Kıbrıs Sorunu Neden ve Nasıl Kıbrıslı Türkler’in Sorunu’na Evrildi
Yıllardan beridir süre gelen, nice cumhurbaşkanları ve BM Genel Sekreterleri eskiten Kıbrıs Sorunu, artık yalnızca Kıbrıslı Türkler’in sorunu haline gelmiştir.
Enç Yılmaz
Yıllardan beridir süre gelen, nice cumhurbaşkanları ve BM Genel Sekreterleri eskiten Kıbrıs Sorunu, artık yalnızca Kıbrıslı Türkler’in sorunu haline gelmiştir.
2017’de Crans Montana’da gerçekleşen Kıbrıs Zirvesi’nin, eski Rum Lider Nikos Anastasiades’in uzlaşmaz tavırları sebebiyle sonuçsuz kalmasının ardından, Kıbrıslı Türkler Dünya’dan bir o kadar daha uzaklaşmış, izolasyonlar altında ezilmeye devam etmiştir. Kötüleşen ekonomik durum, Türk Lirası’ndaki olağanüstü değer kaybı ve hiperenflasyonlar karşısında alım gücü yerle bir olmuştur.
Öncelikle bu noktaya nasıl ve neden geldik oraya bakmamız gerek; Temmuz 2017’de Crans Montana’da sonuçsuz kalan görüşmelerin ardından BM parametrelerine ters olan iki ayrı devlet tezi gündeme gelmiştir. Niyeti çözümsüzlük ve statükonun devamından başka birşey olmayan Ersin Tatar ve sağ partiler bu modeli hemen benimsemiştirler. Avrupa Birliği’nin de Kıbrıslı Türkler’le hak ettikleri seviyede maddi ve manevi ilişkiler kurmaması, Kıbrıslı Türkler’in daha fazla Türkiye’ye bağımlılığını arttırmış, bunun sonucu olarak da ortaya atılan iki devletli çözüm modeli taban bulmuştur.
İlaveten, dönemin cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı Kıbrıs konusu için “bu bizim nesilin son denemesiydi, başarısız olduk” demecine rağmen, 2020’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde tekrar aday olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 2018’de Suriye’nin kuzeyine gerçekleştirdiği ve Akıncı’nın da destek açıklaması yaptığı Zeytin Dalı Harekatı’nın aksine, Ekim 2019’da gerçekleşen Barış Pınarı Harekatı için bu kez olumsuz açıklamalar yapması; Türkiye Cumhuriyeti ile arasının açılmasına sebep olmuştur. Seçim süreci boyunca mağduriyet algısı amacıyla Türkiye Cumhuriyeti ile verdiği kavga görüntüsü, Türkiye’nin federasyon tezinden uzaklaşmasına, en kötüsü de antidemokratik bir şekilde önce cumhurbaşkanlığı seçimlerine, daha sonra da iç politikaya müdahalesine zemin hazırlamıştır.
Halbuki Crans Montana sonrası 2017’den 2020’ye kadar olan süreçte Türkiye’nin de desteğini alıp, ülke ülke gezip Kıbrıs Konusu’ndaki her türlü olumlu yaklaşımımıza rağmen Rumların masadan kalktığını, çözüm isteyen tarafın Türkler olduğunu, Kıbrıslı Türkler’e uygulanan izolasyonların artık anlamsız olduğunu anlatıp, Rumlar’ın üzerindeki baskı arttırılmalıydı. Bunun yerine haklı olunan ve kullanılması gereken en büyük kozumuz, adeta çöpe atılmış ve bugünlere kadar gelinmiştir.
Şu an Turkiye Cumhuriyeti dışında hiçbir ülkenin desteklemediği iki ayrı devlet tezi, adada yaşayan Kıbrıslı Türkler’e son 6 yılda oldukça pahalıya mal olmuş ve daha da olacakmış gibi görünüyor.
Son olarak, Türkiye’de Mayıs ayında gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “yüzümüzü Batı’ya döneceğiz” açıklaması Kıbrıs Sorunu’na perde gerisinde bir hareket getirse de, Avrupa Parlementosu’nun Türkiye hakkindaki olumsuz raporu ve Hindistan’ı Avrupa’ya bağlayacak olan ticaret koridoruna Türkiye’nin dahil edilmemesi, olumlu havayı ortadan kaldırıp, Kıbrıs Sorunu’nun yeniden derin dondurucuya girmesine sebep olmuştur.
Kıbrıs Sorunu’nun çözümü için artık en önemli unsur; kurulacak olan masanın nasıl kurgulanacağı ve bir kez daha masadan kalkılması halinde bunun bedelinin açık ve net şekilde taraflarca bilinmesi gerektiğidir.
Bu noktadan sonra yapılması gereken şey ise; masa yeniden kuruluncaya kadar Kıbrıslı Türkler’in refahını, yaşam koşullarını, Dünya ile olan bağlarını geliştirmektir. Bir diğer değişle yürürken de sakız çiğneyebilmektir. Çünkü Kıbrıs Sorunu’nun çözümsüzlüğü yalnızca Kıbrıslı Türkler’in yaşamını etkiliyor. Rumlar için çözüm bir olmazsa olmaz değil, sonuçta Avrupa Birliği üyesi bir devletleri var, diğer garantör ülkeler için ise Kıbrıs Sorunu ileride çıkarları için kullanabilecekleri kozdan başka birşey değil.