bir Kıbrıs kurmakta uzlaşamamalarından kaynaklanmaktadır.

A+A-

 

 

Dilek Latif
[email protected]

 

GİRİŞ

Kıbrıs sorunu hala daha çözüme ulaşılamamış en eski etnik çatışmalardan biridir. İngiliz sömürge yönetimine karşı 1950’li yıllarda başlayan ilk çatışmalar Kıbrıslı Rum ve Türk toplumlarının bölünmesine yol açmıştır. Süregelen etnik çatışma yüzünden 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anayasal düzeni 1963 yılında bozulmuştur. Ada’nın ikiye bölünmesi ise 1974’te Yunan cuntasının desteğiyle Cumhurbaşkanı Makarios’a karşı yapılan darbe neticesinde Türkiye’nin askeri müdahalesiyle gerçekleşmiştir. Bu tarihten itibaren Birleşmiş Milletler (BM) adanın federal bir çatı altında birleştirilmesi için günümüze kadar başarılı olamayan birçok girişimde bulunmuş ve Kıbrıs müzakerelerini desteklemiştir. Dönem dönem duraksamalara rağmen kopmadan uzun yıllardır devam eden müzakerelerden henüz bir sonuç alınamamasına rağmen BM çözüm bulma çabalarını sürdürmektedir. 

Sorununun yıllardır çözülememesi, tarafların birleşik ve bağımsız, paylaşılan siyasi eşitliğe dayalı yeni bir Kıbrıs kurmakta uzlaşamamalarından kaynaklanmaktadır. Dört yıllık bir aradan sonra Şubat 2008’de Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak seçilen Demetris Christofias ve Kıbrıslı Türk lider Mehmet Ali Talat’la ivme kazanan daha sonra Derviş Eroğlu’nun seçilmesiyle devam eden ‘son’ müzakerelerde fazla bir ilerleme kaydedilemezken süreç yine sancılı bir döneme girmiştir. Bu bağlamda Kıbrıs sorununun arka planı, 1970’li yılların sonlarından bu güne kadar devam eden taraflar arasındaki görüşmeler, süreç içindeki gelişmeler ve BM’nin çeşitli çözüm önerileri incelenecektir.

  • PROBLEMİ TANIMLAMA

A.1 Sorunun Doğası ve Tarihsel Arkaplanı

Coğrafi konumu ve stratejik önemi nedeniyle Kıbrıs tarihte çeşitli güçlerce fethedilip yönetilmiş, birçok din ve dilin etkisi altında kalmıştır. Ortaçağdan beri Kıbrıs farklı din ve kültürlere mensup Helen, Türk, Maronit, Ermeni, Latin, Ortodoks Hristiyan, Müslüman, Katolik Hristiyan, Yahudi, Çingene ve  Lino-bambakilerin kendi kimlikleriyle birlikte yaşadıkları bir yer olmuştur. Fakat etnik-milliyetçi (etnomilliyetçi) ideolojilerin gelişmesi katı, dışlayıcı ve farklı kimliklerinin oluşmasına yol açtı. Katolik Lüzinyan Hanedanlığı dönemi (12-15 yüzyıl) boyunca dinsel ve kültürel farklılıklarla fakat bir şekilde entegre ada toplumu Venedik idaresinin sonuna kadar devam etti (1). Takip eden Osmanlı ve İngiliz idaresi ada halklarını Hristiyanlar ve Müslümanlar olarak din temelinde ayırmıştı. Osmanlıların Kıbrıs’ta egemenlik sürdürdükleri 1571-1878 yıllarında ‘millet sistemi’ olarak adlandırılan ve dini özerkliğe dayanan bir idari yapı vardı. Her ‘milletin’ dini liderleri kontrolünde kendi topraklarını kullanma, kurumlarını düzenleme yetkileri ve sosyal, kültürel ve hukuksal alanlarda özerklikleri vardı. Bu yapı ayrı toplumsal kurumların oluşturulması yanında dini liderlere siyasi ve ekonomik güç de sağlıyordu. Ortodoks Hristiyanlar ayrı bir millet, Başpiskopos da bu toplumun lideri olarak tanımlanıyordu. Zaman içinde Müslüman olmayan diğer dini topluluklar daha kalabalık Rum Ortodoks toplumuna entegre/asimile oldular. Ada 1878 yılında Britanya’ya kiralandı ve İngiliz yönetimiyle birlikte millet sistemi sona erdi. Müslümanlar egemenliklerini, Rum Ortodoks Kilisesi de Osmanlı yönetimindeki imtiyazlarını kaybetti.

Osmanlı dönemindeki Müslüman ve Hristiyanlar arasındaki belirgin ayrılık İngiliz Sömürge yönetimince de devam ettirildi. Bunun ötesinde, İngilizler uyguladıkları politikalarla dini kimliklerden etnik-milliyetçi kimliklere geçişe yol açtılar. Çok etnikli geleneksel toplumdan modernleşme ve bununla birlikte gelen milliyetçilik “çatışan iki ayrı ulusal bilinç ve ulusal projenin doğmasına yol açtı” (2). Toplumlar arasındaki ayrılığın birinci evresi ve iki ayrı “kamusal alan”ın oluşması Türk-Yunan çatışması ve Lozan Antlaşmasından sonradır (3). Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı İmparatorluğunun dağılması ve Lozan Antlaşmasının imzalanması sonrasında Birleşik Krallık 1925 yılında Kıbrıs’ı resmen ilhak etmiştir. Gündelik yaşamla ve tarım ekonomisinin doğal dayanışmasıyla bağlanmış, o zamana kadar yalnız sınıf çatışması nedeniyle ayrılmış bir ahali, kendilerine uyan ulusal ideolojiler ve kamusal alanlar nedeniyle bölünmeye başlar. Gündelik yaşamlarının, sınıf çatışmalarının ve karşıt milliyetçiliklerinin görüşlerinin çakıştığı ve içiçe geçtiği bu tarihsel düğümde galebe çalan milliyetçiliklerinin görüşü olur (4).

Yunanistan tarafından desteklenen Kıbrıs Rum toplumunun İngiliz sömürge idaresine karşı rahatsızlığı giderek artmış ve Ekim 1931’de bir isyana dönüşmüştür. İsyanın arka planında Kıbrıs Rum toplumunun Yunanistan ile birleşme ideali Enosis vardı. Kıbrıs’ta bastırılan isyan sonrası otoriter bir kamu yönetimi dönemi yaşanmıştır (5). Aslında aynı yıl Kıbrıs Türk toplumu için de yumuşak bir başkaldırı dönemi oldu ve sorunlarının çözülmesi için örgütlenme yoluna gidildi. Kıbrıs’taki İngiliz yönetimine göre adadaki isyan ve ayrılıkçı tohumlar okullarda atılmakta, eğitim sistemi toplumların milliyetçi politikaları etrafında biçimlendirilmekteydi (6). 1940’lı yıllarda Kıbrıslı Türkelerin Enosis kaygıları, 1950 yılında Yunanistan’la birleşmek için düzenlen plebisitin Rum toplumunca oy birliğiyle kabulüyle artmıştı. Bu dönemde Kıbrıs Türk liderliği Enosis’i engellemek için İngilizlerle işbirliği yoluna gitmişti.

Yunan hükümeti 1954 yılında Kıbrıs sorununu BM’ye taşıdı ve adada yaşayan halka kendi kaderini tayin ilkesinin uygulanmasını istedi. Hedef Kıbrıs meselesine uluslararası bir nitelik kazandırmak ve Birleşik Krallığa adanın Yunanistanla birleştirilmesi için baskı yapmaktı (7) BM’de istenen elde edilemeyince, 1955 yılında bir grup Kıbrıslı Rum Kıbrıslıların Milli Mücadele Örgütü (EOKA)’nü kurmuş ve böylece sömürge yönetimine karşı Enosis için silahlı mücadele başlatılmıştı. Aynı dönemde Kıbrıslı Türkler de Türk ordusunun desteğiyle Türk Muhavemet Teşkilatını (TMT) kurmuş ve Enosis tezi karşısında Taksim’i savunmaya başlamıştır. 1950’lerin sonuna geldiğinde ne EOKA’nın ne de TMT’nin mücadelesi başarılı olamamış, İngilizler de sömürge yönetimine devam edemeyeceklerini anlamışlardı.

Sonuçta Kıbrıs Cumhuriyeti 16 Ağustos 1960 tarihinde bağımsız bir devlet olarak ilan edildi; ayni gün Türkiye, Yunanistan ve İngiltere ile ayrı anlaşmaları imzaladı ve kısa sürede BM’ye üye oldu. Bu anlaşmalar Kıbrıs Cumhuriyeti Kuruluş Anlaşması, Garanti ve İttfak Anlaşmalarıdır. Birincisi İngiltereye Kıbrıs’ta üs sağlarken, ikincisi Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’ye anayasal düzeni koruma yükümlülüğü veriyordu. Üçüncüsü ise Türkiye ve Yunanistan’a Kıbrıs Cumhuriyeti’ni savunma ve adada asker bulundurma hakkını  tanıyordu. Bu anlaşmalar, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sınırlandırılmış bir egemenlik ve bağımsızlık bahşediyordu. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası iki toplumun ortaklığına dayalı, karmaşık bir temsiliyet ve güç paylaşımına sahip birçok denge mekanizmasından oluşuyordu. Yürütme başkanlık sistemine göre, doğrudan halk tarafından seçilen bir Kıbrıslı Rum Başkan, Kıbrıslı Türk Başkan Yardımcısı ve onların atayacağı 7 Rum ve 3 Türk bakandan oluşuyordu. Kıbrıslı Rum ve Türk Cemaat Meclislerinden oluşan yasamanın kendi cemaatlerinin eğitsel, kültürel ve dinsel konularda yüzde 70’inde karar alma yetkisine sahiptiler (Part IV, Articles 61-85 and 86-111). Anayasaya göre vatandaşlık ve bundan doğan hak, özgürlük ve yükümlülükler iki toplumdan birine mensup olmaya dayanıyordu (Article 6-28). Kamu hizmetlerinde de yüzde 70 Kıbrıslı Rum ve yüzde 30 Kıbrıslı Türk oranı vardı.

Böyle bir sistemin işleyebilmesi için iyi niyet ve güvene ihtiyaç vardı. Tersine arkasında ne halkın ne de liderlerin yeterli desteği vardı. Sorunlar çözülmek için değil, etnik çatışmanın devamı esasında ele alınıyor, Kıbrıs Cumhuriyeti iki toplumda da egemen milliyetçiler için “milli dava” adledilen Enosis ve Taksim karşısında bir engel olarak görülüyordu (8). 1963 yılında çalışmadığı gerekçesiyle Anayasa Kıbrıslı Rumlarca değiştirilmek istendi. Cumhurbaşkanı Makarios’un Cumhurbaşkan Yardımcısı Küçük’e sunduğu “13 nokta” olarak bilinen değişiklik tasarısı cumhuriyetin iki toplumlu yapısını bozacak nitelikteydi. Kıbrıslı Türk Başkan Yardımcısının veto hakkı, Temsilciler Meclisi’ndeki çifte çoğunluğun kaldırılması ve Kıbrıslı Türklerin kamu hizmetinde ve güvenlik kuvvetlerindeki temsiliyetlerini nüfus oranları doğrultusunda azaltılması öneriliyordu.

Türkiye ve Cumhurbaşkan Yardımcısı Küçük değişiklik tasarısını reddetmis, artan gerginlik sonucunda Kıbrıslı Türkler hükümet ve kamudaki yerlerini terketmişlerdir. Ayni zamanda başta savunma amaçlı olan iki toplumun paramiliter grupları arasında şiddet başlamıştı. Karma köylerde yaşayan 30,000’den fazla Kıbrıslı Türk kendi toplumları kontrolündeki ‘anklav’lara yerleşmek zorunda kalmış, Kıbrıslı Rumlardan ibaret hükümet de bu bölgelerde stratejik gıda ve hizmetlere ekonomik ambargo uygulamıştı (9). Kıbrıs Türk toplumu düzeni sağlamak için ayrı idari yapılar kurmaya başlamıştı. Kıbrıslı Türk liderler Kıbrıslı Rumlarla ekonomik ve sosyal ilişkiler kurulmasını yasaklamış, iki toplum giderek etnik ve coğrafi olarak birbirinden ayrılmıştır. Şiddet 1964 yılında artarak devam etmiş, anayasal düzene geri dönülmesine yardımcı olmak için BM Barış Gücü Birliği (UNFICYP) görevlendirilmiştir.  Ayrıca ABD Başkanı Johnson’un temsilcisi Dean Acheson’ın arabuluculuk çalışmaları  Kıbrıslı Rumların çözüm planını Ağustos ayında reddiyle başarısız olmuştur. 1965 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin idari kurumlarının tüm kontrolü Kıbrıslı Rumların eline geçti. Ancak insan haklarını koruyan anayasal ve hukuksal hükümler uygulanamadı. Çatışmaları durdurmak ve iki tarafın da kabul edebileceği bir anlaşmaya varmak için 1968-1974 döneminde taraflar müzakerelere devam etti. 1967 yılında Yunanistanda askeri diktatörlük kurulması sonucunda Yunanistan’ın Kıbrıs’ın iç işlerine müdahalesi arttı. Ekonomik ve siyasi tecrit sebebiyle zor durumda olan Kıbrıslı Türkler “13 noktaya” benzer değişiklikleri kabul etmek durumunda kalmışlardı (10). Mesela Cumhurbaşkan Yardımcısı’nın yetkilerinin sınırlandırılması ve yüzde 30 olan kamu katılımının yüzde 20 ye çekilmesi kabul edilmişti.

1968-1974 yılları arasında Rum toplumunun kendi içinde de gerginlikler yaşanıyordu. EOKA-B adlı yasadışı örgütte bir araya gelen Enosisçiler, 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunan cuntası’ndan yardım alarak adayı Yunanistanla birleştirmek için Makarios hükümetine karşı bir darbe yaptılar. Kıbrıs Rum toplumunda darbecilerle solcu gruplar arasında iç çatışma devam ederken, Türkiye Garanti Antlaaşması’ndaki haklarına dayanarak adaya askeri müdahalede bulundu. Garantör ülkelerin dışişleri bakanları Birinci ve İkinci Cenevre görüşmelerinde anlaşmaya varamayınca, Türkiye askeri harekata devam etti ve kuzeyde adanın yüzde 37’sini kontrol altına aldı. Kıbrıs’taki savaş sonrasında Yunanistan’da cunta rejimi yıkıldı ve parlementer demokrasiye geçildi.

Savaş esnasında çoğu Kıbrıslı Rum 2,500 kişi hayatını kaybetti. Ada’nın bölünmesi üzerine nüfusun yaklaşık üçte biri yer değiştirdi. Müdahaleden sonra Türk askeri birlikleri Kıbrıs’tan ayrılmadı ve 1960 anayasal düzenine geri dönülmedi. Ada’nın kuzeyinde yaklaşık 35,000 kişilik Türk askeri kuvveti bugüne kadar varlığını devam ettirdi. Ada fiilen ikiye bölündü, ateşkes hattı boyunca çizilen sınır (BM denetimindeki Yeşil Hat) 2003 yılında kapıların kısmi açılımına kadar kuzeyle güney arasında geçişleri engelledi. 1975 yılında Viyana’da imzalanan  nüfus mübadelesi anlaşması sonrası kuzeydeki 140,000 Kıbrıslı Rum güneye, güneydeki 60,000 Kıbrıslı Türk kuzeye geçti. Nüfusun yer değiştirmesiyle iki bölge de etnik olarak homojen hale gelirken yerlerinden olan Kıbrıslı Rum ve Türkler tekrar evlerine ve mülklerine geri dönemediler. Mülkiyet meselesi, siyasi bir çözüm olmaksızın geçen onyıllar içinde daha da karmaşıklaşmış, büyük bir teknik ve hukuksal bilmeceye dönmüştür (11).  

1974 yılından sonra Kıbrıslı Rumların ekonomisinde hızlı bir büyüme yaşanırken, Kıbrıslı Türklerin ekonomisi durağan bir niteliğe büründü. Kuzey Kıbrıs’ın tanınmaması özel sektörün ve yabancı yatırımların önünü tıkadı. Yıllar içinde kuzey ve güney arasındaki ekonomik eşitsizlik büyüdü. 1980’li yıllarda güney Kıbrıs’ta uluslararası hizmet ve kitlesel turizm arttı, 1990’larda ekonomik gelişme yüzde 4 oranında AB ortalamasının üzerine çıktı (12). Kıbrıs sorununa çözüm bulunamayan uzun süreç içinde adada birbirinden ayrı iki anayasal düzen, ekonomi, sosyal ve sivil yapıları olan iki toplum ortaya çıktı. İnsan haklarının korunması konusunda iki taraf da evrensel alanda kabul edilen temel hak ve özgürlüklerin listesini içeren anayasanın yanında Avrupa İnsan Hakları sözleşmesini (AİHS) iç hukuka dahil etmiştir (13). Ancak Kıbrıs sorunu her iki tarafta da insan hakları ve sivil topluma bakışı etkiledi. Yeşil Hattın iki tarafında sivil toplum örgutleri ya hükümetleriyle iş birliği ya da muhalefet yaptılar fakat sınırın ötesindekilerle etkili bir diyalog veya iş birliğine giremediler. Biz-öteki ikilemi ve milliyetçi söylemler insan hakları ve sivil toplum algılamalarını etkiledi (14). Eğitim sistemi ise bu algılamaları yeni nesillere aktararak Kıbrıs sorununu yeniden üreten bir işlev gördü.        

A.2 Çatışmanın Mevcut Durumu

Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler Kıbrıs sorunun doğrudan, anavatanlar Yunanistan ve Türkiye ile birlikte Garantör devletlerden olan eski sömürgeci İngiltere dolaylı aktörleridir. Ayrıca Soğuk Savaş koşullarında NATO üyesi iki anavatanın savaşmasını istemeyen ABD, 1964’ten beri adada barış gücü bulunan ve müzakerelere ev sahipliği yapan BM, bir süreliğine Makarios’un Bağlantısızlar Hareketine yönelmesiyle 1970’li yıllarda iyi ilişkiler kurduğu eski SSCB ve Kıbrıs Cumhuriyetinin 2004 tam üyeliğiyle AB süreç içinde soruna müdahil olan aktörlerdir. 

Savaş sonrası dönemde, soruna siyasi bir çözüm bulmak için Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk liderler Garantör ülkeler ve BM aracılığıyla görüşmelere başladı. Tarafların sunduğu öneriler arasında büyük uçurum olduğu yine de görüşmelerin devam ettiği bir ortamda Kıbrıs Türk tarafı 1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devletini (KTFD) kurdu. KTFD’nin ilan kararında amacın iki bölgeli  coğrafi esasa dayalı Federasyon bünyesinde Kıbrısı birleştirmek olduğu belirtiliyor, Kıbrıs Rum tarafına iki toplumlu, iki bölgeli, iki federal devletten oluşan bir federasyon kurmak için çağrı yapıyordu. Kıbrıs Rum tarafının BM’ye şikayeti üzerine Genel Sekreter Kurt Waldheim iyi niyet misyonu çerçevesinde tarafları Viyana görüşmelerinde bir araya getirdi. Kıbrıslı Rumların 1976’da sunduğu önerilerinde Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsız ve egemen bir devlet olarak devam edecek, anayasası iki toplumlu, iki bölgeli federal bir devlet anayasasına dönüşecekti (15). Merkezi yanı güçlü bir federasyon modeli Kıbrıslı Türklerce kabul edilmedi. Kıbrıslı Türklerin önerilerinde kanatları güçlü bir federasyon, siyasi eşitlik ve iki toplumun birbirinden kesin çizgilerle ayrımı vardı.

1977 yılında Genel Sekreter Waldheim’in de katıldığı toplantıda Kıbrıs Rum lideri Makarios ve Kıbrıs Türk lideri Denktaş arasında “Göstergeler” ya da “Doruk Antlaşmaları” olarak bilinen bir çerçeve antlaşması imzalandı. Çerçeve antlaşmasının dört temel ilkesi vardı:

  1)Kıbrıs’ta iki toplumlu, bağımsız, bağlantısız federal bir devlet kurulacaktır.

2)Toplumların yönetimi altında bulunacak toprak oranı, ekonomik yaşayabilirlik, verimlilik ve mülkiyet ilişkilerini dikkate alarak düzenlenecektir.

3)Serbest dolaşım, serbest yerleşim, mülk edinme ve buna benzer konular görüşülürken, iki toplumlu federal sistem temelinde ve Kıbrıslı Türkler açısından uygulamada ortaya çıkabilecek birtakım zorluklar dikkate alınacaktır.

4)Merkezi federal hükümetin yetki ve uygulamaları, devletin iki toplumlu karakterini gözeterek, ülkenin bütünlüğünü sağlayacak şekilde olacaktır. (16)             

Doruk Antlaşması, Kıbrıslı Rumların daha önce ısrarlı olduğu egemen ve bölünmemiş devlet politikasından geri adım atmak olarak algılandığı için tepkiyle karşılanmıştır. İmzalanan anlaşma temelinde Nisan 1977’de Viyana’da görüşmeler tekrar başlar. Kıbrıs Türk tarafı iki farklı ve bağımsız federe devletten oluşan iki bölgeli, federe devletin yetkilerinin sınırlı olacağı bir öneri sunmuştu. Egemenlik, yasama, dış ilişkiler ve temsiliyet konusundaki Kıbrıs Türk tarafının önerileri Kıbrıslı Rumlara göre Denktaş-Makarios Antlaşmasına aykırıydı ve tamamen kabul edilemezdi (17). Kıbrıslı Rumlar ise bağımsız, bağlantısız, merkezi hükümetin güçlü, federal devletin tek bir ekonomik entite kabul edileceği bir öneri sunmuştu. Üniter bir devlet öngördüğü için bunlar Kıbrıslı Türkler tarafından kabul edilmedi.

Görüşmelerin sonuçsuz kalması ertesinde İngiltere, Kanada ve Amerika hükümetlerinin ortak önerilerini içeren Nemitz Planı hazırlandı. Plan Kıbrıs Türk tarafının toprak ve üç özgürlükler olarak bilinen serbest dolaşım, yerleşim ve mülk edinme konularında tavizler içermesine rağmen Kıbrıs Rum tarafınca reddedildi (18). BM Genel Sekreteri 1979 yılında bu kez liderler düzeyinde Lefkoşa’da gerçeklen bir görüşme düzenledi. Kıbrıs Cumhuriyeti ikinci Cumhurbaşkanı Spiros Kiprianou ve Denktaş arasında “İkinci Doruk Anlaşması” olarak bilinen on maddelik bir anlaşma imzalandı fakat Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik bir adım atılamadı. 19 Mayıs 1979 tarihli anlaşmanın maddeleri şunlardır:

  1)Toplumlararası görüşmeler 15 Haziran 1979’da yeniden başlayacaktır.

2)Görüşmelerin temeli Denktaş-Makarios anlaşması ve BM‘in Kıbrısla ilgili kararları olacaktır.

3)Cumhuriyetin tüm yurttaşlarının insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygı gösterilmelidir.

  4)Görüşmeler tüm toprak ve anayasa konularını kapsayacaktır.

5)Maraş’la ilgili bir anlaşmaya varılması halinde, diğer konularla ilgili anlaşma beklenmeden Maraş açılacaktır.

6)Görüşmelerin sonucunu olumsuz şekilde etkileyecek hareketlerden kaçınılması ve iyi niyet, karşılıklı güven ve olağan koşullara dönüşü kolaylaştırabilecek pratik önlemler alınmalıdır.

  7)Kıbrıs Cumhuriyeti askerden arındırılacaktır.

8)Cumhuriyetin bağımsızlığı, egemenliği, toprak bütünlüğü ve bağlantısızlığı, bir başka ülke ile kısmen veya bütün olarak birleşmesi veya taksim ve ayrılmanın herhangi bir şekline karşı gereken garantiler olacaktır.

9)Görüşmeler gecikmelerden kaçınılarak sürekli ve temelli bir şekilde sürdürülecektir.

 10) Toplumlararası görüşmeler Lefkoşa’da yapılacaktır. (19)

 

  Devam edecek...

 

* “Barışı Konuşmak Teori ve Pratikte Çatışma Yöntemi, Editör Nezir Akyeşilmen, Ankara: ODTÜ Yayıncılık, 2013.” kitabında yer alan  “Kıbrıs Sorunu: BM Neden Başaramadı, ss.195-216.” bölümünden alınmıştır.

 


Kaynakça

(1). Varnava, Andrekos, “The State of Cypriot Minorities: Cultural Diversity, Internal-Exclusion and the Cyprus Problem”, The Cyprus Review, Vol.22:2, Fall 2010, p. 207.
(2). Kızılyürek, Niyazi, Doğmamış Bir Devletin Tarihi Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti, İstanbul: İletişim Yayınları, 2005, p. 30.
(3). Tombazos, Stavros, “Kıbrıs Milliyetçilikleri”, Kıbrıs Dün ve Bugün, Derleyen Masis Kürkçügil (İstanbul: İlhaki Yayınları, 2003) s. 49. 
(4). Tombazos, s. 49.
(5). Kyriakou, Nikolas ve Kaya, Nurcan, “Azınlık hakları: Kıbrıs anlaşmazlığına yönelik çözümler”, Minority Rights Group International, Mart 2011, s. 8.
(6). Bryant, Rebecca, Tebaadan  Vatandaşa Kıbrıs’ta Modernite ve Milliyetçilik, İstanbul: İletişim, 2007, ss. 177-179.
(7). Kyriakou, Nikolas ve Kaya, Nurcan, s. 8.
(8). Kızılyürek, Niyazi, 2005, ss.39-43.
(9). Tocci, Nathalie ve Kovziridze, Tamara,  “Cyprus”,  Coppeiters, Bruno, Emerson, Michael, Huysseune,, Michel, Kovziridze, Tamara, Noutcheva, Gergana, Tocci Natalie veVahl, Marius, Europeanization and Conflict Resolution Case Studies from the European Periphery, Gent: Academia Press, 2004, ss. 68-69.
(10). Kyriakou, Nikolas ve Kaya, Nurcan, s. 10.
(11). Daha fazla bilgi için Gürel, Ayla ve Özersay, Kudret, “Kıbrıs’ta Mülkiyet ve Siyaset”, PRIO Raporu 3, Aralık 2006.  
(12). Kaldukas, Angelos, “Kıbrıs Sorunu: 2. Dünya Savaşı’ndan Annan Planına”, Kıbrıs Dün ve Bugün, Derleyen Kürkçügil, Masis, İstanbul: İlhaki Yayınları, 2003, s. 92.  
(13). Demetriou, Olga ve Gürel, Ayla, “Kıbrıs İhtilafı’nda Sivil Toplum ve İnsan Hakları”, SHUR Working Paper Series, Case Study Report WP3, June 2008.
(14). Demetriou, Olga ve Gürel, Ayla, 2008, s.18.
(15). Erhürman, Tufan ,100 Soruda Kıbrıs’ta Federasyon, Lefkoşa: Işık kitabevi, 2009, s.25.
(16). Kızılyürek, Niyazi , Daha Önceleri Neredeydiniz? Dünden bugüne Kıbrıs Müzakereleri, İstanbul: Birikim Yayıncılık, 2009, s.56.
(17). Polyviou, Polyvios, Cyprus Conflict and Negotiation 1960-1980, London: Gerald Duckworth, 1980, s.213.
(18). Kızılyürek, Niyazi, 2009, ss. 66-67.
(19). Enformasyon Dairesi, http://www.trncpio.org/trncpio/tr/index.asp (21.12.2011)

 

 

Bu haber toplam 7277 defa okunmuştur
Gaile 423. Sayısı

Gaile 423. Sayısı

İlgili Haberler