1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Kıbrıs sorunu: Simon Aykut davasında kin, hırs ve adaletsizlik!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Kıbrıs sorunu: Simon Aykut davasında kin, hırs ve adaletsizlik!

A+A-

Lefkoşa Rum Kaza Mahkemesi, 18 Ekim 2024 tarihinde, Simon Aykut’un, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) topraklarında gerçekleştirilen faaliyetler de dahil olmak üzere, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yargı yetkisine sahip olmadığını iddia eden savunma tezlerini dinlemeyi planlamıştı…

-*-*-

Bu ne demektir?

Bu demektir ki, KKTC toprakları, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yargı yetkisi haricindedir…

-*-*-

Aykut’un avukatlarının ana savunma argümanı, “hem uluslararası hem de Avrupa hukukunun, bireyleri, yaşadıkları bölgeyi yöneten yasal çerçeveye uygun hareket ettiklerinde cezai sorumluluğa tabi tutmayı yasakladığıdır.”

Yani, hukuk diyor ki, “… Aykut, eğer Kıbrıs Cumhuriyeti bölgesinde suçsuzsa, suç işlememişse, cezai sorumluluğu olamaz…”

-*-*-

18 Ekim günkü duruşmada neler oldu?

Bu duruşma Aykut’un avukatlarının yani savunmanın iddialarının sunulması açısından planlandığı gibi ilerledi…

-*-*-

Ancak mahkemenin tarafsız olmadığını ve daha da önemlisi, savcılık ile savunma arasında eşitlik ilkesine saygı gösterilmediğini ortaya koyan şok edici bir olayla sona erdi…

-*-*-

Neydi bu olay?

Çok iyi biliniyor ki savunma yetkisizlikle ilgili argümanlarını sunmak istediğinde, savcılık bu argümanlara aşina olmadığını iddia etmişti. Savcılık, argümanların ayrıntılı bir yazılı özetini ve hazırlık yapmak için iki hafta süre talep etmişti…

-*-*-

Savunma avukatı, sanığın gözaltında olduğunu belirterek bu ertelenmeye itiraz etmişti. Ancak mahkeme, devletin talep ettiği süreden 20 gün daha fazla süre tanıyarak devlete yani savcılığa bir uzatma vermişti.

-*-*-

Duruşma tarihi geldiğinde, devlet bu sürenin yeterli olmadığını savundu. Yine savunma, Simon Aykut gözaltındayken ek bir ertelemeye itiraz etti, ancak mahkeme savcılığın talebini kabul ederek duruşmayı erteledi.

-*-*-

18 Ekim'de, devlet ilk kez argümanlarını sundu ve savunmaya önceden bu argümanların veya özetlerinin bir kısmını bile paylaşmayı reddetti.

-*-*-

Devletin avukatı  yani savcı, argümanları sunduktan sonra, Aykut’un savunma avukatı, iddiaları gözden geçirip yeni iddialara kısa bir süreyle yanıt vermek için yalnızca birkaç günlük bir uzatma talep etti.

-*-*-

Üç yargıç birkaç dakika müzakere ettikten sonra, savunmanın savcılığın argümanlarını incelemek için herhangi bir süreye hakkı olmadığına karar verdi.

-*-*-

Aykut'un avukatına hemen yanıt vermesini talep ettiler ve yanıt için beş dakika süre verdiler.

-*-*-

Bu durumda yargıçların yalnızca kararı hızlandırmaya çalıştığını düşünebilirsiniz, ancak durumun böyle olmadığı kısa sürede ortaya çıktı.

-*-*-

Kararın açıklanması için 20 gün sonrası belirlendi.

Bu davranış o kadar aşırı ve tek taraflıydı ki, taaa en başından beri Aykut aleyhine bir karar verdikleri artık açıktı.

-*-*-

Tüm yargıçlar Kıbrıslı Rum’dur…

Bazıları kendilerini Kuzey Kıbrıs'tan mültecilerin torunları olarak görüyor.

Ve ne yazık ki, sanık adına yapılan savunma talepleri, onlar tarafından bir rahatsızlık olarak görülüyor…

-*-*-

Simon Aykut meselesinde yargının tavrı, hukuk adına, adalet adına, Kıbrıs Cumhuriyeti için bir utançtır…

-*-*-

Aslında Simon Aykut olayı; Kıbrıs’ta acı bir gerçeğin net bir şekilde anlaşılması için de çok değerlidir…

O haklıydı, bu haklıydı kavgasını geçtim!

Hem Kuzey hem de Güney’de, egemen kesimler doğru dürüst bir çözümden yana değildir…

Mevcut karmaşadan tümü mutludur…

Bir yarısı, “mağdurum, mülklerimizi çaldılar” diye ağlamakta ama bu mülklerle ilgili sorunu çözmek için uğraşmamakta; öteki yarısı ise Simon Aykut gibi dev yatırımcıları, sırf kendilerinden olmadığı için rahatlıkla ihbar edebilmekte, satabilmektedir…

-*-*-

Ben Simon Aykut olsam ne mi yapardım?

Evlatlarıma derdim ki; ne var ne yoksa satın; bir daha da “Kıbrıs” adını ağzınıza almayın!

Eksik olsun!

-*-*-

Simon Aykut, kesinlikle suçsuzdur!

Kıbrıs sorununun en büyük mağdurudur!

Ve her iki tarafta Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünden beslenenlerin kurbanıdır!


Bir liderin kabul ettiğini, ondan sonra gelen lider reddedemez! Tek egemenlik kabul edilmiştir!

Ersin Tatar, New York’taki yemekte konuşulduğu iddia edilen ama basına açıklanmayan, yani gizli tutulmuş “özel” bir konuyu, sırf şahsi popülaritesi için açıkladı…

Ne dedi?

“… Masada Simon Aykut konusunu açtım, Guterres de Hristodulidis’ten af çıkarmasını istedi, Hristodulidis de dondu kaldı” dedi…

-*-*-

Bunun açıklanması demek, Hristodulidis’i “yapacaksa da yapamaz” noktasına getirmektir!

-*-*-

Kaldı ki, Tatar’ın destekçisi olan gerek KKTC, gerekse TC’deki aşırı faşist ve çözüm düşmanı kesim; aylarca Simon Aykut ve O’nun gibi yatırımcıları yakmak, bitirmek için açıklamalar yapmakta, demeçler vermekteydi…

-*-*-

Öteki yazımızda da belirttik; Simon Aykut, iki taraftaki çözüm düşmanı faşizmin ortak kurbanıdır!

-*-*-

Tatar’la ilgili en ciddi fiyasko ya da skandal ise Ümit Özdağ tarafından açıklandı…

Özdağ, “bunu bizzat Tatar söyledi” dedi ve “Tatar’ın aslında yemeğe gitmek istemediğini ama Türkiye tarafından zorlandığını” iddia etti!

-*-*-

Ve gelelim hepsinden acısına…

-*-*-

BM’de doğru ya da resmi süreç şöyle çalışır; bir örnekle açıklayalım:

-*-*-

Tek egemenlik…

Kıbrıs sorununda tek egemenliği önce Mehmet Ali Talat kabul etti, sonra Derviş Eroğlu imzayla onayladı…

-*-*-

Bir liderin kabul ettiğini, ondan sonra gelen lider reddedemez!

Tek egemenlik kabul edilmiştir…

-*-*-

Ersin Tatar’ın bunu “kabul etmiyorum” diyerek elinin tersiyle itmak gibi bir şansı – seçeneği yoktur…

-*-*-

Haaaa, Ersin Tatar şunu yapabilir; BM sürecinden çıkar, “öperim ben böyle BM’yi, ne görüşürüm, ne masaya otururum” der, çeker gider!

Sıkarsa tabii ki!

-*-*-

Birkaç haftada iki kez BM Genel Sekreteri’nin ayağına gideceksiniz, görüşeceksiniz sonra da kendi toplumunuzu bilerek veya bilmeden yalanla uyutmaya çalışacaksınız!

-*-*-

Tatar iki gündür canını yiyor!

Ne kadar tanıdığı dijital gazete veya gazeteci varsa, hepsini arıyor ve “Egemenlik hakkımız pazarlığa açık değil” diyor!

-*-*-

Bunu söyleyebilmesi için BM sürecinden çıkması gerekiyor!

Sevgili Tatar, “Bilerek söylediysen sana acıyorum, zavallısın, Türkiye seni sattı; yok bilmeden söylediyse, daha da zavallısın, lütfen muhasebeciliğe dön!

-*-*-

Görünen köy kılavuz istemez…

Türkiye, masaya dönülmesinden yanadır ve bugüne kadar kabul edilenler ki en başta gelen de “tek egemenlik”tir; kabul edilmiş, bitmiştir…

-*-*-

Tatar, ya sıkarsa müzakere sürecini bertaraf eder, ya da çırpınmaktan vazgeçip, bugüne kadar en iyi yaptığı şeyi yapıp, “öter!”


melekler.jpeg

Yüreğimiz Adıyaman’da çarpıyor…

Bu yazı toplam 1560 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar