Kıbrıs sorununda biz yokuz! (Ya Türksün ya da Kıbrıslı)
Ukrayna – Rusya Savaşı biter mi?
Öyle görünüyor…
-*-*-
Rusya, kendi sınırına bitişik bölgelerde, daha çok Rus kökenlilerin yaşam sürdüğü Donetsk, Harkov, Kherson, Luhansk, Mykolayiv ve Zaporizhzhya Oblastı'nın bazı bölgelerini işgal etmiş durumda…
Kırım’ı daha önce almıştı…
-*-*-
Geri verir mi?
Rus Dışişleri Bakanı “kesinlikle hayır” diyor…
-*-*-
Bu savaşın sonuçları, mutlaka Türkiye’yi ve büyük olasılıkla Doğu Akdeniz’deki uluslararası gelişmeleri veya çekişmeleri şekillendirecektir…
-*-*-
Gazze ne olacak?
Ateşkes sağlanmış mıydı?
İyi tamam da İsrail ve tabii ki Amerika, doğal gazın önemli sahili Gazze’yi Filistinlilere iade edecek mi?
Sanmam!
-*-*-
Bu sınır değişimleri de içeren gelişmeler, mutlaka Türkiye’nin de dış siyasetinde ya da “sınır belirlemesinde” etkili olabileceği mesajını içerir…
-*-*-
Bir anlamda yürütülecek çok etkili diplomasi ile Türkiye kesinlikle Irak ve Suriye sınırlarından “toprak” aşırabileceği gibi; Kıbrıs’ın Kuzey coğrafyasında bile “hak” iddia edebilir!
-*-*-
Böyle bir “hak iddiası” karşısında da Rusya, Amerika ya da İsrail’in “yoooook buna izin vermeyiz” demesini herhalde beklemezsiniz!
-*-*-
Türkiye’nin, Kuzey Kıbrıs’ı veya Kıbrıs Adası’nın yüzde 40’ına yakın toprağını “ilhak” etme niyeti var mı?
Şu anda fiili ilhak mutlaktır!
Dileyen dilediği kadar inkara kalkabilir tabii ki…
Hatta dileyen, bunca yıldır yaptığı gibi bana dilediğini de söyleyebilir…
-*-*-
17 – 18 Mart 2025’teki Cenevre buluşması bu açıdan da çok önemli olacaktır…
-*-*-
Türkiye, bölgedeki gelişmeler çerçevesinde yaşanacak değişimlerden ne kadar kazançlı çıkacaktır; ne kadar kaybı olacaktır?
Diplomasi, pazarlıklar, paylaşım neleri içerecektir?
-*-*-
Çin, elektrikli otomobil atağıyla petrolün değerine ciddi darbe vuruyor ve vuracak…
Ama doğal gaz hala değerini korumaya devam edecek ve Kıbrıs – Gazze sularında bu doğal gazdan çok zengin kaynaklar olduğu biliniyor…
Paylaşım, taşıma nasıl gerçekleşecek?
-*-*-
Türkiye’ye, “canım Kıbrıs’tan sana kadar boru döşeyelim, gazı sen taşı, payını da al” derlerse, Kıbrıs sorunu nasıl gelişir; demezlerse nasıl gelişir?
-*-*-
Eminim bu konularla Türk Dışişleri çok derin ve etkili bir şekilde ilgileniyor…
Ama gayet net ve açıktır ki, Tufan Erhürman Hocanın dediği gibi; Kıbrıs Türk Toplumunun siyasi liderliği, bölgedeki ya da Ada’daki tüm gelişmelerle ilgili olarak sadece “boş”a alınmış vites gibidir…
Kıbrıs Türk Toplumu olası müzakere sürecinde tarihi seviyede değer ve etki kaybına uğratılmıştır…
-*-*-
Bu etki kaybının başında tabii ki Türkiye’nin çıkarlarını organize edenler vardır ve Kıbrıs Türk Toplumu’nun birkaç cılız ses dışında neredeyse tamamen susturulmasında başarıya ulaşılmıştır…
-*-*-
Peki ne yapmalıyız?
-*-*-
“Ayaklanalım” desek; 10 hadi bilemediniz 15 kişi!
Değil iki tokatlık, bir üfürüklük canımız bile kalmadı!
-*-*-
Kaldı ki, tarihin hiçbir döneminde, (Gavur İmam İsyanı) dışında, Ada’daki Müslüman veya 1920’lerden sonra Türkleşen cemaatte “ayaklanma” gibi bir kültür de yoktur…
-*-*-
Sosyologlara veya toplum bilimcilere “Bizim kültürümüz” dediğimizde, molehiya, yumurtalı ayrelli, samarella, Kıbrıs Köftesi, magarına bulliyi açıklarız da, “yönetene biat - şükran ve yalakalıkla” şekillenmiş bir yapımız olduğu ne yazık ki hep göz ardı edilmiştir…
-*-*-
Kısacası, etrafımızda önemli gelişmeler olacak…
Bu gelişmeler kapsamında Kıbrıs Sorunu dediğimiz sorun da şekillenecek ve Kıbrıs Türk Toplumu, bu şekillenmede “hiç” olarak değer görmenin ötesine geçemeyecektir…
Herkes bu çözümden bir pay alacak…
Türkiye de, Kıbrıslı Rumlar da…
Bize, sormayacaklar bile…
İki taraftan birini tercihe zorlanır mıyız bilemem ama artık yokuz, bundan eminim…
Ya Türk ya Kıbrıslı!
“Kıbrıslı Türk” yoktur!
-*-*-
Ersin Tatar mı?
Hade ya hu!
O zaten İngiliz…
Londra’da bir yaşlı bakım evinde ölecek…
Benim gibi…
-*-*-
Ki bilir, belki birlikte senede iki kez Kıbrıs’a tatile geliriz…
Anılarımızı anlatır, güleriz falan…
Eminim hep kadınlardan konuşacağız…
Şaka canım, şaka!
Mevlana: Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse bir şey düşünmüyor demektir
Türkiye’de, Birgün gazetesinin dün manşetinden hatırlattığı gibi, “müflis bezirgan eski defterleri açar” misali; yıllar önce yaptıkları sosyal medya paylaşımları veya açıklamaları nedeniyle onlarca sanatçı, gazeteci ve siyasetçi göz altına alındı…
-*-*-
Türkiye’de AK Parti kurucularından ve eski TBMM Başkanı Bülent Arınç (Fotoğrafta), sosyal medya hesabından ifade özgürlüğüne ilişkin bir paylaşım yaptı ve “Siyasetçiler herkesten çok eleştiriye açık ve tahammüllü olmalıdır” hatırlatmasını, insan hakları sözleşmesine dayanarak örnekledi…
-*-*-
Mevlana’nın “Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse bir şey düşünmüyor demektir” sözünü alıntılayarak başladığı mesajında Arınç; son dönemde ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların toplumda rahatsızlık yarattığını söyledi.
-*-*-
İfade özgürlüğünün, AK Parti’nin iktidara geldiği dönemde en önemli reform başlıklarından biri olduğunu ve bu özgürlüğün Türkiye’ye hem içeride hem de uluslararası alanda büyük kazanımlar sağladığını belirten Arınç; sorgulamayan toplumların köleleşmeye mahkum olduğunu ifade etti.
-*-*-
Helal olsun…
Ayakta alkışlıyorum ve selamlıyorum…